İnsan yeryüzünün öznesidir. Bilinçli ve farkında olarak kainatta faaliyet gösterir. Bu sebeple insan tüm eylem ve söylemlerinde bir anlamın peşindedir. Her söz ve fiil hakikat fikrine bir yol açmalı, insanı fıtrat sahillerinde selamete ulaştırmalıdır. Varoluş zemininde hayata bir anlam armağan etmeyen söz ve davranış insana acı verir. İnsan her türlü acıya dayanabilir ama anlamsızlığa asla dayanamaz. Zaten anlam yitirildiğinde geriye ne kalır ki!
İşin şuurunda ve yaptığının farkında olanla olmayan insan, kalbi olan ve kalbi olmayan gibidir. Kalpsiz insan duygusuz ve tepkisiz, anlamdan ve manadan yoksun bir hayat sürdürür. Hayatın anlamını parçalayarak gönülsüz ve ruhsuz bir yaşama sürüklenenler erdemin farkında olamazlar.
Hayatı anlamak okumakla başlar. İlk ilahi emir olan okumak çok boyutlu bir eylemdir. Okumanın ilkeleri vardır. Nasıl ve niçin okuyacağını her insan vahiy bilgisiyle kavrar. Vahye dayanmayan okumalar insanı murada ve maksada ulaştırmaz. İnsanın kendisi ki o alemi sağir/küçük dünyadır, incelikle okunması gereken bir kitaptır. Kainat bir kitaptır, ibretle okunmalıdır. İnsanı ve kainatı şerh eden, anlamını ifade eden “Kelamullah” hakikat kitabıdır. İnsan Kitabullah’a sadık kalarak hem kendisine hem de kainata ilahi bakışla bir anlam katmanın çabasında olmalıdır. Bu çabadan mahrum kalanlar hakikat fikrinden de mahrum olurlar.
Söz/sözcük hayata can katar, ruh üfler. Konuşabilme yeteneği insanı insan kılan en önemli lütuftur. Rahman olan Allah(c.c), insanı akleden, duygu ve düşünceleri olan bir varlık olarak yeryüzünde mükellef kılmıştır. Göz, kulak, akıl ve kalp insana bahşedilen en kıymetli nimetlerdir. Beden ülkesinin padişahı kalptir. İnsan gönlünü hakikatin kelimeleriyle doldurursa saadete vasıl olur. Damarlardaki kan, gönüldeki aşk, baştaki akıl ancak nebevi mesajla gerçek anlamını bulur. Gözler, kulaklar, eller, ayaklar tüm azalar Peygamberin(s.a.v) örnekliğine, öğretmenliğine muhtaçtır. Harf harf, kelime kelime, cümle cümle Kitab’a pencere açanlar hayatı anlamlı kılacak hazineye sahip olurlar. Gönle dolan iman muhabbeti duyguda hassasiyet, fikirde itidal, eylemde salih olmaya vasıl eder. Öz, söz, gönül insicamla attığında hayat anlam kazanır.
Rahman olan Allah insana beyan gücünü bahşetmiştir. Bu güç insanın alameti farikasıdır. “Beyan” yeteneği tüm duyu organları, akıl ve kalp ile biriktirilenlerin dil ile ifade edilmesidir. Meramını anlatabilmek, konuşabilmek karmaşık ve zor bir işlemdir. Diğer varlıklar bir takım ses çıkarsalar da bunun bilinçli ve anlamlı olmadığı malumdur. “Natık” olmak özelliği yani konuşan ve akıl yürüten olmak sadece insana hastır. Sözü ve sesi olmayan bir dünyada yaşasaydık durum nasıl olurdu acaba? Tınısını ve ahengini yitiren bir dünyada olmak insanı eksik bırakırdı, hiç kuşkusuz. Bir de insanın suskunluğunu düşünmek bile insanı tedirgin ediyor. Kaldı ki ses ve söz sadece konuşmak eylemiyle kısıtlanamaz. Söz insanın özüdür, hasılasıdır.
Sözcük veya kelime sadece oluştuğu seslerden ibaret değildir. Sadece bir iletişim aracı da olamaz. Bundan daha fazla bir fonksiyonu yerine getirir. Eğer öyle olsaydı mekanik ve robotik olmaktan ileri gitmezdi. Diğer canlılardan insanı ayıran özellik olmayı da kazanamazdı. Derinliklerinde özü ifade eden bir anlamla yüklüdür, her kelime. İnsanı insan yapan sır sözde saklıdır. okumak, öğrenmek, anlamak, keşfetmek, icat etmek gibi eğitim ve insanla yaşamla ilgili her şey sözcükle kurulur. Hayat ilmek ilmek kelimelerle örülür. Ayet ayet, sure sure kelimelerle inşa edilen bir yaşam sahibine anlamlı bir duruş ve duyuş kazandırır. Hayatı inşa ve imar sürecinde insana imkanlar sağlar.
Oku emrinin muhatabı olarak izzet kazanan insana, Rabbi lütfetmiş kelimeyi ve eşyanın hakikatini öğretmiştir. Adem’e(a.s) isimlerin öğretilmesi ademoğluna hakikat bilgisinin verilmesi demektir. Sözcüklere sahip olan insan medeniyet inşasında rol alıyor. Kelimeye sahip kılındığı için insan bir geleneğe sahip olabiliyor. Bugününü ve yarınını inşa edebiliyor. Kelimenin gücünden ve sırrından mahrum bırakılsaydı insan tarih yapamazdı, tarih yazılamazdı, bir medeniyet inşa edilemezdi. Sözcükler bizi bugüne bağlar. Bugünle dün arasında, bugünle yarın arasında köprü olur. Kelimeler dünü bugünde toplar ve bugünü yarına taşır. Sözcüklerin taşınmasından bir medeniyet oluşur. Büyüklerden miras alınan birikim geliştirilerek, korunarak küçüklere teslim edilir. Kelimeler büyük bir hazinenin değerli parçalarıdır. Kelimeler insan zihninde ve gönlünde işlem görerek birikime dönüşen en nadide değerdedir. Kelimeler faal ve üretkendir. Kelimeler etken ve fonksiyoneldir. Kelimeler bir bakıma insanın birikimidir, geleceğe miras bıraktığı zihinsel varlığıdır.
Kelimeler bir bakıma da insanın sorumlu olduğu, sınandığı şeylerdir. Kelimelere borçludur insan. Bu nedenle her sözcük insan üzerinde bir ağırlık oluşturur. Her kelime insana bir değer katar ama bununla birlikte bir sorumluluk da yükler. Önce telaffuz edilen kelimeleri anlama zorunluluğuyla karşı karşıyadır insan. Anlamak, algılamak, kavramak her ademoğlunun boynunun borcudur. Duyu organları vasıtasıyla gönülde biriken sonra hançereden ağız boşluğuna oradan dudaklara ulaşan sonra boşluğa dökülen her bir sözcük bize bir sorumluluk yükler. Bu şuurla yalnızca insana bahşedilen beyan gücünü sadece hakikatten yana kullanmak her müminin mükellefiyetidir. Zihni ve gönlü sadece Allah’ın Kelimeleriyle süsleyerek Müslüman’ca bir tefekkürle İlahi Rızaya uygun hayatlar inşa etmeliyiz. Kelime-i Tayyibe ile yola çıkarak, takva kelimesini şiar edinerek aklı selime ve fikri selime ulaşalım. Böylece kelimelerin derinliğindeki büyüleyici anlamı yakalayabilelim.
Her insan sarf ettiği her sözün mesuliyetini duymalıdır. Müslüman’ca tefekkür bunu zorunlu kılar. Kavli ve hali zıtlık arz eden kişinin fikri selimi koruması güçleşir. Teorik olarak var olan bilgi yaşamda pratik olarak ortaya konmuyorsa, kelimelerin anlamını kavramakta eksiklik ve kusur olduğu öngörülebilir. Bu teşhisten sonra mutlaka tedaviye başlamak gerekir. İslam bu noktada insanın tüm yönlerini bağlı olduğu tüm boyutları göz önünde bulundurarak çözümler sunar. Bedenle ruh arasında, iç alem ve dış dünya arasında, dünya ile ukba arasında bir denge kurarak insanlığın korunmasını öğütler. İnsanın enfüs ve afak arasında bir salınımla hakikat kelimesini terennüm etmesini ister. Alim ve amil olarak irfan yoluna giren müminin temel gayesi hakkıyla kul olmaktır. Bu da insanın mükellefiyetlerini/yükümlülüklerini bihakkın icra etmesiyle mümkün olur.
“Allah sözün en güzelini, birbirine uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi.”(Zümer-23). Rabbimiz en güzel sözle emrini bize bildirmiştir. Sözlerin en güzeline muhatap olan insana da ancak güzelleşmek yakışır. Her mümin ebedi olarak solmaz pörsümez bu güzel sözlerle meşgul olup boş ve gereksiz sözlerden uzaklaşmalıdır. Rabbimizin “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen ve yazmaya hazır bir melek bulunmasın”(Kaf-18) kelamını işitince itaat etmekten daha güzel ne olabilir? Tertemiz kelimelerle inşa edilen bir yaşamda boş ve değersiz söze yer yoktur. Bu eşsiz mesajı bize ulaştıran peygamber efendimiz(s.a.v) “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun.” buyuruyor. Kurtuluşun yolunu bize öğretiyor. Hakikat yüklü, hayır ve hasenat dolu en güzel sözleri seçerek yola yön vermek her müminin yükümlülüğü ve gönül borcudur.
Söz konuşmaktır. Söz susmaktır. Söz haykırmaktır. Söz sorumluluktur. Söz farkındalıktır. Söz emanettir. Söz güvendir. Söz ahittir. Söz hedeftir. Söz şehadettir. Söz dündür, bugündür, yarındır. Söz sözdür. Hakikat sözüne sadık kalanlar, işte onlar sözü söz bilirler. Hakikat sözünün hayat bulması için söz sere taç edilir. Sözü söz bilenler selim bir kalple yürüyüşlerini sürdürürler. Çünkü kurtuluş, yalan ve yanlış söz değmemiş kalptedir.
“Ancak Allah’a kalb-i selimle gelenler (o günde fayda bulur)”(Şuara-89)
“Allah sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. ” (İbrahim-27)