Gündem Son Sayımız Yazarlar

PYD, PKK, KCK Kuruluşudur

PKK, Ankara Çubuk’ta, Tuzluçayır’da ve Dikmen’de yapılan çeşitli toplantıların sonucunda 27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde Kürdistan İşçi Partisi ismi ile kuruluşu ilan edilmiş Marksist, Leninist bir terör örgütüdür. Kendisinin dışında hiçbir örgüte tahammülü olmayan, totaliter, elitist ve tek tipçi zihniyete sahip olan bu örgüt, Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbe öncesinden, Suriye’ye gidinceye kadar Doğu ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren birçok Kürtçü sol örgütü ve yöneticilerini rejimin de yardımıyla yok etmiştir.[1] Hatta sadece muhalif örgütleri ve yöneticilerini değil, kendi içindeki muhaliflerin de kimilerini öldürmüş, kimileri de yurt dışına kaçarak PKK’nın infazından kurtulabilmişlerdir.[2] Türkiye halkına yönelik kanlı silahlı mücadeleyi ise, 15 Ağustos 1984’de Şemdinli ve Eruh baskınıyla başlatmıştır. Kuruluşunda[3], daha sonra Suriye’deki faaliyetlerinde ve Abdullah Öcalan’ın paketlenip 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmesinde –ulusal ve uluslararası- istihbarat örgütlerinin özellikle de MİT’in, Suriye Muhaberat’ının, MOSSAD’ın ve CIA’nın yardım ve desteği azımsanmayacak ölçüde olmuştur. Bu yardım ve destek, halen de devam etmektedir.

kck_pkk_pyd

PKK’nın Türkiye’deki eylemleri, 1998 yılına kadar iç savaşı aratmayacak tarzda devam etmiş ve on binlerce insan ölmüş, 350-400 milyar dolar civarında –hatta daha fazla- ekonomik kayba neden olmuştur.[4] 15 Eylül 1998’de TSK Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş sınır bölgesine yaptığı ziyarette ‘artık tahammülümüz kalmadı’ tarzında yaptığı konuşma üzerine Suriye ile 15 Ekim’de ‘Adana Protokolü’ imzalanarak Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca bu ‘protokol’ gereğince sınırda Türkiye’ye yönelik PKK kaynaklı terör faaliyetlerine de izin verilmeyeceği imza altına alınmıştır. Nitekim bu ‘protokol’ çerçevesinde Abdullah Öcalan sınır dışı edilerek çeşitli ülkelerde[5] dolaştırıldıktan sonra bazı şartlarla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilmiştir.

Ancak Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia eden PKK ve lideri Abdullah Öcalan, her nedense Suriye’de en temel haklarından mahrum bırakılan 300 bin civarındaki Suriye Kürtlerinin haklarını hiç gündeme getirmemiştir. Nusayri diktatör Hafız el Esad da, 1979’dan itibaren 1999 yılında imzalanan Adana protokolüne[6] kadar, kendi ülkesinde Kürtleri ezerken,[7] onlara en tabi hakları olan vatandaşlık haklarını bile vermezken PKK’yı maddi ve manevi olarak desteklemeye devam etmiştir. Oysa Suriye’de, 1962’den bu yana 300 bin civarında Kürt, en temel insan haklarından mahrum bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmıştır; kimlikleri verilmemiş, evlenme, iş kurma, memur olma, ev alma, askere gitme, yurt dışına çıktıktan sonra tekrar yurda dönme hakkı gibi en temel hakları ellerinden alınan 300 bine Kürt olmasına rağmen, bu, ne Abdullah Öcalan’ın ne de PKK’nın diğer yöneticilerinin dikkatini çekmiştir. Hatta Suriye’li PKK’da üst düzey görevlerde bulunan Fehman Hüseyin (Behoz Erdal) ve Nureddin Sofi gibilerin bile dikkatini hiç çekmemiştir. Türkiye Kürtlerinin haklarını almak için (!) başta Kürtlerin yaşadığı bölgeler olmak üzere Türkiye genelinde terör estiren PKK, Suriye Kürtlerinin ezilmişliğini, insan yerine konmamışlığını Suriye’de kaldığı 19 yıl süre içerisinde daima es geçmiştir. Bu da gösteriyor ki, PKK’nın ve yöneticilerinin amacı Kürt halkını ve haklarını savunmak değil, Türkiye’ye dönük emperyal ve Siyonist işgalci güçlerin menfaatlerine tetikçilik yapmaktır.

Hafız el-Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölmesi üzerine yerine oğlu Beşşar Esad geçmiştir. Beşşar Esad yönetiminin ilk yıllarında, kısa bir süre de olsa Suriye genelinde ve özellikle de Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bir yumuşama yaşanmışsa da bu, çok uzun sürmemiştir. Hatta Beşar Esad 2002 yılında Kürtlerin yoğun olduğu Hasake bölgesine yaptığı ziyarette,  1962 yılındaki Hasake sayımı ile ilgili durum için düzenleme yapılacağı sözünü vermiş, bu ziyaret esnasında bölgenin ileri gelen Kürt liderleriyle yaptığı toplantıda Beşar Esad’ın açıklamaları ülkede yeni bir dönemin yaşanacağı umudunu doğurmuştur.  Ancak bu durum, çok uzun sürmemiş, ABD’nin, 11 Eylül saldırılarından sonra otoriter yönetim olarak suçladığı Suriye, Irak ve İran’ı tehdit etmesi, Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesiyle tersine dönmüş, eski kısıtlamalar ve baskılar geri dönmüştür.

Baba Esad’dan sonra oğul Beşşar Esad döneminde Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler gittikçe iyileşmeye başlamıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine paralel olarak Suriye tarafından Abdullah Öcalan’dan sonra PKK’nın kalan militanları da Suriye’den ayrılmak zorunda bırakılmıştır. Bunun üzerine PKK da, Suriye’deki varlığını devam ettirebilmek için Suriye Kürtlerinden oluşmak üzere 2003 yılında PYD (Kürdistan Demokratik Birliği Partisi -Partiya Yekitiya Demokrat)’yi kur(dur)muştur. Zaten PKK içerisinde sayı ve etkinlik bakımından bir hayli Suriyeli Kürt militan bulunmaktadır. Hatta Suriyeli Kürtler, PKK’da bulunan yabancıların başını çekecek kadar sayı ve etkinliğe sahiptir. Suriye’de yaşayan ve zor şartlarda hayatlarını sürdüren ‘kimliksiz’ olarak tabir edilen Kürtler, PKK, dolayısıyla da PYD için daima önemli bir kaynak teşkil etmiştir. Nitekim bir zamanlar örgütün stratejik mevkileri Suriyeli militanların elinde bulunmaktaydı. Türkiye’de şehir eylemleri yapan ve kendilerine Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) adı verilen grubun elebaşısı da Suriye uyruklu Fehman Hüseyin (Bahoz Erdal) idi. Bahoz Erdal’ın[8] arkadaşları da, grubun üst kademelerinde görev almışlardır. Erdal aynı zamanda PKK’nın askerî kanadı olarak bilinen Halk Savunma Güçleri’nin (HPG) komutanlığını da yapmıştır.[9] Bahoz Erdal’ın şimdilerde Suriye’de PYD’ye katıldığı söylenmektedir.

KCK, PYD’Yİ DE, PKK’YI DA KAPSAYAN ÇATI BİR ÖRGÜTTÜR

 PKK, fırsatçı, pragmatist ve ilkesiz bir örgüttür. Kendisi için hedefe götüren her yol meşru ve mubahtır. Bu nedenle süreç içerisinde değişik şekiller ve isimler almış, her ülkeyle ilişki kurmuş ve yardım almıştır. Bu nedenle Marksist, Leninist bir örgüt olmasına rağmen Kapitalist ya da Faşist gördüğü ülkelerle rahatlıkla ilişkiye geçebilmiştir. Nitekim kuruluşundan beri başta ABD olmak üzere diğer emperyal ülkelerle ilişki kurmuş ve o ülkeler adına –Suriye hariç- Kürtlerin yaşadığı diğer üç ülkede de tetikçilik yapmıştır. Kobani dolayısıyla emperyalist ülke olarak gördükleri ve 1984’den beri savaştıkları Türkiye’den ya da ABD’den yardım istemeleri ve almaları bu nedenle yadırganmamalıdır. Hele ‘Biji Obama’, ‘Yaşasın Başkan Obama’  diye slogan atmaları hiç yadırganmamalıdır. Aslında, Abdullah Öcalan da ilkesiz ve pragmatisttir. Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğinde Türkiye yetkililerine ‘bana müsaade edin size hizmet edeyim’ tarzındaki yalvarışları herhalde henüz unutulmuş değildir.

Bu nedenledir ki PKK, KCK ismini alıncaya kadar değişikliklere uğramış ve çeşitli isimler altında eylemler gerçekleştirmiştir. Bütün bunlara rağmen 2000’li yılların başında özellikle 11 Eylül saldırılarının dünya kamuoyu üzerindeki etkileri ve Türkiye’nin diplomatik girişimleri neticesinde PKK, ABD’nin ve AB’nin terör örgütleri listesine alınmıştır. Bu süreçte özellikle AB terör örgütleri listesine gireceğini anlayan PKK, 10 Nisan 2002 yılındaki 8. Kongre’sinde ismini KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê, Türkçe: Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiş ve faaliyetlerini bu isim altında devam ettirmiştir. Bu isim altında faaliyet göstermesi çok uzun sürmemiş,  Öcalan’ın talimatıyla Temmuz 2003 tarihinde KADEK isminin değiştirilmesi kararı alınır. Bu çerçevede Ekim 2003 tarihinde KADEK kendisini fesheder ve yerine “Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL)” adı altında yeni bir yapılanma meydana getirilir. Örgüt tarafından 20 Mart 2005 Öcalan’ın görüşleri doğrultusunda yeni bir örgütlenme modelini ifade eden Kürdistan Demokratik Konfederalizmi-Koma Komalen Kürdistan (KKK) yapısı ilan edilmiştir. KKK aslında, Aralık 2004’de ‘Türkiye Demokratik Ekolojik Toplum Koordinasyonu’ TÜDEK’in faaliyete geçirilme teşebbüsünün başarıya ulaşmaması üzerine ortaya çıkmıştır.[10] Bu yapının Türkiye ayağı ise Kürdistan Demokratik Konfederalizmi/Türkiye Koordinasyonu (KKK/TK) olarak nitelendirilmiştir. Kongra-Gel Genel Kurulunun 25 Mayıs 2007 tarihli oturumunda ise KKK Sözleşmesi’nde değişikliklere gidilmiş ve değişiklik sonrası sözleşme, “KCK Sözleşmesi” olarak ilan edilmiştir. İşte KCK yapısının temeli de 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen bu sözleşmeye dayanmaktadır. Bunun anlamı ise, terör örgütünün KCK’yı KKK’nın devamı olarak gördüğüdür.

Bu sözleşmede KCK yapısının kurucusu Abdullah Öcalan olarak gösterilmektedir: “Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. …Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.” Dolayısıyla KCK yapılanması, emir ve talimatlarını Abdullah Öcalan ve PKK’nın lider kadrolarından almakta ve her fırsatta Abdullah Öcalan’ın önderliğine vurgu yapılmaktadır.

30 Haziran-5 Temmuz tarihleri arasında Kandil’de yapılan 9. Kongre-Gel Genel Kongresinde PKK ya da PKK’yı da kapsayan KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği-Koma Civakên Kurdistan) üst yönetimi değişmiştir. Bu kongreye Kürdistan’ın dört parçası (İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den) ile yurt dışından 162 delegenin katıldığı Genel Kurul’da KCK sistemi yeniden ele alınarak KCK Genel Başkanlığı, Genel Başkanlık Konseyi ile Eşbaşkanlık’tan oluşan yeni organların oluşumuna gidilmiştir. 9. Genel Kurul’da Abdullah Öcalan oybirliğiyle yeniden KCK Genel Başkanlığı’na seçilmiştir. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ve Besê Hozat (Tunceli’li olup asıl ismi Hülya Oran), seçilirken, iki kadın ve iki erkekten oluşan toplam dört yardımcı da seçimlerle belirlenmiştir. Ayrıca KONGRA GEL Eşbaşkanlığına ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal seçilmiştir.

Cemil Bayık ile Bese Hozat’ın Eşbaşkanı olduğu KCK Yürütme Konseyi 35 kişiden oluşmaktadır. Son Kongreyle yeni oluşturulan Genel Başkanlık Konseyi’nin ise 6 kişilik kadrosu bulunmaktadır. Bu 6 kişilik kadro Abdullah Öcalan’ın yardımcıları olarak onu temsil görev yapacaklardır. Genel Başkanlık Konseyi, yetki olarak KCK Yürütme Konseyi’nin üzerinde bulunmaktadır. Abdullah Öcalan’ı temsil edecek 6 yardımcısı, yani “Genel Başkanlık Konseyi” üyeleri, KCK’nin iki Eşbaşkanı, Cemil Bayık ve Bese Hozat, ayrıca Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Sozdar Avesta ve Elif Pazarcık’dan oluşmaktadır.[11]

Yeniden yapılanan KCK’nın asıl amacı, 4 ülkeyi (İran, Irak, Suriye ve Türkiye) kapsayacak şekilde Birleşik Kürdistan Devleti’ni kurmaktır. Bu nedenle Kürtlerin yaşadığı dört ülkede de örgütlerini kurmuş ve faaliyet göstermektedir. İran’da silahlı mücadelesini geçici de olsa durdurmuşsa da Türkiye’de halen devam ettirmekte, Suriye de ise Esad rejimi sayesinde alan hakimiyeti kurarak ‘Demokratik Özerklik’ ilan etmiş, Irak’ta ise ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bu ülkelerde halkı organize ederek ‘Devrimci Halk Savaşı’nı başlatmak için İran’da PJAK (İran Kürdistan Özgür Hayat Partisi), Irak’ta PÇDK (Irak Kürdistan Çözüm Partisi), Suriye’de PYD (Suriye Kürdistan Demokratik Birlik Partisi), Türkiye ‘de ise PKK (Türkiye Kürdistan İşçi Partisi) olmak üzere teşkilatlanmıştır. Bu örgütlerin üzerinde ise, egemen irade ve buyurgan güç olarak KCK bulunmaktadır. Nitekim KCK ile ilgili olarak Avrupa’daki lider kadrosundan, ‘Kürdistan Halk Meclisi – Kongra-Gel’in –bir zamanlar- başındaki Zübeyir Aydar ile Neşe Düzel Taraf gazetesinde 05 Nisan 2010’da bir röportaj yapmıştır. Bu röportajda Neşe Düzel’in “KCK nedir?” sorusuna Zubeyr Aydar şöyle cevap vermiştir:

“Bizim genel hareketin bir toplamıdır KCK. Türkçe karşılığı Kürdistan Topluluklar Birliği, meclisler birliği gibi bir şey. Bir meclisi var. Bu meclis Kongre-Gel’dir. Bir de Kongre-Gel’in içinden seçilmiş yürütme konseyi var. Ben şu anda onun üyesiyim. Eskiden her şey PKK’ydı. Şimdi her şey KCK. KCK, PKK’nın üstünde bir birimdir. PKK, KCK adı verilen hareketin içinde sınırlı bir bölüm.[12] Benzer bir şekilde, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de konuk olduğu bir televizyon programında PKK ile KCK arasındaki organik ilişkiyi “KCK, PKK’dır” şeklinde ifade etmiştir.

Dolayısıyla KCK, “bir sivil toplum yapılanması değil, içine PKK’yı da alan bir çatı terör örgütüdür; dağdakilerini, şehirdekilerini, Kandil’dekilerini ve Avrupa’dakilerini kapsamakta ve hepsinin üzerinde egemen bir terör örgütüdür. Bir devlet yapılanmasını esas almıştır. Abdullah Öcalan, devlet başkanlığına, Cemil Bayık Başbakanlığa, KCK Yürütme Kurulu Bakanlar Kurulu’na, Kongre-Gel de parlamentoya tekabül etmektedir. İllerde, ilçelerde, kasabalarda ve Köylerde teşkilatlanma KCK Sözleşmesine uygun olarak yapılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da KCK mahkemeleri oluşturulmuş ve halk bu mahkemelerde yargılanmaktadır. Dolayısıyla devlet dairelerinde ve özellikle de Belediyelerde makamlar yine KCK sözleşmesine göre belirlenmektedir. KCK’nın Türkiye’deki örgütlenmesi tam anlamıyla paralel bir devlet örgütlenmesidir. Kısacası KCK’nın kendi yasama, yürütme ve yargı organları bulunmaktadır.

BDP’nin (şimdilerde HDP’nin) seçimi kazandığı Belediyelerde, bir halkın seçtiği, bir de KCK’nın tayin ettiği yetkililer bulunmaktadır. KCK’nın tayin ettiği yetkililer, halk tarafından seçilmiş belediye Başkanlarının da üzerinde bir yetkiye, bir konuma sahiptirler.  Seçilmiş Belediye Başkanlarını hiçbir inisiyatifleri bulunmamaktadır. Hatta gerektiği zaman seçilmiş belediye başkanları KCK mahkemelerinde yargılanıp cezalandırılmaktadırlar. Yerine göre bir temizlik işçisi bir belediye başkanını sorgulayarak cezalandırabiliyor. Nitekim geçmişte Diyarbakır eski Belediye Başkanı Osman Baydemir bu şekilde sorgulanmış ve ceza verilmiştir. Hatta kendi aralarında hakir görmek için Baydemir’den bahsederken ‘Osman Ciguli’si’ diyorlar. BDP’li siyasetçilerle ilgili bölümler ise düşündürücü. Çünkü BDP’liler adeta KCK elinde esirler. Hiçbir inisiyatifleri yok. Bu durum zaman zaman yaptıkları densiz açıklamaları da izah ediyor aslında. KCK’nın atadığı ve görünüşte temizlik işçisi olan şahıs bir milletvekiline, hatta grup başkanvekiline ‘emir’ veriyor. Uymazsa cezalandırıyor. Nasıl konuşacağından tutun da nerede ne yapacağına kadar her şeyi onlar belirliyor.[13]

Kısacası KCK; PKK’yı, BDP’yi, PYD’yi (Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi-PÇDK, İran’da Kürdistan Özgür Hayat Partisi-PJAK da dahil olmak üzere) ve diğer bütün organizasyonları içine alan konfederal bir devlet yapılanmasının adıdır. Dolayısıyla KCK, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de örgütleri de kapsayan “Büyük Birleşik Kürdistan”ın hemen bütün organlarını kapsayacak tarzda tasarlanmış paralel bir devlet organizasyonudur. KCK Yürütme Konseyi Başkanı, PKK ve diğer bütün silahlı gruplara, alandaki diğer örgütlenmelere hükmeden yapının başında bulunmaktadır.

PYD DE, PKK GİBİ KCK’NIN SİLAHLI/SİYASİ UZANTISIDIR!.

Yukarıda da belirtildiği üzere PYD, KCK sistemi içerisinde yer almaktadır. PKK ile PYD aynı ideolojik merkezden beslenmekte olup ikisinin de lideri Öcalan’dır. Rojava Kürdistan bölgesi, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve yöneticileri Cemil Bayık’ın başında bulunduğu KCK Başkanlık Konseyi’ne bağlıdır.  Bu nedenle PKK’nın en üst kadroları ve önemli birimleri şu anda Rojava’da faaliyet göstermektedir. Türkiye’de başlayan çözüm süreci ile birlikte Kuzey Irak’a çekilmesi gereken PKK’lılar, Kuzey Irak’a gitmeyerek Kuzey Suriye’ye geçmişlerdir.  Son zamanlarda sadece militanlar değil aynı zaman PKK’nın üst kadrosundan da bazı yöneticiler gitmiştir. Nitekim giden üst yöneticilerden birisi Cemil Bayık, diğeri ise Bahoz Erdal (Fehman Hüseyin)’dır. “Rojava’nın Kürtçe anlamı ‘Batı’ demektir. Zaten Kuzey Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeye de Batı Kürdistan denmektedir.

Kısa adı PYD olan Demokratik Birlik Partisi (Kürtçe: Partiya Yekîtiya Demokrat – Arapça: Ḥizb Al-Ittiḥad Al-Dimuqraṭiy) Suriye’de 20 Eylül 2003’de kurulmuştur. PYD’nin kuruluşu ile ilgili olarak Irak’ta Kürtçe yayın yapan Zelal TV’ye konuşan Osman Öcalan: “PYD’nin kurulması görevi Murat Karayılan’a verildi. Ancak, o bunu yapmayacağını söyleyince, İran’daki PJAK gibi PYD’yi de ben kurdum. Partinin isminde Suriye rejiminin tepkisini çekmemek için Kürdistan kelimesini kullanmadık. PYD, PKK’ya bağlı ve PKK’nın verdiği kararlara göre hareket ediyor. PYD üzerinde Suriye rejiminin de etkisi olduğunu söyleyebilirim. PYD’nin, İran ve merkezi Irak hükümeti ile ilişkileri vardır. Suriye’deki rejim de özellikle Rojava’da PYD’nin güçlenmesini ve etkili olmasını istiyor. Bu konuda İran, Irak ve Suriye rejimleri PYD’yi destekliyor” demiştir.[14]

Suriye, 1946’da bağımsızlığına (!) kavuştuğundan bu yana kendi içindeki Kürtlerle problemli olmuştur. Ancak kendi Kürtleriyle problemli olan Şam yönetimi, -yukarıda da belirtildiği üzere- kendi Kürtlerine vermediği desteği diğer ülkelerdeki –özellikle de Türkiye’deki- Kürt gruplardan esirgememiştir. 8 Mart 1963’te iktidarı bir darbeyle ele geçiren Baas Partisi ülkedeki Kürt nüfusa karşı baskıcı tutumunu Mart 2011’e kadar sürdürmüştür. Ancak bu baskıya rağmen Suriye Kürtlerinde ciddi bir muhalefet oluşmamıştır. Bu nedenle Suriye’de ilk olarak 1957’de Irak’taki Barzani hareketinden etkilenerek kurulan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi uzun ömürlü olmamış, Suriye yönetimi tarafından kapatılarak kimi yöneticileri cezaevlerine konmuştur.

Irak Kürtlerinde meydana gelen değişime paralel olarak Suriye Kürtlerinde de zaman zaman ufak tefek değişimler olmuşsa da bunların hiçbiri uzun ömürlü olamamıştır. Suriye Kürtlerinde asıl değişim 15 Mart 2011’de Suriye’de meydana gelen halk ayaklanmasıyla başlamıştır. Suriye’de Baas rejimine karşı Arap Baharı’ndan etkilenerek 2011’de başlayan gösteriler ve sonrasındaki iç savaş, Suriye Kürtlerinin de kaderini değiştirmiştir. Ülkede meydana gelen bu siyasi kargaşa ortamına rejim egemen olamadığı için Suriye Kürtleri de çeşitli siyasi partiler kurarak etkin olmaya çalışmışlardır. Kurulan partilerin bir kısmı Mesud Barzani’nin liderliğini yaptığı Kürdistan Demokrat Partisi’ni, bir kısmı da Celâl Talabani’nin liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni örnek alarak kurulmuşlardır. Birinci gruptakilere ‘Barzaniciler’, ikinci gruptakilere de ‘Talabaniciler’ adı verilmiştir. Bunların dışında kalan küçük bir grup ise kendilerine özgürlükçü anlamında ‘Azadici’ adını vermişlerdir. Bir de bunların dışında 2003’den beri faaliyet gösteren PKK’nın kurdu(rdu)ğu Demokratik Birlik Partisi (PYD) bulunmaktadır. Suriye’de faaliyet gösteren Kürt partilerinin içinde en etkin olan ve milis güce sahip olan parti, PYD’dir. PKK, kendi içinde Türkiye’ye karşı verilen savaşta tecrübe kazanmış Suriyeli militanları da PYD çatısı altında savaşmak üzere göndermesi PYD’yi daha da güçlendirmiştir.

Suriye’de, 15 Mart 2011’de halk ayaklanması başladığında Kürt partilerinden sadece Mişel Temo’nun başında bulunduğu Gelecek/Şepal Partisi, Esad rejimine karşı silahlı mücadele veren Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’un içerisinde yer almıştır.  Diğer Kürt Partileri ise, -PYD hariç- Ekim 2011’de, Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni kurmuşlardır. Aslında bu partiler de Esad rejimine karşı gösteri, eylem yaparak karşı çıkmışlarsa da ancak SUK ile birlikte rejime karşı silahlı mücadelede yer almamışlardır. PKK’nın Suriye’deki kolu PYD (Kürdistan Demokratik Birlik Partisi) ise Esad rejimini desteklemiştir.

Mesut Barzani, Erbil’de Suriye Kürt partilerini, aralarındaki ilişkilerini düzeltmek, birlikte hareket etmelerini sağlamak amacıyla zaman zaman bir araya getirmiştir. Suriye’de iki ayrı grup halinde faaliyet gösteren Kürt partileri (PYD’nin dahil olduğu Ulusal Koordinasyon Kurulu-UKK ile diğer partilerinin dahil olduğu Kürt Ulusal Konseyi- KUK), 12 Temmuz 2012’de Erbil’de yaptıkları toplantının neticesinde Kürt Yüksek Konseyi (KYK) kurmuşlardır. Suriye Kürt bölgesinde, Kürtler adına tek yetkili kurum KYK olmasına rağmen PYD baskın ve silahlı gücünü kullanarak diğer Kürt partilerini bir oldu-bittiyle susturmaya çalışmıştır. Esad yönetiminin merkezi yerlerde Şam, Halep, Humus gibi yerlerde muhaliflerin karşısında sıkışması üzerine Kuzey bölgelerinden çekilme kararı almıştır. Esad rejimi, askeri gücünü çektiği ya da etkin olarak bulunmadığı Kuzey Suriye’deki Afrin, Kobani, Kamışla şehirleri ile Cindires, Amude ve Tirbespi kasabalarının yönetimini Suriye’deki PYD’ye bırakarak, hem kendisine karşı olan Kürtlerle PYD’yi karşı karşıya getirmiş, hem de PKK’nın burada Türkiye’ye karşı yeni bir mevzi kazanmasını sağlamıştır. Esad, sadece bu kentlerden çekilmekle kalmamış, aynı zamanda ağır silahlarını da PYD’ye bırakmıştır. PYD, Esad’ın bıraktığı bu boşluktan istifade ederek bu kentlerdeki yönetimi devralmıştır.

PYD, Esad güçlerinin kendisine teslim ettiği ilçe ve kasabalarda PKK bayrağı ve Abdullah Öcalan’ın posterlerini asarak, diğer Kürt Partilerini ve Yüksek Kürt Konseyi’ni hiçe saymıştır. PYD’nin bu tavrı, sadece diğer Kürt partileri ile Mesut Barzani’nin değil, aynı zamanda Baas rejimi ile mücadele eden başta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olmak üzere diğer muhalif grupların da hoşuna gitmemiştir. Bu nedenle zaman zaman sürtüşmeler meydana gelmiş ise de asıl kavga Kasım 2012 itibariyle başlamıştır.

8 Kasım 2012’de PYD’nin silahlı kanadı YPG ile Özgür Suriye Ordusu güçleri arasında Resulayn’da (Serèkaniyè) başlayan çatışmalar, daha sonra Şanlıurfa’nın Suruç ilçesi sınırında bulunan Aynelarab (Kobani) kentine de sıçramıştır. Her iki taraftan da onlarca kişinin ölmesine neden olan çatışmalar zaman zaman yapılan anlaşmalarla durmuşsa da bu, çok uzun sürmemiştir. Bu çatışmaları durduran anlaşma ise tekbir sesleri arasında 25 Kasım 2012’de imzalanmış ve sınırda bulunan yüksek bir binaya da Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağı çekilmiştir.[15]

Suriye Kürt Demokrat Partisi’nin Genel Sekreteri Dr. Abdülhakim Beşar, PYD ile ilgili olarak: “Biz onların rejimle bağlantısını kesmek için çok uğraştık. Erbil’de kurulan Yüksek Kürt Konseyi’ne aldık. PYD’ye yüzde 50’lik temsiliyet bile verdik. PYD, Erbil anlaşmasını kendisine bir bayrak yaptı, bütün pisliklerini bunun altında saklamaya çalıştı. Komiteler kurdular ve işe başladılar. Çok sayıda genci öldürdüler, tutukladılar. Yardımlar için komiteler kurdular ama hayırseverlik adına bir şey yapmadılar. Yardımlardın yüzde 20’si Kürtlere veriliyor, yüzde 80’ini yine PYD alıyor. 15 milyon dolar toplandı, bir dolarını bile halka vermediler. Şu an Kamışlı’da bazı Şebbiha güçleri var. Bir genç eline bir silah aldığı zaman PYD alıp götürüp onlara teslim ediyor ve tutuklanıyor. PYD’nin gayri nizami ordu olan Şebbiha ile ilişkisi var” şeklinde konuşmuştur.[16]

PKK/PYD’nin Kuzey Bölgesindeki ÖSO denetiminde olan başta Rasulayn saldırması, muhaliflerin güçlerinin bir kısmının tekrar yeniden bu bölgeye kaydırmasına neden olmuştur. PKK/PYD, 18 Şubat anlaşmasına ihanet ederek muhalifleri arkadan vurmuş, tam anlamıyla fırsatçılık yapmıştır. Muhalifler ağırlıklı olarak güçlerini Esad rejimiyle savaşmaya ayırdıklarında, Kuzey’de çok az güç bulundurmakta idiler. Bunu fırsat bilen ve aynı zamanda Esad’a zaman kazandırmak için saldırıya geçerek başta Rasulayn olmak üzere bazı yerleri ele geçirmişlerdir. PKK/PYD’nin bu şekilde saldırması elbette ki, Esad diktatörlüğünün işine yaramıştır. Suriye Kürt Ulusal Meclisi Amude Başkanı ve Suriye’nin en büyük Kürt partilerinden Yekiti’nin de yöneticisi Mervan Abdulhamit Hüseyin, özerklik projesinin ise Esad rejiminin ömrünü uzatmaya yönelik bir adım olduğunu vurgulamıştır. Hüseyin’e göre, Esad’e karşı düzenledikleri mitinglerin Kürt bölgesine yayılması ve Kürtlerin birlikte hareket kararı almaları rejimi rahatsız ettiğinden dolayı PYD, Esad rejimi tarafından aktif hale getirilmiştir. Çünkü diyor Mervan Abdulhamit Hüseyin, “PYD’nin gücünü rejimden aldığını herkes biliyor. Silahların rejim tarafından sağlandığı da açık. Şimdi özerklik ilan edeceklerini söylüyorlar. Bu kabul edilecek bir durum değildir. PYD tek başına yönetimde olacak, tek renk, tek güç olacak. Bunun Baas’tan ne farkı var?” şeklinde konuşmuştur.

Rasulayn’ın bağlı olduğu 250 bin nüfuslu Haseke ilinin Müftüsü İbrahim Nakşibendî de, Beşşar Esad’ın PYD’yi Türkiye’nin başına musallat etmek için silahlandırıp bölgeye yerleştirdiğini söylemiştir; “Esad baktı giderek her yerde kontrolü kaybediyor. PYD’yi de çağırarak Türkiye’nin başına bela olsun diye Türkiye sınırına yerleştirip silahlandırdı. Onlara devlet kurmaları için silahlar verdi. (…) Bunlar, dindar Müslüman Kürtlere saldırıyorlar. Arap olsun Kürt olsun dindar olanlara baskı yapıyorlar. Ehli sünnet olan insanları Esad da vuruyor, PYD de. Bölgede Ermeni ve Yahudi vardır. Fakat onlara bir şey yapmıyorlar. PYD’nin bölgede de geniş bir tabanı yok.[17]

Esad rejimi ile birlikte hareket eden, hatta onun emrinde olan PYD (Kürdistan Demokratik Birliği), Kürtleri, Esad rejimine karşı silahlı mücadeleden vazgeçirmek için çeşitli ölümlü saldırılarda bulunmuştur. Nitekim Mişel Temo’ya dönük gerçekleştirilen suikast girişiminin ikincisinde, Mişel Temo Ekim 2011’de öldürülmüştür. PYD bu kadarla da kalmamış, eylem yapanlardan kimilerini tutuklamış, kimilerini ise dağa kaldırmıştır. Ayrıca Bedro Aşiretinin lideri Abdullah Bedro da Ocak 2012’de silahlı suikasta uğramıştır. Abdullah Bedro’ya yapılan bu suikast girişiminde üç oğlu öldürülmüş, kendisi ise ağır yaralı olarak kurtulmuştur. Uzun bir süre hastanede tedavi gören Abdullah Bedro, iyileştikten sonra “PYD’nin Kürt bölgelerine hâkim olmasından sonra kendilerine hayat hakkı tanımayacaklarını, Baas rejiminden daha baskıcı bir yönetim kuracaklarını söylemiştir.[18]

PYD, Suriye rejimine karşı eylem yapan halka yönelik de saldırılarda bulunmuştur. Kendisine muhalif olan Kürtleri de dışlayan PYD ilk olarak 20 Eylül 2012’de silah taşıma hakkının yalnızca kendilerinde olduğunu açıklamış ve bazı Kürt partilerin karargâhını basmıştır. Mart 2013’te de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında silahlı eğitim aldıkları gerekçesiyle Suriye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK) 74 üyesini tutuklamıştır. PYD’nin Esad muhalifi Kürtlere karşı saldırıları devam etmiştir. Örneğin 16 Nisan 2014’de Kuzey Irak yönetimine yakınlığıyla bilinen Suriye’deki dört Kürt partisinin kurduğu Suriye Kürt Demokrat Partisi’nin 17 üyesi Irak’tan Suriye’ye geçerken sınırda PYD tarafından gözaltına alınmış ve Irak’a geri dönmeleri için baskı uygulamışlardır.

Rejimin zulmü, PYD baskısı sebebiyle Kamışlı’dan Kuzey Irak Kürt Bölgesine göç eden Adnan isimli mülteci, yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamıyor: “Arabama, traktörüme hatta mutfaktaki yiyeceklere bile PYD el koydu. İtiraz edince, ‘Sizin için savaşıyoruz, şehit veriyoruz. Tabii ki bize destek vereceksiniz.’ diyorlar. El koymadıkları bir namusumuz kalmıştı. Mecburen göç etmek zorunda kaldık.” Göçmenler, PYD’nin, çocuklarına da el koyduğunu anlatıyor.

Kampta kalan iç savaş mağduru insanların hikâyesi yürek dağlıyor. Beşir ailesi, Kawrgosk kampında başlarını sokacak bir çadır bekleyen yüzlerce aileden biri. Mehmet (2), Sabah (3), Nezir (1), Barzan (4) ve kendileri gibi engelli babaları Saim Beşir… Bir de onlara eşlik eden gözü yaşlı eş Safiye. Suriye’nin Derik bölgesinden gelmişler. Yanlarında hiçbir şey yok. Engelli çocuklarıyla çaresiz bekliyorlar. Acılı anne Safiye’ye neden ağladığını soruyoruz. O susuyor, eşi Saim cevap veriyor: “Suriye’yi terk ettiğimizden beri ağlıyor. Ailesinden haber alamıyor ve engelli çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadığı için ağlıyor.” Suriye’de olayların başladığı dönemde Kürt bölgesinde hiçbir sıkıntı olmadığını dile getiren Beşir, PYD’nin bölgeye yerleşmesinden sonra baskı görmeye başladıklarını söylüyor. “Esad’in bir gün gelip zulüm yapacağını düşünüyorduk. Ama Esad’dan önce onun adamları, yani PYD geldi. Baskılardan dolayı ülkemizi terk etmenin dışında yapacak bir şeyimiz kalmadı.” diyor.

Nihat Mihemmed ise eşiyle birlikte üç gün önce kampa yerleştiğini söylüyor. Kürt bölgesinin batı tarafında çatışmaların yaşandığını ancak Irak sınırında çatışma değil rejimin bombalamasının olduğunu anlatıyor. Mihemmed, “Binlerce Kürt, Irak’a, Kürdistan’a geçmek için yürüdük. Yapacak hiçbir şeyimiz yoktu” diyor. Kürt halkı olarak Özgür Suriye Ordusu’nu desteklediklerini anlatan Mihemmed de, PYD’den şikayetçi. Baas’la birlikte çalışmakla suçladıkları PYD’nin, Kürt şehirlerinde rejime karşı sesini yükseltenleri gözaltına alıp, işkence yaptığını savunuyor: “Baas rejimine karşı miting düzenleyen yüzlerce gencimiz zindanlara atıldı. Bunu, Kürtleri savunmak için bölgeye geldiğini söyleyenler yaptı. Baas rejimi bölgede var ancak görünmüyor, onun görünen yüzü PYD’dir. PYD’nin kardeşime yaptığı zulmü Esad’ın askerleri bile yapmazdı. Bunun tek nedeni bizim PYD dışındaki partileri savunmamız ve rejime karşı oluşumuzdur.”

Suriye’nin Kamışlı ile Amudê arasında kalan Girka Deştê bölgesinden Ahmet Süleyman ise insanlık adına herkesi göreve çağırıyor. Kürtlerin Halepçe’den sonra ikinci bir dram yaşadıklarını vurguluyor. Baas rejiminden bunu beklediklerini; ancak Kürtler adına hareket ettiğini söyleyen PYD gibi örgütlerin bu zulümlere ortak olmasının kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını kaydediyor. PYD’nin yaptıklarını anlatırken, “Gelip evimize, arabamıza¸ hayvanlarımıza, her şeyimize el koydular. Köyden çıkmamıza bile izin verilmiyordu. Açlıktan ölmemek için kaçtık” ifadelerini kullanıyor.[19]

PYD, Suriye’de kendisi gibi düşünmeyen 550 bin civarında Kürdün Irak Kürdistan’ına kaçmasını sağlamıştır. 180 bin civarında Kürt de Türkiye’ye sığınmıştır. Kobani’den kaçanlar dışındaki Kürtlerin çoğu IŞİD tehlikesinden değil, PYD’nin tehdit, baskı ve şiddetinden kaçmışlardır. PYD Suriye’de hem kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri kendine düşman etmiş, hem de Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen Arap, Türkmen ve diğer unsurların düşmanlığını kazanmıştır.[20]

BAAS REJİMİ İLE PKK/PYD İŞBİRLİĞİ!

PKK, baba Esad döneminde olduğu gibi oğul Beşşar Esad döneminde de, Baas diktatörlüğü ile işbirliği yapmıştır. Özellikle 15 Mart 2011’de Suriye’de halk ayaklanması başladıktan sonra bu işbirliği daha görülür olmuş ve Esad rejimi tarafından PKK’nın Suriye uzantısı PYD açıkça desteklenmiştir.

Mesut Barzani’nin öncülüğünde Suriye’nin Kürt bölgesinde kurulu 15 parti (bu toplantıya PYD de katılmıştır) 12 Temmuz 2012’de Hewler (Erbil)’de toplanmışlardır. Bu toplantının neticesinde –yukarıda da belirtildiği üzere- Kürt Yüksek Konseyi (KYK) kurulmuştur. Suriye’nin Kürt bölgesinde olup bitenlerden sadece KYK’nın sorumlu olacağı PYD de dahil toplantıya katılan bütün Kürt partileri tarafından kabul edilmiştir. Ancak Esad rejiminin Kürtleri kendi aralarında ihtilafa düşürmek, aynı zamanda Türkiye’ye ve rejim muhalifleri ile karşı karşıya getirmek için bazı kentleri ağır silahlarla birlikte PYD’ye bırakmıştır. PYD, bu duruma el koyması için KYK’yı göreve çağırması gerekirken, bunu yapmayarak kendi milislerini görevlendirerek bu kentlerde hâkimiyetini kurmaya çalışmıştır.  Dolayısıyla PYD, 12 Temmuz 2012’de Erbil’de yapılan toplantıda kendisinin de imzaladığı antlaşmaya ihanet etmiştir. Bu antlaşma gereğince kurulan Kürt Yüksek Konseyi (KYK), Kürt bölgelerinde tek söz sahibi olması gerekirken, Esad rejiminin bilinçli olarak bıraktığı ilçe ve kasabalarda KYK’yı devre dışı bırakarak yalnız hareket etmesiyle bu ihaneti gerçekleştirmiştir. Bununla yetinmemiş, rejime karşı eylem, gösteri yapan, yürüyüş düzenleyen diğer Kürt parti mensuplarına saldırılarda bulunmuş kimilerini öldürmüş, kimilerini de hapse atmıştır. Nitekim Suriye Kürt bölgesinin 3. büyük partisi olan Şepal, Mart 2012’de yaptığı açıklamada şöyle diyordu:

“Suriye’de PYD adıyla faaliyet gösteren PKK, Kürtler’in yeni diktatörüdür… PKK yıllardır Türkiye’de şiddeti savunuyor. Bugün ise Suriye’de PYD ile bunu yapıyor. Kendini eleştirenleri tehdit ediyor, korkutuyor, kaçırıyor, işkence ediyor ve öldürüyor…”[21]

PYD, Kasım 2013 tarihinde kontrolüne geçirdiği Kamışlı merkezli bölgede Afrin, Kobani ve el-Cezire olmak üzere üç kantona sahip geçici bir özerk yönetim kurma çalışmalarına başlamıştır. PYD ilk etapta bu bölgelerde 82 kişilik bir Kurucu Meclis ve Genel Meclis Kurulu tesis etmiş, Genel Meclis Kurulu bünyesinde ise Kürt, Arap, Çeçen ve Hıristiyan unsurlardan oluşan 61 üyeli Geçici Yönetimi Denetleme ve Tertip Konseyi’ni kurmuştur. Genel Meclis Kurulu içinde ayrıca seçimler, anayasa hazırlığı ve idari yapının teşkilinden sorumlu 13 kişilik bir komite oluşturulmuş, komitede Afrin’den 2, Kobani’den 2, Cezire bölgesinden ise 9 temsilci yer almıştır. 27 Ocak 2014 tarihinde Kobani’de toplanan geçici yönetim tarafından Enver Müslim’in başbakan olarak seçildiği açıklanmıştır.[22]

Sonuç olarak PYD, sadece Türkiye için değil, belki de asıl Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtler için bir tehdittir. Düne kadar ve halen Esad rejimiyle işbirliği halinde olan PKK/PYD, bütünüyle Kürtlerin yaşadığı bu bölge üzerinde tek başına hakimiyet kurmak istemektedir. PYD’nin tıpkı PKK gibi Kürtlerin haklarını savunmak gibi niyeti yoktur. Türkiye’de başlayan çözüm süreci dolayısıyla hem PKK, hem de PYD daha da güçlenmiş, kadrolarını yeniden tahkim etmiş ve yönetimini bu süreçten istifade ile yenilemiş ve güçlendirmiştir. Bir taraftan yetişmiş silahlı unsurlarını Kuzey Suriye’ye geçirirken, bir taraftan hasta, yaralı, yaşlı militanlarını daha güvenli yerlere taşımış ve çekilen militanların yerine de binlerce yeni militan devşirmiştir. PK/PYD’nin amacı, Kuzey Suriye’de yani Rojava’da sağlam bir zemin oluşturarak ilk etapta Kuzey Irak’ta Bölgesel Kürt Yönetim gibi bir yönetim, sonrasında da totaliter, laik ve seküler bir devlet kurmaktır. PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim, Taraf Gazetesinde Amberin Zaman’a verdiği röportajında açıkça biz Şeriata karşı savaşıyoruz[23] demesi de kurulacak devletin nasıl olacağını göstermesi açısından önemlidir. Zaten başka bir şey de beklenmezdi Salih Müslim’den!.

 

Dipnotlar:

[1] Kawa, Rızgari, Özgürlük Yolu, KUK, DDKD (Devrimci Demokratik Kültür Derneği) gibi Kürt örgütler dahil bölgedeki bütün örgütleri ‘hain, işbirlikçi’, ‘Marksizm’den sapmış anlamında ‘revizyonist’ olarak nitelendirerek silahlı çatışmalar başlatmıştır. Ayrıca Siverek, Batman gibi kentlerde ise bazı aşiretleri ‘devlet yanlısı’ ilan ederek silahlı saldırılara girişmiştir.

[2] http://burakeklik.wordpress.com/2012/11/10/pkknin-12-eylul-oncesi-oldurdugu-devrimciler/; ayrıca infaz listesi için Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde oluşturulan ‘Terör ve Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesi Alt Komisyonu’na verilen infaz listesi için bkz; http://www.kovarabir.com/ibrahim-guclu-kurdistan-ve-kurt-millet-sorunu-devlet-merkezli-devlet-pkk-hizbullah-teroru-meclistte-tartisildi/

[3] PKK’yı MİT kurdu, bkz; http://mehmetbzkrt.blogcu.com/pkk-yi-mit-kurdu/9149540

[4] https://www.facebook.com/notes/bir-iktsat%C3%A7%C4%B1yla-birlikte-olmak-i%C3%A7in-1001-neden/pkk-ter%C3%B6r%C3%BCn%C3%BCn-21-yillik-faturasi-300-milyar-dolar/142088265819648?comment_id=1120709

[5] 9 Ekim 1998’de Suriyeli yetkililer tarafından sınır dışı edilen Öcalan, önce Yunanistan’a, Atina’ya iltica talebi kabul edilmemesi üzerine oradan Rusya’ya sığındı. Diplomatik baskılara dayanamayan Rusya, Öcalan’ı İtalya’ya göndermek zorunda kaldı. İtalyan makamları, sahte pasaport taşımaktan dolayı Öcalan’ı tutukladı. İtalya’da bir eve yerleştirilen Öcalan, ABD’nin devreye girip baskı uygulaması üzerine Avrupa’nın birçok ülkesinde ‘istenmeyen kişi’ haline geldi. İtalya, PKK liderinin zorunlu ikamet kararını kaldırdı. 65 gün sonra İtalya’yı terk etmek zorunda kalan Öcalan, gidebileceği tüm ülkelerden tek tek olumsuz yanıt aldı. İzini kaybettirmeye çalışan Öcalan’ın bir süre Yunanistan’da barındığı, ardından Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliği’ne gittiği tesbit edildi. 14 Şubat 1999’da Kenya güvenlik güçleri, Yunanistan Büyükelçisi’nin ofisini ve konutunu kuşattı. Öcalan’ı daha fazla barındıramayacağını anlayan Yunanistan, PKK liderine istediği ülkeye gitmek üzere büyükelçilikten ayrılması gerektiğini tebliğ etti. Daha fazla bilgi için, http://www.aljazeera.com.tr/portre/portre-abdullah-ocalan

[6] Adana Protokolü ile ilgili daha geniş bilgi için bkz; Ali Kaçar, “TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE TÜRKİYE SURİYE İLİŞKİLERİ” başlıkla makale, Genç birikim Dergisi Mart 2012 sayısı.

[7] Aslında Kürtler, 1962’den beri (Baas Partisi’nin bir darbeyle iktidara gelmesi ise 8 Mart 1963) Suriye’de en temel haklarından mahrum olarak yaşamaktadır.

[8] Dr. Bahoz Erdal (asıl adı Fehman Hüseyin) PKK’nın üst düzey kumandanlarından biri olan Suriyeli Kürt militan. 1969 doğumlu olan Fehman Hüseyin Şam’da tıp eğitimi almıştır. Abdullah Öcalan’ın yakalanmasının ardından Murat Karayılan ve Cemil Bayık’la birlikte örgüt yapılanmalarının kontrolünü ele geçirdi. 2004 ve 2009 yılları arasında örgütün askeri kanadı olan Halk Savunma Güçleri (HPG)’nin kumandanlığını yaptı. Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı grubun da yöneticiliğini yapmıştır.

[9] http://www.diyannet.com/haber/hn-32077.html

[10] Daha genişbilgi için; Doç. Dr. Ertan Beşe’nin ‘PKK’dan KCK’ya yeni arayışlar başlıklı makale, http://sde.org.tr/userfiles/file/sdesubatsayi.pdf

[11] https://www.gencbirikim.net/rojavada-pkk-pyd-darbesi-ve-turkiye/

[12] http://www.taraf.com.tr/yazilar/nese-duzel/zubeyir-aydar-askeri-operasyonlar-baslayacak/10762/

[13] http://www.bugun.com.tr/pages/marticle.aspx?id=105825

[14] http://gundem.bugun.com.tr/pydyi-ben-kurdurdum-haberi/854205

[15] Daha geniş bilgi için bkz; Ali Kaçar,  ‘Rojava’da PKK / PYD Darbesi ve Türkiye’ Genç Birikim Dergisi, Ağustos 2013 sayısı

[16] http://www.zaman.com.tr/gundem_suriyeli-kurt-lider-pydnin-yuzde-80i-el-muhaberat-uyesi_2093037.html

[17]http://www.zaman.com.tr/dunya_pydnin-savasi-kendisine-destek-vermeyen-dindar-kurtlere-karsi_2112402.html

[18] Ali Kaçar, Suriye Direnişinde Muhalifler, Genç Birikim Dergisi Aralık 2013, sayı, 175

[19] İSMAİL AVCI – ERBİL- http://www.zaman.com.tr/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=2123536

[20] http://www.kanalahaber.com/haber/analiz/kurt-baasi-iktidar-olursa-198715/

[21] http://www.bugun.com.tr/pages/marticle.aspx?id=728939

[22] http://www.bilgesam.org/incele/96/-suriye-krizi–pyd-ve-2–cenevre-konferansi/#.VGIDX_msVZ8

[23] http://www.taraf.com.tr/haber-seriata-karsi-savasiyoruz-129611/

Exit mobile version