İslami eğitim, ilk peygamber olan ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile birlikte ve Allah tarafından kendisine ilim öğretilmesi sayesinde uygulamaya başlanmıştır. İslami eğitime bizler, aynı zamanda tevhidi eğitim de diyebiliriz. Çünkü tüm peygamberlerin ortak mesajı, daveti tevhid olmuştur.
İslami çalışmalarda eğitimin başladığı ilk yer, hiç şüphesiz ailedir ve tabi ki de evlerimizdir. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki, hep bu döneme rastlamaktadır. Bundan dolayı çocuk, yaşamın ilk örneklerini ev halkından alarak bunları zihninde adeta çizer ve esnek benliğini ilk çevresi olan hane halkının ortaya koyduğu örneklerle şekillendirir. Çocuk, bu aşamada nakışa hazır bir kumaş gibidir, istenilen yöne rahatlıkla yönlendirilebilir. Bununla ilgili İmam Gazali (r.a.) çocuğun terbiyesini, ekilen tohumların güzelce yetişip filiz vermesi için tarladan ayrık otlarının ayıklanmasına benzetir. İşte bu nedenlerle İslami çalışmalarda aileler “Daru’l-Erkam” fonksiyonu ile hareket etmelidir.
Anne ve baba, çocuğun dünyasını düşündüğü gibi ahiretini de düşünmelidir. Çocukların genel eğitimi içinde, dini eğitiminin de dikkate alınması önemli bir gerçektir. Dini eğitimle insanlar, güzel ahlak sahibi olur.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “İnsanoğlu öldüğünde üç şey hariç, amel defteri kapanır. Bu üç şey: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve kendine dua eden salih evlat” (Ebu Davud).
Anne ve babaya düşen en önemli görev, çocuklarını iyi bir müslüman olarak yetiştirmektir. Böyle bir evlat, ölümlerinden sonra anne ve babasına, kendisi dua ettiği gibi, başkalarının da dua etmesine vesile olacak işler yapar.
Günümüzde halkın çoğunluğunun amaçsız, gayesiz kitlelerden ibaret olduğunu maalesef görüyoruz. İnsanlar, dünyaya bir amaç için, Allah’a kulluk yapmak için gelmiştir. Allah’u Teâlâ, bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: “Ben, cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56). Allah’a kulluk yapmak için yaratılan insan, bu kulluğu yerine getirip getirmediğini tespit için imtihana tabi tutulmuştur.
Dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu, dünyayı ve insanları yoktan var eden Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “O (Allah) hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır” (Mülk, 2). Ayetten de açıkça görüldüğü gibi, dünya hayatı insanlar için bir imtihan yeridir. İnsanlar, bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu unutmamalıdır: “Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden hesaba çekileceksiniz” (Tekasur, 8). Rabbimiz, insanlara verdiği her nimetten hesaba çekeceğini bildirmektedir: “Siz, mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız” (Nahl, 93).
İslam medeniyeti geçmişte altın yıllarını yaşadıysa eğer bunun en büyük sebebi, eğitime verdiği önemdir. İslam’ı bir hayat tasavvuru olarak gören müminler, çağa her zaman İslam ile mühürlerini vurmuş ve Kur’an’ın manevi boyası ile yaşadıkları coğrafyayı huzur iklimine çevirmişlerdir. Hiç şüphesiz bu durum, müminlerin eğitim faaliyetlerine verdiği önem ile olmuştur.
Ümmetin eğitimcilerinin İslam’ın hakikatine dönerek onu hayatın ortasında gerçek şekli ile uygulamaya koymaları sadece bu ümmet için değil tüm insanlık için faydalı olacaktır. Çünkü Rabbimiz, bu hayırlı ümmeti, bütün beşeriyetin hayrı ve iyiliği için çıkarmıştır: “Siz, insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve hem Allah’a da iman edersiniz” (Ali İmran, 110).
Her türlü çalışmalarda eğitim, bir mecburiyettir. Cahilin sorması ve öğrenmesi, bilgilinin de öğretmesi, bir görevdir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bu ilmin bir parçası olmamızı istemektedir. Nitekim bir hadis-i şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Ya âlim ol, ya talebe ol, ya dinleyici ol ya da bunları sevenlerden ol; sakın beşincisi olma helak olursun.”
Bir diğer önemli nokta, İslami eğitim, daimi ve kesintisizdir. Belli bir dönem ile birlikte sona erip durmaz ve insanlar eğitimi bırakıp belli bir tarafa yönelmezler. Eğitimde tekrarlar, Müslümanı bıktırmaz, tam aksine imanının canlı ve dinamik kalmasına vesile olur.
Başarılı bir eğitimcide bulunması gereken bazı vasıflar şunlardır: 1. Yumuşak huylu ve ihtiyat sahibi olmak, 2. Sertlikten uzak olmak, 3. Şefkatli bir kalbe sahip olmak, 4. Günah olmadıkça en kolay olanı yapmak, 5. İnatçı olmamak, 6. Sinirlenmemek, 7. Dengeli ve itidalli olmak, 8. Örnek bir kişiliğe sahip olmak.
İslam, Allah’a (c.c.), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) geldiğine iman etmek gibi bir özelliği bünyesinde barındırır. Kişi, bu iman esaslarını çocuğa nasıl sunacak, nasıl bir yöntem izleyecek, kademeli olarak nasıl anlatacak? Bu ve benzeri sorular karşısında kişi, sorunu çözmek için, çözüm yolu arar. Bu inançları sağlam bir şekilde verebilmek için Hz. Peygamber’in (s.a.v) çocuklarla olan muamelelerinde şu beş esası çıkarabiliriz: 1. Çocuğa, kelime-i tevhidi öğretmek, 2. Çocukta, Allah (c.c.) sevgisini yerleştirmek, 3. Çocuğa, Hz. Peygamber’in (s.a.v.), ehli beytinin ve sahabenin (r.a.) sevgisini aşılamak, 4. Kur’an-ı Kerim öğretmek, 5. Çocuğu, sarsılmaz ve sağlam bir iman üzere eğitmek ve yetiştirmek.
Ne mutlu, İslami eğitimin temel amacı olan “Salih İnsan” yetiştirebilenlere. Ne mutlu, salih amellerle önce kendini, sonra aile efradını, sonra çevresini ve ümmeti müspet yönde değiştirebilenlere. Ne mutlu, İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa edecek çalışkan şahsiyetlere.
Harun AKÇA
Faydalanılan Eserler
Abdulfettah Ebu Gudde, Bir Eğitimci olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Öğretim Metodları
Murat Arin, İslam’da Eğitim Üzerine, https://www.zindeokullari.com.tr/islamda-egitim-uzerine
Süleyman Gülek, İslam’a göre çocuk yetiştirmek