Kendisine Yuva Yapan Örümcek
“Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; hâlbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi!”[1]
Ayet-i Kerimede, Allah’tan başkasına tapanların ve onları dost edinenlerin, onlardan fayda ve şefaat umarak onlara gönül verenlerin durumunu, yuva edinen örümceğin durumuna benzetmek için, böyle somut bir teşbih yapılmıştır. Nasıl ki örümceğin yuvası örümceği, sıcak ve soğuktan, yağmur ve sıkıntıdan kurtaramaz ve en hafif bir rüzgâra karşı mukavemet gösteremezse işte Allah’tan başka taptıkları da bunlara fayda-zarar, iyilik ve kötülük veremez.[2]
“Ankebut” dişi örümcek demektir. Erkeğine “ankeb” denilir. Çiftleşmeden sonra eşini öldüren dişi örümceğin evi, en yakınına bile felaket yeri olurken, o yuvaya sığınan diğer böcekler için de kurulmuş bir ölüm ağıdır. Allah’tan başka sığınılan şeyler de tıpkı dişi örümcek ağı gibi kendisine sığınanları felakete götürür.[3]
Fahr-ür Razi (ö.606/1209) Allah Teâlâ’nın onların putları dost edinmelerini, örümceğin yuva yapmasına benzettiğini, ağ örmesine benzetmediğini vurgular. Çünkü örümcek muhteşem geometrik şekiller çizerek ağ örer, bunun bir faydası vardır. Bu örüp dokuma işi olmasaydı hiçbir şey yakalayamazdı. Bu fayda büyük bir şeyi elden çıkarmadan bu ağı ile sinekleri yakalamasıdır. O putlara ibadet edenlerin elde ettikleri dünya metaı olarak sinekten daha az bir fayda ifade etse bile, onlar buna karşılık daha büyük faydayı elden çıkarırlar. Bu da daha hayırlı ve daha baki olan ahiret hayatıdır. Öyle ise onların put edinmeleri, örümceğin ağ dokuması gibi bile değildir.[4] Onlar ne zaman anlayacaklar sığınılacak tek dostun, sığınılması gereken tek yarenin onları yaratan onlara karşı en merhametli olan Allah olduğunu! İslam dini Müslümanların evidir. Onları içinde huzurla barındırır, azaptan da korur. Keşke bilseler, fakat insanların çoğu haktan gafildir.
Aşağılık Maymunlar
“İçinizden, cumartesi günü avlanma yasağını çiğneyenleri, elbette bilmişizdir; işte onlara ‘aşağılık maymunlar olun!’ dedik. Bunu, önündekilere ve ardından geleceklere bir ibret, bir ceza, Allah’ın azabından korunanlara da bir öğüt yaptık.”[5]
İsrailoğulları kendilerine getirilen av yasağını geliştirdikleri bazı hilelerle çiğnemişlerdir. Hâlbuki o günü ibadet için tahsis edecek, kutsal sayacak, başka uğraşlardan soyutlanıp o güne saygı göstereceklerdi.[6] Fakat cumartesi günü her zamankinden fazla balık gelince hırslarını tutamadılar, dinlerinin emrini dinlemediler, yasak demeyip balıkları hileli yoldan avlamaya başladılar.[7] Böylece maymun iştahlı sıfatını onların üzerinde görmek de mümkün olmuştur. Kendilerine de daha sonra işledikleri suçun cinsinden bir ceza verilmesi onların gösterdikleri tavırların maymunlara has bir özellik olduğunu doğrulamaktadır.[8]
Aslında Yahudiler büyüklük çabası içindelerdi. Nitekim ayette “Kibirlerinden dolayı onlara yasak kılınan şeyden vazgeçmeyince onlara ‘aşağılık maymunlar olun’ dedik”[9] ibaresi geçmektedir. Onlar yeryüzünde herkesten daha değerli oldukların herkesten daha zeki olduklarına inanıyorlardı. Bu ceza da onların sadece cumartesi yasağını çiğnemelerinden dolayı değil, onların tamah ve hırslarının peşine düşmesi, dünyevi çıkarlarına düşkünlükleri yüzünden Allah’ın emirlerine sık sık karşı gelmeleri sebebiyledir.
Yahudiler Hz. Muhammed (SAV), İslam mesajını getirdiğinde kibirli hallerine bürünmüşler öfke, hırs ve büyüklenme ile karşı çıkmışlardır. Bunun üzerine de Allah Teâla onlara atalarını anlatmıştır. “De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kimlere lanet ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha sapmışlardır.”[10] Bu yüzden Allah onları kibirlerinden dolayı bilinçsizce karşılarındakini taklit eden maymunlara benzetir.
Allah onlardan bazılarını maymunlar, hınzırlar ve tağutperestler haline getirmiştir. Bazı müfessirler maymunlar ifadesi ile Ashâb-ı Sebt, domuzlar ibaresiyle de Hz. İsa’ya indirilen sofrayı inkâr edenler diye yorumlarken bazıları da Ashâb-ı Sebt’in gençlerinin maymun, yaşlılarının ise domuz haline getirildiklerini ileri sürmüşlerdir.[11]
Bu kimseler dış görünüşleriyle mi kuyruklu maymunlara döndüler yoksa dış görünüşleriyle insan şeklinde gözüktükleri halde iç dünyaları ve huyları itibariyle mi manen maymun oldular? Bu konu hakkında müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.[12] Cumhur-u müfessirin, onların gerçekten maymun suretine dönüştüklerini düşünmektedir. Kur’ân’ın ifadesinin zahiri buradaki değişmenin fiziksel olduğuna işaret eder. Bazıları ise onların bu duruma maruz kalınca hiçbir şey yiyip içmediklerini nesillerinin devam etmediğini ve üç gün sonra öldüklerini düşünmektedir.[13] Tabiîn’den meşhur Mücahid (ö.104/722) ise onların yalnız kalplerinin maymuna dönüştürüldüğünü yani bedenen değil ruhen maymunlaştıklarını düşünmektedir.[14] Mücahid gibi düşünenler Allah’ın onların durumunu tasvir ettiği bir benzetmeden başka bir şey olmadığını ayrıca klasik Arapçada “maymun gibi” ifadesinin iştah ve arzusuna gem vuramayan taşkın insanları anlatmak için sık sık kullanıldığı vurgulanmaktadır.[15] Doğrusunu Allah bilir. Fakat burada şunu ifade edebiliriz ki onlar cismi olarak maymunlaşmadan önce zaten manen maymunlaşmışlardır.
II. HAYVAN TÜRÜNE YAPILAN BENZETME
Hayvanlar Gibi Hatta Hayvanlardan da Aşağı
Kur’an-ı Kerimde birçok ayette kâfirler hayvanlara benzetilmiş hatta hayvanlardan aşağı bir seviyede oldukları ifade edilmiştir.[16]
“Hevasını ilah edineni gördün mü? Şimdi sen, bu adamı da doğru yola getirmekle yükümlü olabilir misin? Yoksa sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetine kulak verdiklerini yahut doğru dürüst düşündüklerini mi sanıyorsun? Aksine onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha şaşkındır.”[17]
İbn Atiyye el-Endelusi’ye (ö.541/1147) göre onlar hevalarını ilah gibi itaat edilecek otorite kabul ettiler. Hâlbuki nefis akılla beraber iyiliğe götürür, tek başına ise insana kötülüğü emreder. Bu yüzden peygambere onlar için üzülmemesini, onları kendi fikirleriyle baş başa bırakmasını, onların hayvanlar gibi olduğunu hatta cehalette onlardan daha da kötü olduğunu ifade eder.[18] Bir başka ayette ise;
“İnkâr edenler nimetlerden yararlanırlar, tıpkı hayvanlar gibi yiyip içerler.”[19] buyurulmaktadır. Nasıl ki hayvanlar çobanlarının kendilerini nereye, meraya mı kesimhaneye mi götürdüğünü bilmezlerse böyle kişiler de kendilerinin azaba mı kurtuluşa mı gittiklerini bilmezler.[20] Yani hayvan nasıl bu rızık nerden gelmiştir, kim yaratmıştır, bu rızık karşılığında benden ne istenmektedir diye düşünmeden yerse, bu insanlarda öyle yerler, yemeden içmeden başka bir şey düşünmezler.[21]
Kur’an-ı Kerim’de kâfirlerin hayvanlara benzetildiği bir diğer ayet de şudur: “İnkârcılara seslenenin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvana haykıran çobanın durumuna benzer.”[22] Ayette inkârcılar; çoban onlara otlayın veya su için dese kendilerine ne dediğini anlamayan hayvanlara benzetilmiştir. İşte kâfirler de Kur’an’ın kendilerine emrettiği, peygamberin kendilerine getirdikleri şeyler konusunda aynı böyledirler. Düşünme yeteneğinden yoksun sesi işitse bile sözü anlamayan hayvanlar gibidirler.[23] Onların hayvanlara benzemelerinin sebebini ise bir önceki ayette Allah beyan etmektedir. “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde: ‘Hayır! Atalarımızı ne üzerine bulduysak ona uyarız.’ derler. Peki ataları akledemeyen ve doğru yolu seçemeyen kimselerse.”[24] Yani onlar sadece taklitçilik, duygusuyla hiçbir delile dayanmadan, akılsızca atalarının peşinden giderler. Bu yüzden de onların çobanlarını takip eden hayvanlardan farkı yoktur. Bir başka ayette ise Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki, onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan daha şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır.”[25] Yani Allah küfürde ısrar edenler için onların kalpleri vardır ama onu hakkı tanımada kullanmazlar, gözleri vardır ama Allah’ın yarattıklarına ibret nazarıyla bakmazlar, kulakları vardır ama ayetleri ve öğütleri düşünce ve ibret nazarıyla dinlemezler. İşte bu tip kimseler anlamamada ve öğüt almamada hayvanlar gibidirler hatta onlardan da aşağıdadırlar. Çünkü hayvan fayda ve zararını bilir.[26]
Derveze (ö.1984)’ye göre bütün bu ayetler insanlardan çoğunun sahip olduğu bir eğilime dikkat çekiyor. Bu da düşüncelerine ve geleneklerine kör bir şekilde bağlılıktır. Çoğu insan hevalarına ve egoizmine bağlanırlar. Kendi anlayışlarına ters bir sözü dinlemeye tahammül edemezler. İnançlarına yönelik eleştiri ve etkili deliller üzerinde düşünmezler. Ayetlerde bu durumun tarih boyunca sürdüğü belirtilir ve kötülenir. Müslümanların bu şekilde tanımlanmamasına dikkat çekilir.[27]
SONUÇ
Yüce Allah insanlığa rahmetinin en büyük tecellisi olarak indirdiği Kur’an’ı hidayet rehberi kılmıştır. Kur’an üslubundaki güzellik, anlatımındaki güçlülük, sözlerinin ahengiyle edebi yönü güçlü bir kitaptır. Kur’an’ın bu etkileyici üslubunun en önemli parçalarından biri de teşbihlerdir. Kur’an-ı Kerim’de kâfirler ve onların psikolojik durumlarıyla ilgili birçok benzetme yapılmıştır. Hayvanlarla yapılan benzetmeler de bu benzetmelerin en dikkat çekenlerindendir.
İnsan yaratılış, akıl ve iradesi sayesinde hayvanlardan üstündür. Bu sayede insan erdemli davranışlarda bulunabilir. Hayvanların davranışları ise sadece içgüdüseldir. İnsan sadece içgüdüleriyle hareket ederse o zaman kendi konumunu hayvanlarla eşitlemiş olmaktadır.
Kur’an’da insan davranışlarına benzetilen hayvan davranışları olumsuz ve ayıplanan davranışlardır. Allah bu benzetmeler yoluyla bu davranışları yermekte ve insanları bundan sakındırmaktadır.
Benzetmelerde kullanılan hayvanlar işledikleri fiiller yüzünden yerilmemektedir. Zira zikri geçen hayvanlar yaratılışlarının gereğini yapmaktadır. Anırmak, yük taşımak eşeğe özgüdür. Aynı şekilde köpeğin dilini sarkıtarak soluması, onun doğal ihtiyacının bir gereğidir. Ne yazık ki araştırmamız sırasında bazı müfessirlerin kötü davranışı yermek için hayvanları yerdiklerini gördük. Hâlbuki ilgili ayetler dikkatlice okunduğunda görülecektir ki yerilen, insanların hayvanlar gibi davranmasıdır. Nitekim insanların aksine hayvanların davranışlarının ahlaki sorumlulukları yoktur.
Ayetlerde benzetme için seçilen hayvanların da insanların sıklıkla karşılaştığı, yaşamlarında bir yer tutan hayvanlardan olduğu dikkat çekmektedir. Arap toplumunda kendini serinletmek için dilini çıkarıp soluyan köpek de, örümcek de, yük taşıyan eşek de çokça rastlanan sahnelerdir. Konunun muhataplarca daha iyi kavranabilmesi için onların sıklıkla gördüğü, davranışlarını bildiği hayvanlardan seçilmesi oldukça önemlidir.
Bu çalışmadan anlaşılmaktadır aklını kullanmayan, Allah’ın ayetleri üzerinde tefekkür etmeyen, yaratılış gayesine uygun davranmayan, ahiret hayatını, hesabı unutup tamamen dünyaya yönelen, dünyadaki değer ölçülerine göre hayatını düzenleyip, arzularının ve isteklerinin peşinden giden, insanlık zerafet ve nezaketinden uzak insanların hayvanlardan farkı yoktur. Yüce Allah da onları bu özelliklerinden dolayı hayvanlara benzetmektedir. Bu benzetmeler ayetlerin indiği kişi veya kişilerle sınırlı değildir. Kim bu davranışları sergilerse o ayette bahsedilen kişidir. Yüce Allah doğru yolu göstermektedir; o da indirdiği kitaba uymak ve peygamberi örnek almaktır.
[1] Ankebut 29/41.
[2] Sabuni, a.g.e., IV, 458.
[3] Âlûsi, Şihabüddin Mahmud, Rûhu’l-Meâni, I-XXX, Dar’u İhyai Türasi’l-Arabi, Beyrut t.y., XXI, 162.
[4] Razi, a.g.e., XVIII, 25.
[5] Bakara 2/65-66.
[6] İbn Kesir, a.g.e., I, 365.
[7] Yazır, a.g.e., IV, 157.
[8] Alusi, a.g.e., IX, 282.
[9] Araf 7/166.
[10] Maide 5/60.
[11] Razi, a.g.e., IXX, 135.
[12] Yazır, a.g.e., I, 318.
[13] Alusi, a.g.e., I, 283.
[14] İbn Kesir, a.g.e., I, 432.
[15] Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, (trc. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk), I-III, İşaret Yay., İstanbul 1999, I, 308.
[16] Bakara, 2/171; Furkan, 25/44; Enfal, 8/22; Muhammed, 47/12.
[17] Furkan, 25/44.
[18] El-Endelusî, İbn Atiyye, el-Muharrerü’l-Vecîz,, (thk. Abdüsselam eş-Şafi), I VI, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut t.y., IV, 211.
[19] Muhammed 47/12.
[20] Mevdudi, a.g.e., III, 531.
[21] Mevdudi, a.g.e., V, 535.
[22] Bakara 2/171.
[23] İbn Cevzi, a.g.e, II, 415.
[24] Bakara 2/170.
[25] A’raf 7/179.
[26] Beydavi, a.g.e., II, 309.
[27] Derveze, a.g.e., II, 83.