Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku, insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak Suresi, 1-5) Bu ayetler, Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan ayetleridir. Ve “Oku!” diye başlıyor. Allah’ın biz kullarına ilk emridir bu. Ayet-i kerimede okuma emredilirken neyin okunacağı belirtilmemiştir. Kişinin kendisi, içinde yaşadığı toplum, hatta insanlık için yararlı olacak bütün ilimlerin okunup öğrenilmesi gereken bu emrin kapsamı içindedir.
“Bir gün, Ebu Hureyre (ra), Medine’de sokağa çıktı. Halk sokakta dolaşıyordu. Onlara şöyle seslendi:
– Peygamber Efendimizin mirası bölüşülüyor, siz ise burada vakit geçiriyorsunuz. Gidip o mirastan payınızı alsanız ya, deyince, halk:
– Nerede bölüşülüyor, diye sorarlar. Ebu Hureyre (ra):
– Mescidde bölüşülüyor, diye cevap verir. Halk koşarak mescide gider; sonra geri dönerler. Ebu Hureyre (ra), onların geri geldiklerini görünce, sorar:
– Ne oldu? Şöyle cevap verirler:
– Biz, mescide gittik, ama sizin söylediğiniz gibi orada taksim edilen herhangi bir şey göremedik. Ebu Hureyre (ra), tekrar sorar:
– Siz mescide hiç kimseyi görmediniz mi? Onlar:
– Evet, bazı kimseler gördük; bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı Kur’an okuyor, bir kısmı da helal-haram gibi konuları tartışıyorlardı, derler. Bunun üzerine Ebu Hureyre (ra):
– Yazıklar olsun size! İşte o, Peygamberin mirasıdır, diye cevap verir.”
Evet, ilim en üstün payedir. İlim, hazinedir. İlim, Peygamber mirasıdır. “İlim öğrenmek, her Müslümana farzdır” diyen, “Hikmet ve ilim, mü’minin yitik malıdır; onları nerede bulursa alır” diyen ve bu konu ile ilgili pek çok hadis-i şerifleri olan Peygamber Efendimizin ümmetiyiz biz! Bizlerin, İslam uğrunda davamız olmalı. Bu dava da “İkra!” ayetinin izinden gitmekle mümkün olabilir.
Bizler, âlemi okumakla yükümlüyüz… Ne yazık ki, günümüzde “Oku!” emrini “Diploma al!” olarak anlamanın bedelini çok ağır ödüyoruz. Ama bu davaya baş koyduysak eğer, başta içinde birçok gizem barındıran, o kadar derin, o kadar sonsuz Kur’an-ı Kerim olmak üzere, Peygamber Efendimizin hadislerini ve bizi Allah’a yakınlaştıracak kitaplar okumalıyız. Bizlere fayda verecek ilim öğrenmeliyiz. Son nefese kadar hakikati konuşmak ve hizmet-i Kur’aniyyeyi sürdürmek için bol bol okuyup, öğrendiklerimizi hayatımızda da uyguladıktan sonra tebliğ etmeliyiz. Ömür dakikaları az. Fakat lüzumlu işler çok…
Müslüman, uyanık olmalı! Uyanık olmak ise bilmekle olur. Bilmek ise okumak, öğrenmekle olur… Ehl-i küfür gençleri çalışıyor. Bizler ise ehl-i İslam gençleri olarak daha çok çalışmalıyız. Madem amacımız tebliğ, İslam birliği, İslam dirliğini yıkmamaları için çalışmalıyız.
Muaz b. Cebel (ra) dedi ki: “Size benim vasiyetim olsun! İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenilen ilim, takvayı (Allah’tan korkmayı) hasıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibadettir. Bu ilmi müzakere etmek, tesbihtir. İlimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır.” Buradan da anlıyoruz ki, ilmi de Allah rızası için öğrenmeliyiz. Zaten Allah rızası için yapılan işler, ibadet niteliğinde değil midir?
Mü’min, “Allah ve rızasından gayrı” hiçbir şeyde gözü olmayan bir seviyenin sahibi olmalı. Ve tabiî ki de öğrendiğimiz ilimle amel edebilmeliyiz. Ne güzel demiş Muaz b. Cebel (ra): “Ne kadar bilgi sahibi olursanız olun, amel etmedikçe Allah sizi ilminizle sevaplandıracak değildir.” Yine anlıyoruz ki, sadece bilmek yetmez. Zira şeytanda da ilim vardı. Ancak ihlâs yoktu… Önce samimi olmakla birlikte, bildiklerimizi fiiliyata dökebilmeliyiz. Ki asıl o zaman ilmin lezzetini alabilelim.
“Dünyanın tüm çiçeklerinin adlarını yaz; uzaktan oku, yakından da. Hiçbirinin adı, bir kitabınki kadar güzel olamaz” demiş güzel bir yazarımız. Lakin öyle bir hale geldik ki, kitap okumak yerine, özetlerini okur olduk. Mesela öyle kitaplar vardır ki, her okumada anlam kazanır, anlam kazandıkça okunur, okundukça yenilenir. Unutulmamalıdır ki, kitaplar okundukça değil, raflarda durdukça yıpranırlar.
Kitapları sevip, sevdirmemiz lazım. Kitapları sevdiğimiz zaman, bize yeni dünyalar sunabilir. Kitap okumanın faydasıyla ilgili bir kıssa aktarmak istiyorum: “Bir defasında Hocama dedim ki: Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan bir şey kalmadı. Bana bir hurma uzattı ve dedi ki: ‘Bunu ağzında çiğneyip ye.’ Yedikten sonra bana sordu: ‘Şimdi sen büyüdün mü?’ Hayır, dedim. Dedi ki: ‘Büyümedin fakat o hurma vücuduna dağıldı, et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, saç oldu, tırnak oldu, hücre oldu vs.’ Anladım ki okuduğum kitap da öyle dağılıyor. Bir kısmı kelime dağarcığımı genişletiyor. Bir kısmı, bilgi ve marifetimi artırıyor. Bir kısmı, ahlakımı güzelleştiriyor. Bir kısmı, yazı ve konuşmada üslubuma incelik katıyor… Her ne kadar ben hissetmesem de.”
Evet… Bir kitap beni nasıl değiştirir, nasıl faydası olur, diye bir kez daha düşünmemiz gerekiyormuş. Nureddin Yıldız Hocanın deyimiyle: “İlaç niyetine kitap okuyan bir ümmet olmalıyız. Bu ümmet, kitap ümmetidir.”
Son olarak, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bir hadisini belirtip bitirelim: “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen ya da ilmi seven ol! Fakat sakın beşincisi olma, (yani bunların dışında kalma) helâk olursun!” diye buyurmuş Efendimiz.
Evet kardeşlerim; cehalet, felakettir. Öyleyse bol bol okuyup, anladıklarımızla tefekkür etmeliyiz. Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, okuyup maneviyatımızı güçlendirmeliyiz. Ve maneviyatın güçlenmesi, hayatın manasını yükseltecektir. Rabbimiz, bu yolda bizlerin yardımcısı olsun. Okuyalım, okutalım, öğrenelim, öğretelim… Ahir zamanın bilinçli gençleri olalım. Ümmetin böyle gençlere ihtiyacı var. İslam uğrunca canını seve seve verecek, cihad edecek, tebliğ edecek… Bu yolda bir tuğla olmak için uğraşan ümmetin umudu olabilmemizi temenni ediyorum. Selam ve dua ile…