Sulh ve Selamet
Arşiv Genel Yazarlar

Sulh ve Selamet

Sulhun sahibi olan âlemlerin Rabbine hamd, O’nun seçip gönderdiği selametin önderine salât ve selam olsun.
Sulh; kavganın, kötülüğün, vahşetin olduğu yerde kıymeti çokça anlaşılan, aranan, özlenen, beklenen bir kavramdır.
“Bırakırsan bırakılırsın” misali, onun tarafından bırakıldık ve fersah fersah uzaklaştı bizden. Ne sulh kaldı insanlar arasında ne devletlerde ve ne de âlemde.
Kıyamet alametlerini çokça yaşadığımız içinde bulunduğumuz şu asırda, bunu daha iyi kavrayabiliyoruz. Ne kadar muhtacız selamete, ne kadar onsuzuz, ne kadar ondan uzaktayız.
Sulh ve Selamet; hayatın kaynağı olan el-Hayyu ismi ve “Yuhyi ve Yumit” sıfatıyla tecelli eden âlemlerin Rabbinin indirdiği nizamın adıdır. Yani İslam…
İslam; tanım olarak kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak, barış yapma anlamlarında silm (selm) kökünden türemiş bir kelime. İslam kelimesinin etimolojisini ilk yapan âlimlerden İbn Kuteybe, boyun eğmek ve iradi olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek anlamını vermiştir.
İbn Manzur da “boyun eğmek (inkıyad) ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır. Sonraki kaynaklarda, genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, “sulh ve selâmet gayesiyle boyun eğmek, tâbi ve teslim olmak” manaları öne çıkarılmıştır. İslâm’ın sözlük anlamındaki inkıyad ve itaattir’den maksat; bağlanmak, boyun eğmektir.
İnsan, O’na, kabul ve tasdikle ulaşılıyor, inandığı ve güvendiği değerleri hayatında aktifleştirdiğinde de Mü’min adını alıyor. Bu mübarek nizam, sadece inananlar için mi selamettir, huzurdur, sulhtur? Tabii ki hayır! İnananları koruyup kolladığı gibi inanmayanları da korur, hak hukuklarını dizayn eder. İniş gayesi, cihan şümul oluşudur.
Rabbimiz, Bakara Suresi, 208. ayette buyurmuş ki: “Ey iman edenler, hepiniz topluca ´barış ve güvenliğe (silm´e, İslam´a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”
“Topluca barış ve güvenliğe girin”, münferit olarak yaşamayın. Toplumlar, fertlerden oluşur; insan, o toplumun bir parçasıdır. Bozuk bir yapıya sahip olan birisi de varsa o toplumun içinde, o nizamın yaptırım gücüyle selametten faydalanır, zararı aza indirilir. İşte bu, Allah’ın indirdiği İslam Nizamı’dır.
Al-i İmran Suresi, 85. ayet: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır.”
Al-i İmran Suresi, 110. ayet (Maide Suresi, 3. ayet ve En’âm Suresi, 125. ayet) gibi birçok ayet-i kerimelerde, kim kurtuluş arıyorsa Allah tarafından indirilmiş olan hayat nizamı olan İslam’a girsin, buyrulmaktadır.
İslam nizamı, fıtridir. Kâinatın sahibi olan âlemlerin Rabbi; yarattıklarının idaresini, huzur ve selametlerinin hangi hayatla olduğunu elbette ki en iyi bilendir. Mülk Suresinde buyrulduğu üzere “Yaratan yarattığını bilmez mi?” Bildiği için onlara en uygun yapıcı ve caydırıcı kurallar indirmiştir. Bugün insanlığın huzursuzluğu hatta ve hatta hayvanlar âleminin –aslında- kâinatın huzursuzluğunun temeli, İslamsızlıktır.
Toplumları oluşturan ilk etken insan olduğu için İslamsız toplumlar, bu çalışmanın ana etkeni olan insanla başladı işe. Öncelikle onu İslam’dan uzaklaştırdı. Fıtratına yabancılaştırılan insana, İslam dışı hayatın üstün, aydın, ileri olduğu manipüle edildi.
İnsan, psikolojisinde bulunan kemale erme, en iyi olma arzusuyla kendinden üstün olan devletleri ve toplumları taklit ederek emredilenleri yerine getirdi ve onların istediği kalıba girdi. Ve böylece fıtratına yabancılaştırılmış insan, normalde sevip giymeyeceği yırtık pırtık elbiseleri moda adına giyer; medeniyet adına, onların uydusu gibi kendi adına, fıtratına ters olsa da ne seçilmişse, ne tasarlanmışsa gözden geçirmeden -adeta bir köle gibi- severek, övünerek giyer oldu. Hayatı değişti giyimiyle beraber, fikirleri değişti, cinsel özgürlük adına cinsiyeti değişti; öyle ki fıtraten, birilerinin elinde kaybolup gitti.
İslamsız hayatlar da, nebatat ve hayvanat da emniyette değildir. Tavukların, her yer ışıklandırılarak gündüz izlenimi verilip çok yumurta elde edilme gayesiyle fıtratları bozulmadı mı? İçki masalarında sunulabilsin diye fahiş fiyatlara satılan kaz ciğerini elde etmek için kazların, bir yere rapt edilip hareketsiz bırakılarak boğazlarına akıtılan yiyecekle beslenmeleri, ciğerlerinin büyütülmesiyle fıtratları bozulmadı mı?
İslamsızlık, Allah korkusu olmaması, zalimleşen insanı nelere tevessül ettiriyor. Yiyeceklere bakacak olursak, hormonla, GDO’lu olduğundan erken büyümeye, kendilerine verilen ilaçlarla daha büyük, daha güzel; çeşitli boylarla vaktinden önce olgunlaşmış gösterilmiyor mu?
Selamet yurdunun sahibinin gönderdiği hayatın öncüsüne bakalım:
Hakikatin önderi Muhammed (aleyhisselam) efendimiz, önderimiz ne buyuruyor: Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
Allah Resulü -aleyhisselam-, Medine pazarında dolaşırken bir buğday yığınının yanına geldi. Elini, yığının içine daldırınca parmakları ıslandı. Satıcıya, “Bu da nedir buğday sahibi?” diye sordu. O da, “Üzerine yağmur yağmıştı ey Allah’ın Resulü!” dedi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? Kim aldatırsa benden değildir” (Müslim, İman, 164).
Selamet, buydu; yalan yok, hainlik yok, aldatma yok… Temiz yaratılmış insanın temiz fıtratına en uygun olan hayat, İslam’dır.
Biz, buradan şunu anlıyoruz ki; İslamsızlıkla dünya çok şey kaybetti. İslam nizamı; ferdi korur, ümmeti korur aynı zamanda insanlığı korur. Batı dünyası, insanların duygularını, şahsiyetlerini çaldı. Rabbimiz, onları ne güzel tasvir ediyor:
“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa onların sözlerini dinlediğin zaman sanki elbise giydirilmiş (bir yere dayandırılmış) kütük gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar, düşmandır; onlardan sakın. Allah, onları kahretsin! Nasıl da Hak’tan döndürülüyorlar?” (Munafikun Suresi, 4).
İnsanlığın hatta bütün âlemin huzuru, selameti tekrar o fıtrata yani İslam’a dönmektedir. Yoksa içyapılarını çok iyi bilen Rabbimiz, onların ne kadar ifsat edici olduğunu on dört asırdan daha fazla zaman önce gelmiş olan hayat nizamımızın manzumesi olan Kelam-ı Kadim’de bildirmiştir:
“Ve bu yapmacık sözlerinden sonra, günlük yaşantısına dönüp gidince, hele bir de yönetimi ele geçirince, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Bencillik ve açgözlülüğü yüzünden, tabiatı bozacak, sağlıklı ve erdemli bir neslin yetişmesini önleyecek, verimli bir üretimi ve âdil paylaşımı baltalayacak eylemlerde bulunur. Oysa Allah, bozguncuları sevmez.” (Bakara Suresi, 204-205. Mahmut Kısa Meali).
“Huzur İslam’dadır” sözü, sözün özü olsa gerek.
En Emin’e emanet olunuz.
Sümeyye DEMİRCİ

GRUBA KATIL