Ümmetten Şikâyet Ederek Giden Şeyh Ahmet Yasin’in Direnen Evlatları
Arşiv Yazarlar

Ümmetten Şikâyet Ederek Giden Şeyh Ahmet Yasin’in Direnen Evlatları

Razı olarak gitmiş olmasını ne kadar da çok isterdik bizden! Şikâyet mektubunu geri çekip “Tamam, memnunum bu ümmetten rabbim!” dediğini duysaydık, okusaydık bir, o zaman belki içimiz ferahlardı. Ne gördük ne duyduk ne de okuduk bu vazgeçme hâlini ama giden şanlı yolcu; dönmedi sözünden, özünden. Haksız da sayılmaz hani.
Asrın zulmünü, zalimlerini seyredenleri, tüm olanlar karşısında kıllarını bile kıpırdatmayanları, Allah’ın ‘kardeş’ olarak vasfetmiş olmasına rağmen bu kardeşliğin gereğini yerine getirmeyenleri, sonra da fütursuzca cennet hesapları yapanları yerlerin ve göklerin sahibi olan yüce Allah’a havale, şikâyet edip de giden şehittir, Şeyh Ahmet Yasin.
Şikâyetnamesini sunduktan (Eylül 2003) tam yedi ay sonra, yani 22 Mart 2004 seherinde, sabah namazı çıkışında -dünyadaki son çıkışı olduğunu bilmeden hem de- şehadet şerbetini yudum yudum içen bu aziz şehit, ömrü boyunca ‘bir şehit gibi nasıl yaşanır’ın dersini vermiştir dünyaya. Öyle bir gidişi vardı ki bir türlü sığamadığı, sığmak istemediği tekerlekli sandalyesine veda edip de kanatlanıp uçarak… Mücadelesine yakışır bir ölümle varmıştı rabbine. Özgürce yaşamak, özgürlüğün lezzetine varmak muradındayken… Nasıl yaşadıysa, nasıl inandıysa öylece o, âşık olduğu topraklara sermişti bedenini, serpmişti benliğini. Ve inanıyoruz ki o hâliyle de yani sönmeyen iman nuruyla diriliş gününde rabbine gülümseyecek.
Filistin’in, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın, Gazze’nin ve direniş fışkıran bütün beldelerin piriydi o. İntifadanın has reisiydi o.
Kim demiş, oturanlar yürüyenlere kavuşamaz, yetişemez, diye?
Kim demiş, illa bir şeyler oldurmak için ayağa kalkmak gerekir, diye?
Ve kim demiş, tutmayan vücut, tutamaz hiçbir şeyi, diye?
“Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur” diye bir anlam harikası ören şairin meramını, en güzel o anlatmıyor muydu aklıselim olanlara? Giderken yolunun yılmaz takipçisi, bekçisi olacak nice şehadet sevdalısı yürekler bırakmıştı ardında ve öylece yükselmişti sevgilisine.
Gözü arkada kalmamıştır ama gönlü hep yastadır Allahu âlem. Kendi evlatlarıyla sorunu yoktu. Asıl derdi, ümmetteki suskunluk, durgunluk, unutmuşluk ve uyuşukluk. Aynı inancın mensubu olarak kabul ettiği mümin kardeşlerinin, kendilerini dualarında bile unutulmuşluğa terk etmeleridir onu yakan, ağlatan, sızlatani. Onun; onların, zenginlerin parasında gözü yoktu. İstiyordu ki fakir ama kalbi zenginliklerle dolup taşmış kardeşleri, dua dua yanlarında olsunlar, rahmet rahmet sıcaklık versinler ve vahdet neymiş, tüm evreni şahit tutsunlar. Ama yok! Çokuz lakin sanki hiç mi hiç yokuz.

Hâlbuki zenginiz, duaya da paraya da varız, varlıklıyız. Ama şu cimrilik yok mu cimrilik, ne oluyorsa ondan! Şu konformizmin ahtapot misali, her bir yanımızı sarmasıdır, bizi silik ve sinik kılan.
Ey şehadetle kanatlanan aziz güvercin! Şikâyet etmekte sonuna kadar haklı olsan da biz seninle, sizinle aşkı ve adanmayı öğrendik. Sizler, bizim biricik öğretmenimizsiniz. Cennetteki tahtınıza konmuşken siz de bizleri sakın ola unutulmaya terk etmeyesiniz.
Semalarımız güvercinlere hayrandır şehidim.
Ve şimdi ey şehit, 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı’yla evlatların, dünyanın şahit olacağı en yiğitçe mücadeleyi vermektedirler; zalim, kâfir, vicdansız, ahlaksız, erdemsiz Siyonist İsrail’e karşı. Dünya ve dünya Müslümanları, her ne kadar sadece kınamakla, dua edip ağlamakla yetinse de bu direnişin, bu mücadelenin, bu tufanın muzaffer olacağına iman ediyoruz.
Galip getir rabbimiz onları! Düşmanlarına karşı mansur ve muzaffer eyle kardeşlerimizi! Bize de bilinç ver, ihlas ver, samimiyet ver, azim ve kararlılık ver rabbimiz! Amin.
Fatih PALA

GRUBA KATIL