Kurban, insanı Allah’a yaklaştıran şey demektir. Kurban ibadetiyle insan Allah’a yaklaşmaya çalışır ya da kurban insanı Allah’a yaklaştırır. Bu yaklaşma, elbette manevi anlamda bir yakınlaşmadır. O’nun rızasına ve sevgisine yaklaşmaktır.
Kurban, Allah’a yaklaşmanın, O’nun sevgisini kazanmanın, malı O’nun yolunda harcamanın, O’nun verdiği nimetlerle sevinmenin bir aracıdır.
Kurban olmak, Allah’a yakın olmaktır, varlığın sahibine yöneliştir aslında. İnsanın emrine verilen maddenin, yine O’nun emrine sunulmasıdır kurban. Ya da ‘O benim kurbanımdı, ben ise Senin kurbanınım’ demektir.
Allah’a yaklaşmak, ancak samimiyetle, ihlâsla, sevgiyle, takvayla yani Allah’ı gereği gibi sevmeyle olur. Kurban, bu sevginin en büyük göstergesinden biridir. Mümin, kurban keserek, bu sevgisini en belirgin bir biçimde gösterir.
Kurban, her şeyden önce sevilen, elde edilmek için emek ve para verilen, zaman ve ömür harcanan, değerli dünyalıklardan bir kısmını, Allah için feda edebilmenin bir göstergesidir. Bu anlayış, insanı başka şeyleri de Allah yolunda feda etme fedakârlığına götürür.
Bugün bizler; malımızı, zamanımızı, ilmimizi, daha geniş anlamda bize verilen nimetleri Allah yolunda kullanmıyorsak, kullanamıyorsak hep bu Kurban ibadeti eksik kalacaktır.
Kurbanın sağlıklı, eksiksiz ve hayvanlar arasından seçilmiş en güzelinin olması gerekir. İmanı eksik, hastalıklı, felçli ve illetli olanlar, kendilerini bu ulvi gayeye adayamazlar.
“Kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz, fakat müminlerin takvaları Allah’a ulaşır” (Hac, 34) ayetinde Rabbimizin de buyurduğu gibi, önemli olan eti için hayvan kesmek değil, Allah sevgisi için belli bir malı, belli bir zamanda Allah için feda edebilmektir.
İslam, Allah yolunda mallarını ve canlarını kurban olarak feda eden veya etmeye hazır olan, ahlak ve takva bakımından İsmail (a.s.) ve İbrahim (a.s.) gibi olanların eliyle yücelecektir. Kurban ibadeti, İbrahim’in (a.s.) ve İsmail’in (a.s.) mesajını bu çağa taşımaktır ve bu çağda yaşamaktır. Bunu, kimileri kurban keserek yaparken, kimileri de canlarını Allah yolunda feda ederek yerine getirirler.
İnsanın eşyaya, insana, ideolojilere, çıkarlara, boş hedeflere, yalancı ilahlara, sahte tanrılara ve dünyaya kul ve kurban edildiği bir dünya, insanın harcandığı ve horlandığı bir yerdir. Böyle bir harcanmadan kurtulmanın yolu, yüce bir amaç uğruna ‘Kurban olmak, Adamak ve Adanmak’tır. O halde kurbanlarımızın, Hz. Âdem’in (a.s) iki oğlunun Allah’a sundukları kurbanlarının kabul edileni (Maide, 5/27) sınıfından olması için ihlâsı ve takvayı kuşanmalı; Allah’ın zikri ile ürperen kalplerimize takvayı yerleştirmeliyiz. Bu duyarlığa ve adanmışlık ruhuna sahip olabilmek için de tıpkı Efendimizin (s.a.s.) uyguladığı gibi, yalnızca Allah rızası için kurban kesmeliyiz.
Peygamberimiz (s.a.s), Kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini emretmiştir. Bazı âlimlerimiz, kurban kesmenin vacip olduğunu, bazı âlimlerimiz ise terk edilemeyecek kadar kuvvetli bir sünnet olduğunu söylerler. Peygamberimizin hayatında da Kurban ibadetinin uygulamasını geniş bir biçimde görmekteyiz.
Peygamberimiz (s.a.s), kurban keserken: “Ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana doğru çevirdim, Ben Allah’a şirk koşanlardan değilim.” (En’am, 6/79) ve “Namazım, kurbanım/ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır. O’nun ortağı yoktur. İşte ben, bununla emrolundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.” (Enam, /162-163) ayetlerini okumuş, sonra kurbanını kesmiştir.
Ayrıca bir hususu da belirtmekte fayda vardır: Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkânı bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda onun bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Zengine, malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir, onu, cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kullar aracılığıyla Allah’a şükretmesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendini kurtarmasına ve kendini toplumunun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur. Kurban ibadetinin yararı, sadece sosyal dayanışma ve mali yardıma indirgenemeyeceği, her ibadetin öz ve biçim olarak ayrı anlam ve hikmetleri bulunduğu için kurban yerine başka bir ibadetin ikame edilmesi, mesela kurbanın parasının dağıtılması, fakirlere gıda yardımı yapılması, namaz kılınıp oruç tutulması caiz görülmemiştir.
Son olarak da Kurban bayramında bütün Müslümanlar birlikte kurban keserler, birlikte bayram ederler. Bu durum, Tevhid Dini’nin bir özelliğidir. O, bütün Müslümanları her zaman birliğe davet etmektedir…
Bizim için sorumluluk, sadece kurban kesmekle de sınırlı değildir, daha da önemlisi, Kurbanlaşmaktır. Aklımızda kurban bilinci, alnımızda secde izi, kalbimizde adanmışlık ruhu ile Allah’a yürümeliyiz.
Rabbimiz, kestiğimiz kurbanlarımızı, yaptığımız ibadetlerimizi kabul buyursun, Bayramımızı mübarek kılsın…
Harun AKÇA