Arşiv Genel Yazarlar

Yolların Ayrımı

Müslümanın hedefi ahiret olduğundan ve dünyalık şeyler için kendisine verilen hayatı savurmadan yaşadığından infak etmek, sorumlulukları arasında ilk sıralarda yerini almaktadır. Dünyayı fani kılan da İslam’ın verme emridir. Vermek, insanda bulunan maddi ve manevi yükleri azaltırken bir yandan da insanın boşluğa düşmesini engellemektedir. Dünya, boşluğa düşenlerin mekânıdır. Bu mekândan kurtulmak içinse fazlalıklardan aklanılmalıdır.
Allah, kullarını belli bir düzen içerisinde yaratmış, onlardan da bu düzenin devamlılığı için çaba sarf etmelerini istemiştir. Şüphesiz ki düzen, -daha doğrusu İslami düzen- toplum içerisinde bulunan dengesizlikleri, çarpık zihinleri ve batıl sözleri yok etmekle başlar. Bunlar yola konduğunda ise insanların durumlarını belli bir nizama oturtacak konulara giriş yapılmalıdır. Çünkü yeryüzü, asla adalet üzerine kurulu değildir. Bir yerde amaçsız sevinçlerin karşı konulmaz kahkahaları yükselirken bir başka yerde yaşama tutunmaya çalışan fakat ölümden farksız bir hayatı kucaklayan insanlar bulunmaktadır. Bu denli zıtlıkları içinde taşıyan dünyayı adaletli, düzenli, neşeli ve hür bir evren olarak tanımlayamayız. Onun büyüklüğü, kimilerine dar gelirken kimileri için eşsiz büyüklükte bir nimettir. İşte, eşitsizliğin mimarı olan bu küre, insanları birbirinden ayrı kılmakta ve onları bir araya getirecek ya da belli çerçevede birleştirecek güce sahip değildir. Ancak dünyadan soyutlanıp kendi nizamını oluşturan ve kanunlarını hak dine göre yazan kimseler başka. Onların başına geçtiği dava, bir nevi kurtuluşları olacak; peşinden gelenler ise Nuh’un (a.s.) gemisindeki insanların takipçisi olacaklardır.
Bahsettiğimiz düzen, elbette bir anda ortaya çıkacak değildir. Allah’ın kullarına sunduğu fırsatlar, bu sistemin tohumları mesabesindedir. İşte bu fırsatlardan biri de infak ve infaka kapı açan kurban ibadetidir.
Müslüman, bulduğu nimetleri değerlendirirken veya paylaşma yoluna giderken her daim rabbinin rızasını elde etme ümidinde olmalıdır. Zira onun bu âlemdeki amacı; ona ulaşmak, onun dinini yaşamak ve dinine layık gördüğü önderlerin izini takip etmek, dünyada ve ukbada yüce dine dair ne varsa bilmek, ilimden uzak kalmamak, emirleri bir nişan olarak taşımaktır.
İnfak, İslam toplumunu birliğe taşır, mazlumun varlığını hatırlatır, kardeş olma bilincini aşılar. Ona tutunmak, ahireti hatırlatır ve dileyen herkese azık oluşturma imkânı verir. Belli gün ve vakitlere fazilet tohumları eken İslam, infak emriyle de insanı bambaşka nimetlere sürüklemektedir. Vermek, gönle su serpen duygular oluşturur ve kişiyi ecir yollarına sevk eder. Her yönden fayda barındıran bu eylem, dalga dalga topluma yayılmalı, İslam’ın tasvir ettiği kardeşlik dosdoğru kavranmalıdır. Kur’an’ın hakkıyla yaşaması ve varlığının arka planda kalmaması için bu, şarttır. Onun namaz emri olduğu gibi, infak emri de vardır. Bir emri alıp, hayatımızda yerli yerine oturtup diğerini görmezden gelmek mümkün değildir. Bu, mümin anlayışına terstir.
Saf saf olmak, bizlerin yegâne gayesiyken sık sık parçalanmanın eşiğine gelmekteyiz. Gayesini yitirmiş milletler tökezlerken bizlerin onlardan farkı olmalı değil mi? Alevi şiddetli ateşler, onları çepeçevre sararken bizi kurtaracak olan nura, koşarak gitmemiz gerekmez mi? Arayış içinde olduğumuzu sanıyoruz ama bir bir kaybediyoruz içimizdeki heyecanları. Onlar yok olurken de benliğimiz yerle bir oluyor. İnancımız, meselemiz ve özümüz terk ediyor ruhumuzu. Hâlbuki kullar, ilahlarının kendilerine dünya ve ahiret mutlulukları için şart koştuğu şeyleri kaçırmamalı. Aklı başında bir mümin; hükmü, dünyalıkların eline vermemeli. Zira dünyaya sarılanın bedeni yara içerisinde, ruhu ise pişmanlıklar denizinde mahsur kalır. Hiçbir sevinç dünyaya layık değildir. Tümünü ahirete saklamalı. İnfak yollarını kaçırmadan selim bir kalp ile adımlarını atmalı.

Rüveyde Bera PALA

Exit mobile version