- Mescid-i Aksa, Ömer Bin Hattap emanetidir. Dört bin sahabe ile birlikte gelmiştir. Allah u Ekber Dağı’ndan girilmiştir. 638 yılında, Ebu Ubeyde komutanlığında Kudüs’ü, patrikten teslim almıştır. Bir ahitname hazırlamıştır.
Hz. Ömer’in, Kudüs’te bir kiliseyi ziyareti sırasında namaz vakti gelir. Namaz için yer gösterilir. Namazı, kilisenin içinde değil, dışında kılar. Der ki “Kilisede namaz kılarsam ileride Müslümanlar, Ömer namaz kıldı, diyerek burada namaz kılarlar, bu da doğru değildir.”
Ezan: Hz. Bilal, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ezanı, ilk kez Mescid-i Aksa’da okumuştur. Kâbe’de ilk defa ezan okuyan, Hz. Bilal’dir. Daha sonra Medine’de, Mescid-i Nebevi’de Kur’an okuyan Hz. Bilal, Mescid-i Aksa’da Kur’an okuyan yine Hz. Bilal’dir.
Ahitname: Ayrıca Hz. Ömer tarafından hazırlanan beyannamede, gayrimüslimlerin haklarına saygı duyarak can ve mallarının güveni ve korunması için önlemler almıştır. İnançlarını yaşama noktasında serbest bırakılmışlardır. Hz. Ömer, Beytü’l-Makdis’te farklı din mensuplarıyla medeni bir iletişim ve sosyal adalet sağlamıştır.
Haçlı seferleri dışında art arda gelen İslami dönemlerde, her inançtan insanlar; güven, huzur, istikrar ve refah içinde burada bulunmuşlardır. Müslüman halife ve yöneticiler tarafından özel ilgi görmüşlerdir. Mescid-i Aksa, kültür ve eğitim merkezi olmuş; üzerinde okullar, camiler, hastaneler kurulan bilim merkezi hâline gelmiştir. Ne zaman haçlı Batı, bu topraklarda yönetimi ele almıştır; yıkım, kan, kendilerinden olmayanı yok etmek -ki şimdiki Gazze savaşında bu, açıkça görülmektedir- gibi şeyler yapmıştır.
Ebu Ubeyde (ra), Kudüs’ü fetheden komutandır ve Hz. Ömer (ra), Kudüs’ün anahtarlarını almak için oraya gittiğinde onun çadırına girmiş, gördüğü manzara karşısında gözyaşlarını tutamayarak: “Ey kardeşim! Dünya seni hiç değiştiremedi ve değiştiremeyecek. Sen dünyanın değiştiremediği adamsın.” demiştir. Çünkü üç kıtaya yayılmış İslam ordularının genel komutanının çadırında sadece keçeden döşek vardır. Nebi-yi ekrem (sav): “Her peygamberin veya her ümmetin emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde’dir” buyurmuşlardır.
Değişen gündemlerle ruh hâlimiz sürekli değişiyor. Ama insanları ve dünyayı değiştirmek için Ebu Ubeyde (ra) gibi “dünyanın değiştiremediği biri” olmak gerekiyor.
Bundan bahsetmeden geçmeyelim: İşgalci İsrail’in, vatandaşlarını esir alan mücahitlerin davranışları karşısında tüm dünya hayran kalmıştır. Yıllarca kendilerine anlatılanların yalan yanlış şeyler olduğunu, Müslümanların ne kadar kaliteli insanlar olduğunu görmüştür. Bütün dünyayı hayretler içinde bırakmışlardır. Çünkü kendilerine anlatılan İslam’la bu gördükleri İslam bambaşkadır.
- Selahattin Eyyubi’nin de emanetidir.
Bir zamanlar Bağdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Ömrünün son zamanlarında çok güzel bir minber oymuş. Ama çok güzel, sedef kakmalı, ceviz ağacından… Her gören onun güzelliğiyle büyüleniyormuş. Bu güzel minberin namı almış, yürümüş. Bağdat’a her gelen, bu minberi alıp falanca camiye koymak istiyormuş. Fakat marangozun cevabı, hep “Hayır.” oluyormuş: “Bu minber, Mescid-i Aksa’da duracak,” Ahali şaşırıyormuş tabii, “İyi de Kudüs, Haçlı işgali altında.” diyenlere, “Benim işim minber yontmak. Bir babayiğit de çıksın, Kudüs’ü alsın. Bu minberi yerine oturtsun.” cevabını verirmiş.
Herkes bu hikâyeyi, minberin güzelliğini bire beş katarak birbirlerine anlatır olmuş. Daha sonra 7-8 yaşlarında bir çocuktan dinlerler bu hikâyeyi. Ama o çocuk, minberin güzelliğinden çok müessirin vasiyetine kulak verir. Aradan 40 yıl geçer ve o minberi, durması gereken yere, Mescid-i Aksa’ya yerleştirir. Diller, onu “Selahattin Eyyubi” diye andı. Bu işler böyledir. Biz, o marangoz misali minberler yontarız. Bizim bu emanetlerimizi yerine koyacak er kişiler elbette çıkacaktır. Önce kendinde değişim kararı var.
Hayal, Karar, Dua, İbadet
Haçlıların yorumlarında Selahattin Eyyubi hakkında, “Şüphesiz ki Selahattin Eyyubi’nin Allah’la gizli sırları vardır çünkü o, bize karşı askerlerinin çokluğu ile değil, dualarının çokluğu ve kıldığı gece namazlarıyla galip gelmektedir.” Öncelikle birçok Müslüman topluluğun bir araya gelmesini sağlamıştır. Titiz ve disiplinli bir çalışma sonrasında, üç ay kadar kısa bir zamanda Kudüs’ü fethetmiştir. Hâlâ örnek İslam komutanı olarak anılmaktadır.
“Cuma namazı gibi, sabah namazında mescit dolmadıkça Kudüs’ü fethe çıkmayacağım” demiştir. Mescit dolduğunda yola çıkıyor ve Kudüs’ü fethediyor.
- Osmanlı
Hz. Ömer’i örnek alan ecdadımız, bu topraklarda hem medeniyet hem de huzur dolu bir ortamın oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.
Filistin, bizim için Kanuni Sultan Süleyman’ın El-Halil Kapısı’na “La İlahe İllallah İbrahim Halilullah” yazdırıp diğer din mensuplarına da adaletle davranması demektir. Hâlâ Şam kapısı üzerindedir bu yazı. Her türlü infak faaliyetlerini cömertçe yapmışlardır. Bize kötü gösterilen Hürrem Sultan, kilolarca altını Kudüs’teki yetimhanelere infak etmiştir.
Fetih: Peygamber Haberi
Şeddad Bin Evs’in (ra) anlattığına göre kendisi, Resulullah’ın (as) yanındaydı ve Nebi (sav) can çekişmekteydi. Efendimiz (as): “Ey Şeddad! Neyin var?” diye sordu. Şeddad (ra): “Bana dünya dar geldi!” dedi. Efendimiz (as): “Hayır, dünya sana dar gelmeyecek, aksine Suriye bölgesi ve Beytü’l-Makdis fethedilecek de inşallah sen ve çocukların oradakilere önderler olacaksınız.” buyurmuştur (El-Mu’cemu’l-Kebir, 5. 289). Şeddad Bin Evs’in kabri, şimdi Kudüs’te ziyaret ediliyor.
Rasulullah (as), hasta yatağında bile ümmete ümit aşılamıştır. Şam’ın fethedileceğini, Beytü’l-Makdis’in fethedileceğini hatta orada imamlık yapılacağını bildirmiştir. Bu dava, bizleri ve tüm müminleri ilgilendirir.
İslam Toprakları Üzerine Planları
İngiltere, hazırladıkları planları tüm İslam coğrafyasında uygulamaya koymuştur. Bu plana Türkiye de dâhildir: Arap coğrafyasını bölmek, parçalamak, birbirinden ayırmak; İngiltere, Fransa, ABD gibi ülkelerin güdümünde olacak yapay devletçikler kurmak…
Birçok devlet başkanının ABD’nin sözünden çıkmayarak Müslümanlara en büyük kötülüğü yaptıklarını görüyoruz. Mahmut Abbas, 7 Ekim’den 65 gün sonra açıklamalarda bulunmuştur: Arap coğrafyasında her türlü fikrî, dinî ve tarihî birliğe götürecek unsurlara karşı savaş açmak; Filistin’de tampon bir İsrail devleti kurmak…
Suriye, Irak, Türkiye, Filistin gibi yerler Osmanlı şehirleriydi. Osmanlıyı parçalayarak kendilerine tabi devletler oluşturup bu ülkeleri birbirlerine düşman ettiler. Bir araya gelmememiz için fikir ayrılıkları oluşturdular. “Sen Türk’sün, sen Arap’sın…” diyerek ümmeti bölmeye çalıştılar. Özellikle Suriye sınırında görüyoruz. Sınırlar çizildiğinde aynı aileden akrabalar, sınırın diğer tarafında kalmışlardır. Bayrağı kutsallaştırdılar.
Savaş
Suyun, suya benzemesi gibi, mazi ve gelecek de birbirine benzer, der İbni Haldun. Bundan dolayı tarih, sadece geçmişten haberdar olmak için değil; bugünü ihya, yarını inşa etmek için okunur.
Filistin –Gazze- halkı, 1948’den bu zamana kadar büyük bir imtihanın içindeler. 1948’den bu yana canlarıyla, kanlarıyla, mallarıyla bir mücadele veriyorlar. Siyonizm’in planları arasında, dünya Müslümanlarını yok etmek, dünyada istedikleri hükümranlığı kurmak olduğunun farkındalar.
Filistin halkı, kendilerinin “öncü bir kuvvet” olduklarını ve bu öncü kuvvet yıkılırsa Siyonist İsrail’in hedeflerinin, arzımevut dedikleri toprakların tamamının işgalinin gerçekleşeceğini biliyorlar. (Devam edecek…)
Nazife ACISU