Gençlik; bir milletin geleceğinin teminatı, bir hareketin sürücüsü, dinamik gücü anlamındadır. Bir bakıma gençlik, toplum için canlılığı ve dinamizmi sağlayan damardaki kandır.
Tarih boyunca gençler, milletlerin kendi kültür ve örflerinin devamını sağlayacak ve muasır medeniyetler seviyesine ulaşma yolundaki çalışmalarını devam ettirecek varisleri olmuşlardır. Bu nedenle toplumun yücelmesini isteyenler; gençlerini ahlaki, ilmi vb. tüm yönlerden belli bir düzen içinde yetiştirmek için çaba harcarken bir milletin gerilemesini, ulaştığı üstün seviyeden aşağı bir hâle düşmesini isteyenler, o milletin gençliği üzerinde her türlü desise ve tuzaklarını uygulamakta ve bu şekilde o milleti kendine bağımlı hâlde bırakmaktadır.
Bugün dünyaya hükmetmek isteyen yirmi birinci asrın zorba diktatörleri, gücünü rabbinden alan milletlerin nesillerini hedef alarak hem gençler ve yetişkinler arasında uzaklaşma ve kargaşa çıkarmışlar hem de o milletin geleceğini kendilerine esir etmişlerdir.
Kudüs’te Zeytun Dağı’nda gerçekleştirilen misyonerler kongresinde papaz Zuveymir şöyle diyor: “Sizler, Müslümanlar arasında öyle bir tohum attınız ki onların Allah ile bağlarını kopardınız, onlar bir daha Allah’ı tanımak istemezler, bir zamanlar Müslümanların önem verdiği yüce değerler ayaklar altına alınmış fakat bu durum Müslümanları hiçbir infiale (öfke) sokmamıştır. Onlar, ancak rahatlarını ve konforlarını düşünür olmuşlardır. Onların dünyadaki çalışmaları ancak şehvetleri içindir. Öğrendikleri zaman, şehvetleri için öğrenirler; mal biriktirdikleri zaman, şehvetleri için biriktirirler; onlar, şehvetlerinin esiri olmuşlardır.”
Bugün çağdaş olma yolunda, bir yandan televizyon, sosyal medya ve dergilerle diğer yandan cadde ve sokaklarda utanç verici manzaralarla gençlik; şehvet düşkünü, cinsellikle meşgul bir yığın hâline getirilmekte ve gençlerin başka alanlara yönelmeleri engellenmektedir.
Üstat Tantavi’nin deyişiyle, “En mahrem yerlerini görecek şekilde kadın erkek bir arada bulunmak, dans etmek, açılıp saçılmak, sahillerde çırılçıplak gezmek; Paris, Londra, Berlin, New York vb. Batı şehirlerinden geldiği için, çağdaşlığın alameti sayıldı. İzzet, iffet, namus ve temizlik gibi duygular İslam kaynaklı olduğu hâlde bunlar, gericilik alameti sayıldı.”
“Bunlar, onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. Önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan batıla döndürülüyorlar” (Tevbe, 30).
İslam Müslüman gence, dinî vecibelerle sorumluluk yüklerken aynı zamanda onu üstün ahlaki seviyenin zirvesine yükseltmiştir. Sorumluluğunun bilincinde yaşayan bir genç, ulaşacağı derece ve mükâfatları görerek bu yolda ilerlemenin psikolojik rahatlık ve mutluluğuna kavuşacaktır.
Müslüman Gencin Sorumluluğu
Müslüman genç, gençliğinin bir nimet olduğunu ve bunun, yüce Allah’ın hoşnutluğunu kazanacak doğrultuda harcanması gerektiğinin bilincinde olmalıdır. Körü körüne taklitçilikten sakınmalıdır. Allah Resulü’nün buyurduğu üzere: “Sana fayda vereceklere karşı hırslı ol ve Allah’tan yardım dile, bu konuda acizlik yapma.”
Körü körüne taklitçilik, milletleri ve cemiyetleri sonu hüsran olan helak’e ve yıkıntıya doğru götürür. Taklitçi milletler; küfür, isyan ve fısk yollarına girdiklerinde mukavemet güçlerini ve kendilerini ayakta tutan varlık sebeplerini, izzetlerini kaybederler. Neticede yıkılışları, kaçınılmaz olur. Bu sosyal hadiseyi Kur’an-ı Kerim, açık bir şekilde vurgulamaktadır: “Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde o ülkenin, zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına emrederiz, buna rağmen onlar, orada kötülük işlerler. Böylece o ülke helaka müstehak olur, biz de orayı darmadağın ederiz.” (İsra, 16).
Bir hadiste şöyle buyuruyor Allah resulü (sav): “Beş şey gelmeden önce, beş şeyin kıymetini bil. Ölüm gelmeden önce hayatın, hasta olmadan önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlıktan önce gençliğin, fakirlikten önce zenginliğin kıymetini bil” (Hâkim).
Müslüman genç, Allah’ın kendisine yüklediği en büyük görevin, onun hükümlerini yeryüzünde hâkim kılmak, insanları kula kulluktan kurtarıp Allah’a kulluğa kavuşturmak, dünyanın darlığından bolluğuna, küfrün zulmünden İslam’ın adaletine getirmek olduğunu bilmelidir. Bu görevleri, şu özelliklerle gerçekleştirebilir:
- a) Sarsılmak bilmeyen bir iman
- b) Korku ve üzüntü tanımayan azim
- c) Bıkmak ve yılmak bilmeyen programlı bir çalışma
- d) Zafer ve şehitlikten başka bir ışık tanımayan fedakârlık
Müslüman genç, yaratılış sebebini iyi bilmeli; niyette, sözde, fiiliyatta rabbine ihlas ile boyun eğmeli; Allah’ı, resulünü ve müminleri dost edinmeli, Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluğun bilincinde olmalıdır.
“Siz, insanlığın faydası için seçilip çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirirsiniz” (Al-i İmran, 140).
Müslüman genç, zamanının çoğunu ilim talebiyle geçirmeli, boş işlerden ve boş mekânlardan uzak durmalıdır. Allah resulünün buyurduğu üzere, “İlim, Çin’de de olsa arayınız.” çağrısını, kendisine şiar edinmeli, ilmi arayıp eksiklerini tamamlamalıdır. Ve yine Peygamberimiz (sav), “Hikmet, müminin yitiğidir; nerede bulursa alır.” buyurmuştur.
Bir Alman televizyonunda CIA ile ilgili bir programda, “Toplum nasıl çökertilir?” sorusuna şöyle cevap verilmiştir:
* Eğer bir toplumu çökertmek istiyorsan önce parasına olan güvenini sarsacaksın.
* O toplumun öz değerlerini yıkacaksın.
* Toplumu tüketim toplumu hâline getireceksin.
* Toplumu bilgisizleştireceksin, bilgi toplumu olmaktan uzaklaştıracaksın.
Çünkü gençlik ve toplum bilgili olduğu müddetçe başkalarının esaretine girmez, başka toplumun oyuncağı hâline gelmez. Bilinçli toplum, bilinçli fertlerden oluşur.
Rabbimden niyazım, hayatını Allah yolunda harcayan, imanlı, ahlaklı, azimli, şuurlu, çalışkan, fedakâr, sorumluluk sahibi gençlerin sayılarının artmasıdır.
Mümine KARAKUŞOĞLU