Sinvar’ın Cesareti ve Direnişin Güçlenmesi
Arşiv Genel Yazarlar

Sinvar’ın Cesareti ve Direnişin Güçlenmesi

Batı, Filistin’deki soykırım gerçekliğini gizlemek için HAMAS liderini, barışın önündeki engel olarak göstermeye çalıştı.
HAMAS lideri Yahya Sinvar’ın, çarşamba günü siyonist askerlerle çatışarak ölümü, dünya çapında çok farklı tepkilere yol açtı. İsrail ve müttefikleri, 7 Ekim 2023 saldırılarının “beyni”nin ölümünü kutlarken Filistinliler, Araplar ve diğer halklar, onu kahraman bir figür olarak kabul etti ve yas tuttu.
Sinvar’ın Filistin mücadelesindeki rolünü ve HAMAS’ın siyasi açıdan gerçekte neyi temsil ettiğini doğru bir şekilde değerlendirmek, yıkıcı bir bölgesel yangına yaklaştığımız günlerde kritik öneme sahiptir.
Geçtiğimiz yıl boyunca İsrail, HAMAS liderlerinin tünellerde saklanan, İsrailli tutsakları insan kalkanı olarak kullanan; yiyecek, su ve para biriktiren korkak adamlar olduğu yönünde bir anlatı oluşturmaya çalışmıştı. Ancak medyada yer alan Sinvar’ın son anlarına ait videolar ve detaylar, bu anlatıyı çürüttü. Bunun yerine, Orta Doğu’daki çoğu insan, HAMAS liderini yaralar almasına ve İsrail güçleri tarafından kuşatılmasına rağmen sonuna kadar cesurca savaşan biri olarak gördü. Bu algı, HAMAS’ın siyasi büro başkan yardımcısı Halil El-Hayya’nın sözlerine de yansıdı: “Sinvar; başı dik, elinde silahıyla, hayatının son anına kadar ateş ederek cesurca şehadeti karşıladı.”
Kahramanca bir ölüm anlatısı, Sinvar’ın Filistin mücadelesindeki mirasını sağlamlaştıracaktır. İran dışişleri bakanı Abbas Araghchi’nin belirttiği gibi: “Son anlarında güzel bir şekilde resmedilen kaderi, bölgedeki Filistinli ve Filistinli olmayan direniş savaşçıları için bir ilham kaynağıdır.”
Buna karşılık, İsrail’in Batılı müttefikleri Sinvar’ın ölümünü, Filistin’i ve bölgeyi İsrail’in lehine yeniden düzenlemek için kullanılabilecek, HAMAS’a karşı bir zafer olarak gördüler. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Joe Biden, Sinvar’ın ateşkes sağlanmasının önünde “aşılmaz bir engel” olduğu ve Sinvar’ın ölümünün Gazze’de “ateşkes” fırsatı olduğu yönündeki İsrail yanlısı görüşünü tekrarladı.
Almanya, Fransa, İtalya, Birleşik Krallık ve NATO liderleri, Filistinlilerin İsrail tarafından tutulan binlerce Filistinli tutsağı serbest bırakma veya İsrail’in Gazze’deki varlığını sona erdirme talebinden bahsetmeden Gazze’de hâlâ tutulan tüm İsrailli tutsakların serbest bırakılmasına izin verecek bir ateşkes talep ettiler. Bu, çoğu Batılı devlet politikasını tanımlayan ve ciddi müzakerelerin yapılmasını engelleyen tipik İsrail bir yanlısı söylemdir.
Sinvar veya herhangi bir HAMAS liderinin ateşkes veya barışa “engel” olduğu iddiası, tamamen yalandır. Ölümünden sadece dört ay önce, Biden tarafından sunulan ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından desteklenen bir anlaşmayı kabul etmişti ancak İsrail lehine daha fazla değişiklik talep edilmesi nedeniyle bu anlaşma başarısız oldu. Sinvar, kasım ayında şimdiye kadar gerçekleşen tek İsrail-HAMAS ateşkesini ve esir değişimini de onaylamıştı.
HAMAS, bir bütün olarak barışa “engel” olmamıştır. Hareket, 37 yıllık varlığı boyunca, İsrail’e bir düzineden fazla kez uzun vadeli bir ateşkes teklifinde bulundu ancak İsrail, bunlara hiçbir zaman yanıt vermedi.
Sinvar’ın siyasi hayatı, İsrail’in barışı reddetmesinin sonuçlarını iyi bir şekilde göstermektedir. İlk olarak 1980’lerin başında Arap çalışmaları alanında lisans eğitimi aldığı Gazze İslam Üniversitesinde siyasi olarak aktif oldu. İsrail onu birçok kez tutukladı ve gözaltındayken HAMAS’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin ile tanıştı. Daha sonra, direnişe odaklanan, ömür boyu sürecek siyasi eylemlere girişti. Bu eylemler, birleşik bir Filistin ulusal mutabakatını güçlendirmek, HAMAS’ın iç birliğini korumak ve Filistin ulusal haklarına dayalı askerî direniş güçlerini organize etmekti.
Sinvar’ın 1987’deki ilk işlerinden birisi, istihbarat sızıntılarını ve İsrail ile Filistinli iş birlikçileri ortadan kaldıracak bir birim oluşturmaktı. Bu nedenle İsrail güçleri onu 1988’de ilk İntifada sırasında tutukladı ve müebbet hapse mahkûm etti.
İsrail hapishanesindeyken İntifada sona erdi ve bunu, İsrail’in en yakın müttefiki ABD tarafından desteklenen sözde barış süreci izledi. Hapishanede de mücadelesini sürdürdü ve tüm Filistinli gruplar tarafından onaylanan, ulusal bir program olan tarihî 2006 Mahkûmlar Belgesi’nde yer aldı.
Sinvar, 2011’de serbest bırakıldığında Oslo Anlaşmaları neredeyse çökmüştü ve İsrail, işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistin toprakları üzerindeki yerleşimci-sömürgeci hakimiyetini agresif bir şekilde genişletiyor ve Gazze’ye yıpratıcı bir kuşatma uyguluyordu.
ABD destekli İsrail’in, İsrail-Filistin çatışmasının kalıcı iki devletli çözümünü müzakere etmeyi reddetmesi, Sinvar, HAMAS ve daha küçük savaş birimlerini silahlı direnişe odaklanmaya itti. Bu süreç, geçen yıl 7 Ekim saldırılarıyla doruğa ulaştı.
Batılı liderlerin Sinvar’ın ölümünden sonraki söylemleri, direniş gerçeğini kabul etmeyi reddettiklerini yansıtıyor.
Batı’nın ön yargılı vurdumduymazlığı, İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, savaşın Sinvar’ın ölümünden sonra durmayacağı yönündeki sözlerini görmezden gelmelerine yol açıyor. Barışı gerçekten engelleyenin kim olduğu, açıkça ortadadır. Son dönemde İsrail ordusu, 17 günde yaklaşık 640 kişiyi öldürerek kuzey Gazze’yi etnik olarak temizleme çabalarını arttırdı.
İsrail, Filistin ve komşu Arap topraklarına yönelik yayılmacılığını ve bölgedeki İran etkisini sona erdirmek için ABD destekli emperyal çabasını sürdürmek istiyor. Ayrıca, artık üstü örtülemez biçimde soykırım olarak kabul edilen eylemlerini eleştiren her sesi susturmak için çalışıyor. Buna karşın Filistinliler ve küresel müttefikleri, İsrail eylemlerine karşı siyasi ve askerî direnişlerini istikrarlı bir şekilde artırdılar.
Bu bağlamda, zaman zaman HAMAS’ı eleştiren bizler için bile Sinvar’ın liderliği ve karar alma süreçleri, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme ve devlet olma talepleri konusunda ne kadar haklı olduğunu açıkça göstermektedir. Sinvar’ın askerî direniş ve siyasi barışı sağlama alanında yaptığı eylemler –ister beğenelim ister beğenmeyelim– Batı’nın sunmak istediği gibi tek bir tiranın kararı olmaktan ziyade, her zaman örgüt üyeleri arasındaki yoğun istişarelerin ve fikir birliğinin sonucuydu.
Bu gerçeği anlamayan ya da anlamak istemeyen ABD destekli İsrail güçleri, bu boyuttaki bir yerli direnişin tarihsel boyutlarını görmezden gelmeye devam ettikçe bölge sürekli savaşa mahkûm olacaktır.
Rami G. Khouri, Al Jazeera English,
22.10.2024
Çeviren: İsmail CEYLAN

GRUBA KATIL