Nefis ve Şeytanın Durumu
Arşiv Genel Yazarlar

Nefis ve Şeytanın Durumu

Şeytan, bizim görme organımızdan uzaktır. O, bizi görür ve duyar; biz ise onu göremeyiz, duyamayız, yaptığı hileleri bilemeyiz. Onun nerede olduğundan haberimiz olmadan kulaklarımıza fısıldar ve bize vesvese verir. “Acaba hep merak ettiğimiz hatta çoğu kişinin korktuğu şeytan kimdir?” sorusu  zihnimizde hep kalacaktır.

Rabbimiz bizlere şeytanın kim olduğunu, insana olan düşmanlığını ve onunla nasıl mücadele edeceğimizi bizlere öğretmiştir. Bu konuyu şu şekilde özetleyebiliriz: Şeytan, Allah’a karşı geldiğinde ona kim vesvese verdi? Hz. Âdem’e secde etmeyi reddettiğinde bir şeytan yoktu, öyleyse ona kim vesvese verdi? Şeytan, Allah’a karşı günah işlediğinde onun şeytanı kimdir, diye sorsak? İnsanın gerçek şeytanı ortaya çıkacaktır. Bunun cevabı ise nefistir.

Nefis, İblis’e vesvese vermiş ve onu kendisine itaatkâr kılmıştır. Böylece nefis, İblis’i en aşağı mertebeye indirmiştir. Nefis, İblis’in Allah’ın rahmetinden uzak kalmasının, kanadının kırılmasının ve Allah’a yakın meleklerdenken cennetten çıkarılmasının sebebi olmuştur.

Öte yandan nefsin, hâlden hâle geçen şekilleri vardır. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim, nefsin mertebelerini şöyle zikreder:

  1. Nefs-i Levvame: Bu mertebedeki nefis, iyiliği severek yapar, kötülüğü ise istemediği hâlde işler. Bu nefis, hayır ile şer arasında bir mücadele yaşar.
  2. Nefs-i Emmare: Bu mertebedeki nefis, kötülüğü seven ve kötülüğe meyilli olan nefistir. Bu nefis, bazen ebedî hüsranla karşı karşıya kalabilmektedir.
  3. Nefs-i Mutmainne: Bu mertebedeki nefis, kanaat ederek yaratıcısına teslim olan ve ancak iyi gördüğü ameli işler. Bu nefis, kötülüklerden sakınmaya ve ihlasa sahiptir ve dünya lezzetlerinden sıyrılıp yücelen, kalıcı hayat olan ahiret için çaba gösteren nefistir.
  4. Nefs-i Mardiyye: Bu mertebedeki nefis, kendisine verilenden razı olan ve Allah’ın da razı olduğu nefistir. Bu nefsin mutmain olması, takdir ettiği ve hükmettiğine rıza göstermesini gerektirir. Bunun için bu nefsi hiçbir şey hak yoldan çeviremez. Kul, rabbinden razı olursa rabbi de ondan razı olur zira rabbi gücendiren şey, kişinin kulluk dairesinden çıkmasıdır. Bunun için kul, kulluğunu bilirse Allah’ın rızasını hak eder.
  5. Nefs-i Zekiyye: Bu mertebedeki nefis, cihada mahal olan nefis türüdür.

Buna göre nefis, bedenin her türlü ihtiyaçlarını karşılarsa adi ve dünyevi yani “emmare” olur ve bu nefis, nefis mertebelerinin en aşağısıdır.

Eğer nefis, ruhun ihtiyaçlarını karşılarsa “melekût-i” (mutmainne veya mardiyye) olur. Bu nefis ise yüce mertebeye sahip olan nefistir.

Kur’an’da “nefis” kelimesi 295, “şeytan” kelimesi 88 , “iblis” kelimesi ise 11 yerde geçer . Dikkat edilirse “nefis” kelimesinden, Kur’an’da “şeytan” ve “iblis” kelimelerinden daha fazla bahsedilmiştir. Buradan da nefsin ne kadar tehlikeli olduğunu anlayabiliriz.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “nefis” kavramı için önemli anlamlarını, insana etkisini ve nefis vesvesenin, şeytanın vesvesesinden daha tehlikeli olduğunu açık ve net bir şekilde anlatmıştır. Nitekim şeytanın tuzağı, nefsin tuzağına göre daha zayıftır. Bu da bütün kötülüklerini şeytanın vesvesesine bağlayanlar için güzel bir cevaptır. Günah işleyip “şeytana uydum” diyenler, sadece kendilerini kandırıp şeytana sığınmaktadırlar. Kendi arzu ve isteklerine uyanlar, şeytana suç atmaktadırlar. Dolayısıyla her günah, şeytan kaynaklı değildir. Ancak nefis, kişiye vesvese verir ve onu çoğu günaha sürükler. Bunun için insan, şeytandan ziyade, nefsine karşı dikkatli olmalıdır.

Kuran’da “şeytan” kavramı birçok ayette geçmekte olup bununla “İblis” kastedilmiştir. Burada ise “şeytan” kavramı ile “şeytanların reisi” kastedilmektedir. Bunun için “İblis” kelimesinin manasından farklı olabilmektedir. Diğer yandan ise Kur’an nassına göre “İblis” ile “şeytan” kavramları aynı manaya da gelebilmektedir. Bazı âlimler de “İblis” kelimesini, “şeytan” kelimesinin eş anlamlısı olarak kabul etmiştir.

Rabbimiz ayetinde şöyle buyurmaktadır: “De ki ben, Allah’ın dilediğinden başka, kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim.” (Araf-188) ayetinde, rabbimiz nefislerimizdekini en iyi bilendir ve kendi isteğimizle yapılanlardan Allah sorumlu değildir. Bizim, hiçbir konuda gücümüz yoktur. Kuvvet sahibi Allah’tır.

Başka bir ayette de rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Yemin olsun nefse ve onu düzgün bir şekilde yaratana, ona kötü ve iyi olma kabiliyetini ilham edene, nefsini maddi manevi kirlerden arındıran elbette kurtuluşa ermiştir, onu arzularıyla baş başa bırakan da ziyan etmiştir.” (Şems 7-10)

Burada nefis üzerine yemin edilmesinin dikkatimizi çekmesi gerekir. Çünkü nefis üzerine yemin edilmiştir. Yaratılış bakımından da üstünlük göstermektedir.

Ona akıl, düşünce, mantık, hayal gücü, hafıza, karar verme gücü, irade kuvveti ve diğer pek çok kuvvetler bağışlanmıştır. İnsanın nefsine iyi ve kötüyü ilham etmenin iki anlamı vardır: Birincisi yaratıcısı ona, iyi ve kötü eylemi yerleştirmiştir ve bu his, herkeste mevcuttur. İkincisi, herkeste şuursuz olarak şu tasavvurlar olmuştur: Ahlak bakımından hangi şey iyi, hangi şey kötüdür ve iyi ahlak ve amel ile kötü ahlak ve amel birbirine eşit değildir. Fücur, kötü ahlak çirkin bir şeydir. Takva, kötülükten sakınmak için iyi bir şeydir bu düşünceler insan için yabancı değildir insanın fıtratı buna göre düzenlenmiş yaratıcısı ona doğuştan iyi ve kötüyü ayırt etme yeteneği vermiştir.

Rabbimiz ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.” (Maide-30)

Nefsinin kötü arzusuna kapılan Kabil, Habil’i öldürmüştü.

Hz. Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri hakkında ise rabbimiz, ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah’tır.” (Yusuf-18)

Hz. Yusuf’un kardeşlerini de  kötülük yapmaya nefisleri sürüklemiş ve Hz. Yusuf’u kuyuya atmışlardı.

Efendimiz hadislerinde de nefisle ilgili şöyle buyurmaktadır: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı, ahmak kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 25)

Efendimiz bütün müminlere, nefsin doymak bilmeyen yönünden Allah’a sığınmalarını (Müslim Zikir,73) öğütlemiş ve “Nefsimin şerrinden sana sığınırım.” (Tirmizi, Daavat,14) şeklinde dua etmemizi öğretmiştir.

Üzülerek söylüyorum ki günümüzde Müslümanlar, nefislerine ne hoş gelirse, ne güzel gelirse haram mı helal mi demeden onu yapıyorlar. Nefsinin şerrinden Allah’a sığınmak için, dua etmek akıllarına dahi gelmemekte çünkü haramlar, nefislerini daha çok cezbetmekte, âdeta şeytanın işini kolaylaştırıyor Müslümanların çoğunluğu, maalesef bu şekilde.

Rabbimiz ayetinde şöyle bir uyarı yapmaktadır: “Heva ve hevesini ilah edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu, Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (Casiye-23)

Ali Küçük hocamızdan Allah razı olsun, ayeti kerimeyi şöyle tefsir etmiştir: “O kişi bilerek sapmıştır. Yani adam her şeyi bilmektedir. Ne yaptığını, neyi tercih ettiğini bilmektedir. Yaptığı işi cehaletle değil, bir bilgiyle yapmaktadır. Yaptığı şeyin bilincindedir. Bildiği hâlde, bilerek sapmak istemiştir de Allah onu saptırmıştır. Böylece Allah’ın saptırmasına liyakat kazanmış ve bunu hak etmiş olan bu adamı Allah, sapıklığı üzerine terk edecek ve onun kalbini, kulağını mühürleyiverecek, gözünü perdeleyip hiçbir gerçeği görmez ve anlamaz hale getiriverecektir.”

Nitekim günümüzde insanlar, haramları ve yasakları biliyor. Bildiği hâlde nefsinin ve şeytanın arzularına teslim oluyor. Adam, arzularına uyuyor, patronunu Allah’tan değerli görüyor. Patronu, “Namaz kılmayacaksın, izin vermiyorum.” diyor, nefsi namaz kılmak istemiyor, “Patronum izin vermedi.” diyor, nefsinin arzusuna uyuyor. Koca, karısının tesettürlü olmasını istemiyor, açık bir şekilde gezmesini istiyor. “Kocam böyle giyinmemi istiyor.” deyip nefsinin arzusuna uyuyor. İki Müslüman birbirine küsmüş; annesi, babası, kocası “Onunla konuşma bir daha!” diyor; annesinin, babasının sözünü dinliyor, Allah’ın küsme eylemini yasakladığını da biliyor, nefsinin arzusuna uyuyor. Ramazan gelince oruç tutmamak için bahaneler üretiyor ve oruç tutmuyor, nefsinin arzusuna uyuyor. Namaz kılmanın farz olduğunu biliyor ama kılmıyor, nefsinin arzusuna uyuyor. Ne yazık ki nefsini hep ön planda tutuyor, nefsini Allah’ın emirlerinin önüne geçiriyor ve nefsini ilah ediniyor. Patronunun, kocasının, annesinin, babasının sözünü dinliyor, Allah’ın emirlerine karşı geliyor ve o sözünü dinledikleri kişileri Allah’tan değerli gördüğü için patronunu, kocasını, annesi ve babasını ilah edinmiş oluyor. Nefis, insana neler yaptırıyor. Rabbim bizleri nefsimizin şerrinden, şeytanlaşmış insanların şerrinden, şeytanların şerrinden korusun. Ayaklarımızı dini üzere sabit kılsın, ayaklarımızı kaydırmasın. Amin.

Emrah DOĞRU

Faydalanılan Kaynaklar:

– Tefhimu’l-Kur’an (Mevdudi)

– Besair’ul-Kur’an (Ali Küçük)

– Temel İslam Ansiklopedisi

GRUBA KATIL