Hamd, övgü, sena, teşekkür âlemlerin rabbi olan yüce Allah’a; salat ve selam da biricik örneğimiz, rehberimiz, önderimiz, öğretmenimiz olan Hz. Muhammed’edir.
Mahallenizi tanıyor musunuz? Mahallenizi, mahalle yapan dâhili ve harici unsurlardan haberdar mısınız? (Belki de bu sorularla daha önce pek çoğumuz muhatap olmadı. İlerleyen satırlarda güzel cevaplar alınacağını umuyoruz.) Eğer tanıyor olanlardan iseniz mesele yok. Yok, eğer tanımıyorsanız, tanımadığınızı düşünüyorsanız ve tanısak iyi olur aslında diyorsanız o vakit, Köksal Alver’e, yani söz konusu yazarın, Hece Yayınları tarafından ilgilisi olan okuyucuyla buluşturulan “Mahalle & Mahallenin Toplumsal ve Mekânsal Portresi” isimli esere, kulak ve dahi dikkat vermek gerekir.
Yazar Köksal Alver, mahalle konulu bu sosyolojik (diğer bir ifadeyle sosyo-kültürel) eserinde, mahallenin büyük bir portresini çizivermiş. Ayrıntılara çok güzel eğilmiş ve dikkatlerin dikkatini bile çekmeyi başarmış. Öncelikle mahallenin tarihçesini vermiş ve adını, kimliğini, yeni ve eski hâlleriyle, kenarlarıyla, aşağısıyla, yukarısıyla tümünü kalemine misafir eylemiş. Mahalleyi mahalle yapan unsurlar, bunlar oluyor imiş; bilmeyenlere öğretmiş, bilenlere de yeniden hatırlatmış oluyor böylece. Kentsel dönüşümün mahallelerde bıraktığı enkaz etkisini de idraklere sunmuş yer yer.
Mahallede yaşayanların sokağıyla, eviyle, camisiyle, mescidiyle, çarşısıyla, kahvehanesiyle, bakkalıyla, çeşmesiyle, parkıyla büyük bir bütünü oluşturduğunu, bu bütünü ayakta tutan şahsiyetlerin ise göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olduklarını belirtmiş. “Mahalleli” üst çatısının kapsama alanına kimler girmemiş ki… Başta mahalle sakinleri diyebileceğimiz ana-baba, çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç olmak üzere imamından muhtarına, bekçisinden delisine hatta kabadayısına kadar herkes, yazarın çizmeye çalıştığı bu portrede yerlerini almış
İnsanın içini ısıtan bir atmosfere sürüklüyor kitap, okuyanını. Ait oldukları mekânların ve ortamların izlerini üzerinde taşıyan insanların, yediden yetmişe, belki yetmiş yediye hepsi, mahalleli oluyor. Her biri haddini ve yerini bilir mahallelinin. Herkes birbirini tanır, bilir, kollar, gözetler, önemser, merak etmekle kalmayıp ziyaret eder. Hasılı sevip sayarlar birbirlerini. Yazarın, kitabın başında anlattığı çocukken yaşadığı bir hatırası, aslında konuyu çok güzel özetliyor. Küçükken kendi mahallelerinden başka bir mahallede, o mahalleli olan bir çocukla ettiği kavga sonucunda, rakibine güç yetiremeyeceğini anlayınca çareyi tabana kuvvet kaçmakta bulan küçük Köksal Alver; bu kovalamaca operasyonunun, kendi mahallelerinin sınırlarına giriş yaptığında ve tanıdık simalarla karşılaştığında yön değiştirdiğini, o günkü algı dünyasıyla anlam verememenin güçlüğüyle anlatır. Aidiyet duygusunun verdiği güçle ve tanıdıkların varlığının kattığı cesaretle, mahalle sınırlarına girdikten sonra kovalayan artık kendisi olmuştur. Bu küçüklüğünün, küçücük hatırasından yola çıkarak mahalle konusuna merak sarmıştır büyük Köksal Alver. Bu merakının verdiği heyecana dayanarak mahalle mevzusunun bütün detaylarına, neredeyse damarlarına kadar ilerlemiş bu eseriyle.
Eser içerisindeki her bölüm, başlı başına önem arz ediyor olmasına rağmen, bizim dikkatimizi çeken asıl bölümler, mahallenin ve mahallelinin kimliğinin mercek altına alındığı kısımlar oldu. Mesela mahalle kimliğinin oluşumu, merak konusudur. Mahalle yaşantısı, mahallenin kökeni, adı, imajı, davranış kalıpları, gelenek ve görenekler, şahsiyetler, mahalle mekânları gibi etkenlerin mahalle kimliğinin oluşumunda etkili olabileceğini hatırlatıyor bize yazar. Mahallenin kentteki konumu, o yerin özellikleri, kökü, eski zamanlardan günümüze taşıdığı hikâyesi, mirası, zaman içindeki dönüşümü ve ortaya çıkardığı yeni aktörler de mahalle kimliği açısından kayda değer hususlar oluyor yazara göre.
Kişi, kendisini mahallesiyle irtibatlı hâle getirirken yahut mahallesinden kopmak isterken aslında mahalle imgesini var eden pek çok temel hususa ilişkin bir tavır aldığını kaydediyor yazar, aynı zamanda. Bu tavır alışı tetikleyen unsur; bazen bir mekân, bazen de bir kişi olarak zuhur edebiliyor. Cami, çarşı, meydan, çeşme, yol, pazar gibi mekânlar; âlim, öğretmen, usta, yazar, sanatçı, iş adamı, asker, siyasetçi gibi kişiler ya da kültürel hayatın daha başka göstergeleri, mahalle kimliğinin müşahhas belirtileri olabilme potansiyeline sahiptir.
Eserde, ayrıca değinilmesi gereken noktalardan bazısı da kanaatimizce; mahalle, sokak, cadde, bulvar gibi mekân adları ve bu adları doğuran arka plandır. Elbette ki mahalle vb. mekânlara verilen adların orada yaşayan insanların inanç, yaşayış, siyaset ve kültür yapılarından kaynaklandığı aşikârdır. İsimler üzerinden derin politik tartışmaların yapılmasıyla birlikte, bu isimler, bir zihniyeti de ele vermiş oluyor. Bu yüzden de mahalle, sokak gibi mekânların adlandırılmasında dönemin iktidarının yaklaşımının doğrudan etkili olduğunun altı çizilmelidir burada. Yazar Köksal Alver kitabına, daha önce yapılmış bir araştırmayı alarak bu konuya açıklık getirmiş. Araştırma, İstanbul’un Sultanbeyli ilçesini baz alıyor. Sultanbeyli’de mahalle isimleri; Abdurrahman Gazi, Battal Gazi, Ahmet Yesevi, Mimar Sinan, Necip Fazıl, Mehmet Akif Ersoy, Akşemsettin vb. Iken sokak ve cadde isimleri ise Abdulkadir Udeh, Seyyid Kutup, Hasan el-Benna, İskilipli Atıf Hoca, Bedir, Hicret, Miraç, Vahdet gibi İslamcılığın -dünya genelindeki İslamî hareketlerin- fikrî yapısını besleyen, resmeden şahsiyet ve kavramlarla ifade edilmiştir. Bu durumun, bütün siyasi görüşler açısından da geçerli olduğunu yine eserden öğreniyoruz. Haritanın hızlı bir şekilde taranması, nice farklı siyasi düşüncelerin, nice farklı dünya görüşünün yansımalarının yan yana, karşı karşıya, iç içe olacak şekilde, kentleri baştan sona kapladıkları seçilebilir imiş. Deniz Gezmiş Caddesi’nin başka hiçbir yerde değil de sadece Esenyurt’ta oluşu, insanı düşündürmüyor değil. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Remzi Oğuz Arık gibi isimlerin mahalle, cadde, sokak ve parklara ad olarak verilmesi de bir tesadüf olmasa gerek. Yazar, bu isim dağılımının üzerinde ciddi bir fikir teatisi yapılmasının, ilginç sonuçlar getirebileceğini vurguluyor.
Kitaptaki mahalleler ile güvenlikli siteler karşılaştırması ise gelinen noktada yaşamın ve insanların hâl-i pürmelalini yansıtması açısından büyük önem arz ediyor. Sokağın, yan komşunun ve komşuluğun olmadığı, ortak sevincin ve tasanın paylaşılmadığı, her bir evin kendi başına bir birim olduğu, bireyselleşmenin bencilleşmeye evrildiği, yaşadığı semtin, şehrin, ülkenin geri kalanıyla ne aidiyet bağlamında ne de sınıfsal anlamda bir bağın kaldığı, herkesin birbirine benzediği tiplerin, görünümlerin göz zevkini bozmadığı (!) standart ilişkilerin mekânları olan sitelerde yaşamak, ne kadar da iç acıtıcı. Modern hayatın getirisi mi -tabii ki de buna getiri denmez- yoksa götürüsü müdür bu hâl? Kesinlikle tartışma götürmeyecek derecede götürüsü. Önceleri mekânlar uzak olup gönüller birbirine olabildiğince yakın iken bu günlerde duvar duvara yakın olunan mekânlarda, insanlar birbirlerinden fersah fersah uzaktaymışçasına yaşıyor hâle geldiler. Daha hakkaniyetli ifadeyle “Yaşıyoruz.” diyerek kendimizi de bu çarkın içine dâhil etmezsek hakkı teslim etmemiş, gerçeği yansıtmamış oluruz.
İsar (kendinden önce başkasını düşünme, başkasını kendine tercih etme) ahlakının sular seller gibi mahalleleri, sokakları ve dahi evleri dolaştığı Müslüman toplumların yani bizlerin bu tarifsiz, talihsiz ve maalesef tahrifli hâli, aslımıza rücu etmemiz gerektiğini haykırıyor aslında içten içe, sessizce. Mekânları yakınlaştırma maharetimizi, ah bir de yüreklerimizin yakınlaşmasında gösterebilsek o vakit, yüreklerin bayramında musafahalaşır hâlde buluruz kendimizi, Allahualem.
Yazar Köksal Alver, kitabının son bölümünde, bugünün mahallesini önceleyerek yine bugünün mahallesinin dün ile yarın arasındaki konumunu merak etmesinden yola çıkarak bir araştırma yapmış insanlar üzerinde. Mahallenin ortaya çıkış şartlarını, gelişme sürecini, değişme ve dönüşme aşamalarını, mahalle mekânlarını, insanlarını okuyup yorumlayıcı tarzda bir araştırma oluyor bu. Yazar, Şubat-Mart 2013 tarihleri arasında Konya’da gerçekleştirdiği bu araştırmasıyla bugünün insanının, bugünün mahallesi ile ilgisini, irtibatını, çatışmasını, ayrılık ve vuslatını mercek altına almayı yeğlemiş.
Alanında yazılmış değerli bir eser olduğunu söylemekten çekinmediğimiz Mahalle kitabının haricinde yazarın ayrıca, Saklı Yara ve Çevgen adında iki öykü çalışması, Edebiyat Sosyolojisi, Edebiyat Sosyolojisi İncelemeleri, Kültür Sosyolojisi, Siteril Hayatlar: Kentte Mekânsal Ayrışma ve Güvenlikli Siteler, Kent Sosyolojisi, Sosyoloji Okumaları Kılavuzu isimlerini taşıyan inceleme türü kitapları da mevcut. İyi bir sosyoloji uzmanıyla bizi muhatap eden Mahalle kitabı, başka sosyolojik araştırmaların kapısını çalmamıza vesile olacak gibi görünüyor. Şimdiden hayırlısı olsun, diyelim.
Yüce rabbimizden bizleri, ikamet ettiği bölgeyi, şehri, beldeyi, mahalleyi, caddeyi, sokağı, apartmanı, siteyi dolayısıyla insanları iyi bilip tanıyan ve onlarla, yüce dinimizin hakkı ve hatırı için davet, tebliğ, cihat ve ümmet şuuruyla muhatap olan samimi, azimli, cefakâr, vefakâr ve dertli Müslümanlardan eylemesini niyaz ediyoruz. Amin.
Fatih PALA
fatihpalafatih@gmail.com
Arşiv
Genel
Yazarlar
Mahallenizi Ne Kadar Tanıyorsunuz?
- by Fatih Pala
- 21 Mayıs 2024
- 0 Comments
- 0 Views