Arşiv Genel Yazarlar

Modern Çağda Gençliğin İnanç Sorunlarına Yönelik Çözümler

İnsanoğlu, yaratılış itibariyle eksikliklere ve olumsuzluklara odaklanmaya meyilli bir yapıdadır. Sahip olduğu nimetlere çok çabuk alışır ve bir süre sonra onun değerini tam anlamıyla idrak edemez. Buna en güzel örnek, konumuz itibariyle belki de iman nimetidir. Şuurlu bir mümin, ne zaman inanç problemi olan biriyle karşılaşsa veya kendinde inanç anlamında bir eksiklik hissetse imanının değerini kavrar, hemen şükreder ve kendi eksiklerini sorgulayıp kendine çekidüzen vermenin yollarını arar. Bir problemin çözümü için, önce o problemi ve ortaya çıkaran sebeplerini bilmemiz gerekiyor. Modern çağ gençlerinin inanç problemlerine yönelik maddeler hâlinde çözümler aramaya çalışacağız.

Etkin Dinleme

Bir insana faydalı olmak istiyorsanız önce onu dinlemeniz gerekiyor. Bu dinleme eylemi onu azarlama, ona haddini bildirme, yaftalama ya da tekfir etme için kendinize açtığınız bir alan olmamalı. Karşı tarafın kendisiyle ilgilenildiği, düşüncesine önem verildiği ve özgün bir birey olduğu hissettirilmelidir. Bu, sıradan bir meselede bile böyle olmalıyken konumuz bir gencin inanç problemiyse eğer bu şartların kendi kabiliyetlerimiz doğrultusunda azami şekilde sağlanması mühimdir.

Hz. Peygamber (sav) Hayber’in fethi esnasında Hz. Ali’ye ‘’Vallahi senin vasıtanla Allah’ın bir adamı hidayete erdirmesi, senin için kızıl develerden daha hayırlıdır.‘’  (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 34; Ahmed b. Hanbel, V, 333)  buyurmuştur. Bu ecre ulaşma bizi ne kadar heyecanlandırıyorsa bizim de bu konu üzerinde, bu övgüyü hak edecek düzeyde bir itina göstermemiz elzemdir.

Samimiyet

İnsanlar üzerinde etkili olmanın en önemli vasıtaları, söz ve davranışlardır. Söz ve davranışlara güçlü bir heyecan yüklenmemişse bunların etkili olmaları zordur. Samimi bir yürekle beslenmeyen sözler, bir nevi kabuğa benzer. Bu nevi sözler, çoğu zaman yapıcı ve onarıcı değil, yıkıcı ve yıpratıcıdır. Söze enerji ve dirilik veren sır, gönülden kaynamış olmasıdır.

Allah resulü (sav) bir gün üç kez peş peşe şöyle buyurur: ‘’Din samimi olmaktır, din samimi olmaktır, din samimi olmaktır. Bunun üzerine orada bulunanlar, kime karşı ey Allah`ın elçisi, diye sorarlar. Hz. Peygamber şu karşılığı verir: Allah`a, onun elçisine, kitabına, Müslümanların önderlerine hatta tüm inananlara karşı samimi olmaktır.’’ (Buhari, İman, 42; Müslim, İman, 95)

Sorgulamaya İzin Vermek:

İnsan, içinde bulunduğu toplumda taklidi olarak öğrendiği ibadetler ve bazı emirler üzerinden bunların ancak Allah’tan olduğu hususunu akletmiş ve değerlendirmiş ise Allah’ın tekliği ve ancak ondan olabilecek güzellikte olduğu bilinci, onu tahkiki imana ulaştırabilir. Tahkikin oluşabilmesi için, yeter koşul belirleme hakkına sahip değiliz. Kişilerin algılama kabiliyetleri, yetiştiği çevre, aldığı eğitim gibi farklılık arz eden durumlarının olması hasebiyle kişilerin kabul etme anlamında sorgulama ihtiyaçları da doğal olarak farklılık arz etmektedir.

İmanı taklidi olarak bile öğrenme imkânının olmadığı inançsız bir ailede büyüyen bir genç sorgulamadan nasıl doğruya ulaşabilir? Bakara suresi 170. ayette Allahu teala şöyle buyuruyor: “Onlara, Allah’ın indirdiğine uyun, dendiğinde hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız, derler. Peki ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?’’ buyuruyor. Bu konuda Hz. İbrahim’in (as) hayatı, bizim için en güzel örneklerdendir.  İbrahim (as) putperest bir kavmin içinde günlerce rabbini aradı ve her şeyin sahibi olan, yaratılmışlara benzemeyen Allah (cc) olduğuna kanaat getirerek iman etti.

Akli delillerle hem evren için hem de yaratılan evrenin işleyişini kusursuz bir şekilde sürdürebilmesi için bir yaratıcının olması gerektiği vurgulanmalıdır. İmam Maturidi’ye göre peygamber gönderilmese bile Allah’ı aklen bilmek gereklidir. İmam-ı Azam Ebu Hanife ise “Akıl yaratıklara bakarak büyük yaratıcıyı bilmenin aleti olduğu için, Allah’ı bilmemekte kimsenin mazereti olamaz.” demiştir.

Bireyin sorgulamasının önüne set konması, doğru bilgiye ulaşmasının önündeki en büyük engeldir ve yozlaşmış bir toplum oluşturma adına tabiri caizse mayalama işlemine benzer. Bu anlamda inanç mevzusunda gençlerin soru işaretlerinin ortaya çıkarılmasına fırsat verilmelidir. Neticede kim ne düşünürse düşünsün hakikati değiştiremeyecektir. Hz. Musa (as) kıssasında olduğu gibi Musa’nın asası nasıl sihirbazların sihrini bozmuşsa hakikat de ideolojileri veya batıl inançları tabiri caizse yutup yok edecektir.

Doğru Bilgiye Yönlendirme

Modern çağda teknolojik imkânların gelişmesiyle birlikte bilgiye ulaşma çok daha kolay ve hızlı hâle gelmesine rağmen, dağınık ve bol olan kümülatif bilgi yığınından doğru bilgiye ulaşmak ise bir hayli zor hâle gelmiştir. Fıtratına inanma ihtiyacı kodlanmış olan insanın, bu özelliğini kullanıp inancı üzerinden nüfuz oluşturma, ekonomik avantaj sağlama veya hükmedebilme gibi amaçlar nedeniyle oluşturulmuş yapay inanç sistemlerinin propagandalarını yürüten her türlü görsel ve basılı materyalin olduğu bu ortamda, doğru bilgi kaynaklarına yönlendirmek büyük önem taşımaktadır. Bazen arayış içerisindeki bir insanın hakikate ulaşmak amacıyla iyi niyetli bir şekilde okuduğu bir kitabın veya izlediği bir videonun etkisinde kalarak yanlış inanç sistemlerine yöneldiğini görmekteyiz. Bu anlamda bize düşen bir meseleyi açıklarken öncelikle Kur’an ve sünnete yönelterek mümkünse kişinin kendisinin soru işaretlerini vahiy kaynaklı bilgiyle çözüme kavuşturmasını sağlamak olmalıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) Veda Hutbesi’nde hepimizin bildiği gibi, işin özünü şu iki mirasla özetlemişti: Kur’an ve sünnet. Başta kendimizden, sonrasında da yakın çevremizden başlayarak etrafımızın Kur’an ve sünnetle hemhal olmasını sağlamak adına mücadele etmemiz gerekir.

Ergenlik Sürecinin İyi Yöneltilmesi

Ergenlik, kimliğin oluşma sürecidir. Kimlik ve kişiliğin şekillenmeye başladığı bu dönem, hem bir dinî uyanış, bilinçlenme hem de dinî şüphe ve kararsızlığın en yoğun görüldüğü dönem olarak kabul edilir. Zihinsel yeteneklerin gelişmesiyle birlikte dinî konularda şüphe ve sorgulamalar da ortaya çıkmaya başlar. Ergenlik dönemindeki sorgulama ve şüphe süreci, bazı kişilerde taklit düzeyindeki inançları pekiştirirken bazılarında ise dinî ilgisizlik ve inançsızlıkla sonuçlanabilmektedir. Şuurlu bir Müslüman gençlik yetiştirebilmek adına, bu dönem büyük önem arz etmektedir. Bu yaş aralığındaki gençleri tabiri caizse bedenî ve akli anlamda zehirleyen ortamlardan uzak tutup onların bir birey olarak tanınıp kabul edildiği, psikolojik ihtiyaçlarının ve zihinsel çıkmazlarının her bireye özgü bir şekilde analiz edilerek giderildiği verimli ortamlar oluşturulmalıdır ki bu ihtiyaçlarının ve kendilerini topluma birey olduklarını ispatlamaya çalıştıkları bu dönemde yanlış yollar üzerinden bu amaçlarına ulaşmaları engellenmiş olsun.  Burada en önemli görev şüphesiz ki ebeveynlere düşmektedir.

Peygamber efendimizin (sav), çocuğa öğretilmesi gereken ilk sözü, temel dinî bilgileri öğretme mesuliyeti ve iyi yetişmiş bir evladın amel defterini açık tutacak üç şeyden biri olduğunu müjdelediği sözüne kadar neredeyse hayatın her aşamasında çocuk yetiştirmeyle ilgili sözleri mevcuttur.

   🡪 Resulullah (sav) şöyle buyururlar: “İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde lâilâheillâllah demeyi öğretiniz.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 398)

   🡪 Çocukların terbiyesi hususundaki hadis-i şerifte:“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) buyrulmaktadır.

   🡪İbn-i Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah’ı (sav)  şöyle buyururken dinlemiştir: “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır, o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.” (Buhari, Cuma 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27)

Şeytan, Müslüman genci iyi tahlil edip zaaflarını bildiği için, onu sürekli aynı yerlerden vurur. Kimi genci sosyal medyadan, kimi genci flörtten, kimi genci de çok uyuma, çok yeme ve çok konuşma hastalığından yakalar. Onun, Müslüman gençleri helake sürüklerken kullandığı en önemli silahları; tembellik, gaflet, pısırıklık ve korkaklıktır. Ebeveynler, bu kritik virajda sürekli uyanık olmalı; çocuklarının ilişki kurduğu insanları, bulunduğu ortamları ve sosyal medya kullanımını yakından takip etmelidirler ve bu konuda ısrarcı olunmalıdır. En güzel örnek, hayat rehberi peygamberimizin (sav), Hz. Fatıma’yı evli olmasına rağmen sabah namazında kapısını çalıp uyandırdığını hepimiz biliyoruz. Buradan da anlaşılacağı gibi, sadece ergenlik döneminde değil, hangi yaşta ve durumda olursa olsun, ebeveynler çocuklarının takipçisi olmalıdır.

Örnek Yaşantı

Müslüman genci tahkiki imana yönlendirme noktasında gencin yolunu aydınlatacak en önemli etkenlerden biri, çevresinde örnek yaşantıların olmasıdır. İnsan, duyduğundan ya da okuduğundan daha çok, gördüğünden etkilenir. Müslümanların inanç problemleriyle baş edebilmesi için, İslam’ın bize yüklediği insani değerleri göstermesi, temsil kabiliyetini güçlendirmesi gereklidir. Batı dünyasından farklı olarak bilimin insanlık yararına kullanılmasını maddi temsile örnek gösterebiliriz.  Öte yandan en güzel ve en etkileyici örneklerini günümüzde Gazze’de gördüğümüz –ki dünyanın her tarafından bu kardeşlerimizin duruşundan etkilenip Müslüman oldukları haberlerini alıyoruz- temsil örneğidir.

Yaşanmadan edilen nasihatlerin etkililiği de o nispette az olacaktır. Allah’ın razı olacağı bir yaşantıyı amaç hâline getirmeyenlerin nasihatlerinin, gençler üzerinde etkilş olmasının beklenmesi, gerçekçilikten uzak bir düşüncedir. Bakara suresi 44. ayette Allahu teala, ‘’Siz kitabı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?’’ diyerek Müslümanları bu konuda uyarmıştır.

Güzel Ahlak

Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmayı ve gönülden bağlanmayı ifade eden iman, aynı zamanda güzel ahlak sahibi olmayı da gerektirir. Hz. Peygamber’in, “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlak yönünden en güzel olanlarıdır.” (Tirmizî, Radâ, 11) hadisi, güzel ahlak ve iman arasındaki bu sıkı ilişkiyi ifade etmektedir.

Güzel ahlak sahibi bir mümin, iman yönünden üstün bir konumda olacağı gibi, kötü ahlak sahibi bir mümin de iman yönünden eksik olacaktır. Güzel ahlak, aynı zamanda iman vesiledir. Hz. Hamza da Ebu Leheb de peygamber efendimizin (sav) amcasıydı fakat güzel ahlak sahibi olan Hz. Hamza imanla şereflenirken Ebu Leheb Kur’an’da lanetlenmiştir.

 

Haz Düşkünlüğüne Yönelik Önlemler

Modern dünya hayatının en büyük problemlerinden biri haz düşkünlüğüdür. Toplumlardaki mevcut veya gün geçtikçe yaygınlaştırılmaya çalışılan hedonist düşünce, siyasi ve ekonomik anlamda ipleri elinde tutanların egemenliklerinin bir nevi garantisi olmuştur. İnsanoğluna dünyevi güzellikler sevdirilmiştir. Ali İmran 14. ayette: ‘’Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük, insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.’’ buyrulmaktadır.

Her türlü ihtiyacı anında karşılanan, narsist bir şekilde yetiştirilen çocukların yetişkinlikleri; egoist, hedonist ve konformist olacaktır. Böyle bir yaşantıya alışmış insan tipinin, belirli kuralları olan bir inanç sistemini kabullenmesi çok zor olmaktadır. Bu tarz bireylerde, öncelikle bu hastalıklı zihniyetin tedavisi yapıldıktan sonra irşat faaliyetlerinde bulunulması daha yerinde ve efektif olacaktır.

Belki her insanı ikna edemeyebiliriz fakat her insanı ikna edebilmek için en güzel yöntemleri kullanma kabiliyetimizin var olduğunu unutmamamız gerekir!

Gayret bizden tevfik Allah’tan!

 

Abdulkadir Bilmez

 

 

 

 

Exit mobile version