Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahirabbilâlemin, vessalatu vesselamu ala rasûlina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Emma ba’d.
İbadetlerin özü, taabbüdi nitelik ve yüce Allah’a kulluk bilinci taşıdığı gibi, sosyolojik ve ferdi ilişkiler ağını da esas almaktadır. İnfak ameli de mali bir dengenin üzerine kurulu olduğundan taabbüdi özelliğinden çok sosyolojik yönü daha ön plandadır.
İnfak, kişiyi toplum içerisinde sevdiren en önemli âmellerdendir. Cömert olan birine karşı buğz edildiğini neredeyse hiç göremeyiz. Çünkü yüce Allah cömerttir ve cömert olanları sevdiği gibi, gök ve yer ehline de sevdirir. İnfak edenlerden ancak ve ancak İblis ve aveneleri nefret eder.
İnsan psikolojisinde infak, en zor amellerden biridir. Aynı zamanda da yüce Allah’ın en çok önem verdiği ameldir. Çünkü ihlaslı bir kalple beraber, salih bir karakter ancak ve ancak infak duygusuyla elde edilebilir. Samimiyetin bir yansımasıdır. Kalitenin bir ölçüsüdür. Amelin, imandan olan cüzlerinden biridir. Yüce Allah’ın “er-rezzak” olduğuna şeksiz şüphesiz iman etmenin bir tezahürüdür. İddiadan öte, tam bir teslimiyettir.
İnfak bilinci, İslami hedefler doğrultusunda bir davası olanı, hayale düşmekten kurtaracak olandır. İnfak yoksa hiçbir çalışma, davet vuku bulamayacağı gibi, bir başarı da söz konusu olamayacaktır. İnfak yoksa davet, cihat olamaz!
Dünya metası, bir kul için amaç değil, yüce Allah’a kurbiyet sağlama yolunda bir araç olmalıdır. Mal sevgisi, amaç olduğunda ahirete olan iman zayıflayacaktır. Çünkü amaç edinilen dünya malı, kulun kalbine tahakküm kurmuş olacaktır.
Mal, “meyletme” kökünden gelmektedir. Ya kalp, dünya malına doğru meyledecek ya da dünya malı kalbe doğru meyledecektir. Ya fani olan dünyaya iman edecek ya da nimetleri hiç tükenmeyecek, baki olan “saadet yurdu” için çabalayacaktır. Saadet yurdunun anahtarı da yüce Allah’ın en sevdiği ve üzerinde çokça durduğu amellerden biri olarak “infak”tır. Kalp, dünya malına karşı duyduğu kaygı seviyesince hayırdan da mahrum kalacaktır.
Kişi, infak etmeyi arzuladığı an şeytanın radarına girer. Sadakayı malda azalma olarak görebilir. Ama “Sadaka, malı eksiltmez.” İnfak/sadaka ile mal, azalmaz bilakis artar. Bu artış ya miktarda ya da keyfiyyette gerçekleşecektir. Yüce Allah, bazı durumlarda hiç beklenmeyen bir yerden bir rızık kapısı açabilir. Yüce Allah, kişinin malına öyle bir bereket bahşeder ki akıl bunu kavrayamayabilir. Herkesin şahit olduğu benzer durumlar eminiz ki vardır.
Kalp, infak gerektiren bir durum olduğunda binbir bahane öne sürebilir. Bu hastalığın tek bir ilacı vardır, o da cimriliğe karşı “infak” hasletini arttırmaktır. Kalbe vesvese geldikçe infak etmeye yönelinmelidir. İnfak, dünyaya meyletmekten kurtulmanın ve arınmanın en güzel yoludur.
İbn Mesud’un (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre, o şöyle demiştir: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Hanginiz, mirasçısının malını kendi malından daha çok sever?” Sahabiler dediler ki: “Ey Allah’ın Rasûlü, elbette ki her birimiz, kendi malını daha çok sever. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kişinin kendi malı (hayır yolunda harcayarak) önceden gönderdiği, mirasçısının malı ise geride bıraktığıdır.”
Rasûlullah’dan (sallallahu aleyhi ve sellem) “cevamiulkelim” olan güzel bir betimlemeye şahit olmaktayız. Kişinin sahip olduğu mal, Allah için harcanıp önceden gönderdiği ve kıyamet gününde en zor anında bulacağı malıdır. Maldan geriye kalan ise mirasçılarındır ve kişi, malın hesabını verirken geride kalanlar, afiyetle tüketirler.
Gaflet ehli odur ki hesabı çetin olan dünyalık için, geride kalanları sevindirip kendisini mahvedendir. Mal, eninde sonunda kendisinin olmaktan çıkıp geride kalanların eline geçecektir. Binaenaleyh kişi, malını -kimseyi mağdur etmeden- yüce Allah’ı razı edecek yerlere harcamalıdır.
“Ey Âdemoğlu! İnfak et ki sana da infak edilsin.” Ya dünyada ya da ahirette, miktarını sadece yüce Allah’ın bilebileceği misliyle infak… Altından ırmaklar akan cennetler… Yüce Allah’tan her daim cenneti arzulayan bir kalbe sahip olmayı dileriz.
“Onları hidayete erdirmek senin üzerine (bir vecibe) değildir. Lakin Allah teala dilediğine hidayet nasip buyurur. Ve hayırdan her neyi infak ederseniz kendi nefsiniz için etmiş olursunuz. Ve siz ancak Allah teâlânın rızası için infakta bulunursunuz. Ve hayırdan her ne infak ederseniz size karşılığı ödenir ve siz zulme uğratılmayacaksınız.”
Kimi vardır ki sahip olduğu malı, tamamen arzularını tatmin için haram üzere harcar. Bu şekilde, yüce Allah’tan büsbütün uzaklaşır. Sonuç itibariyle de böyle birine malının vebal olmaktan başka bir getirisi olmayacaktır. Bunlar kâfirler, münafıklar, küfür üzere olan fasıklar zümresidir. Mallarını ya Allah’a harp etmek ya da dünya ehli olmaları hasebiyle yeyip tüketirler. Maazallah.
Kimi vardır ki mallarını, faydası olmayan yerlere harcar. Tüketimleri haram olmasa bile yine de bir yararı olmadığından kazanç sağlamayacaktır. Çünkü uhrevi bir niyet olmadığından böyleleri de malını zayi edenler konumunda olacaktır.
Kimi de vardır ki sahip olduğu dünyalığı, Allah’ın rızasına uygun bir şekilde, kendisini yüce Allah’a yaklaştıracak yerlere harcar. Böyle biri için dünyalığı, tamamıyla hayırdır. Allah’tan, bu kişilerden olmayı dileriz.
Adiy b. Hatim’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yarım hurma (sadaka) ile dahi olsa kendinizi ateşten koruyun.”
Hadiste Rasûlullah, cehenneme karşı en etkili ilacın “infak” olduğunu belirtmektedir. Kimi zaman küçücük bir amel dahi sırf niyetin halis olmasından dolayı cehenneme karşı kalkan olabilmektedir.
Aynı zamanda yüce Allah için yapılacak olan hiçbir amelin küçümsenmemesi gerektiği anlatılmaktadır. Çünkü ahirette bizleri kurtaracak olan amelin, terazinin kefesinde ne kadar ağır basacağını bilemeyiz.
Ayrıca bir amelin sonucunu belirleyen olgunun, niyet olduğu görülmektedir.
Kalp, amele hükmeder. Kalbin arınması, kişinin basiretinin ve ferasetinin de aynı oranda arınması demektir. Şüphesiz ki kalbin arınması da “infak” ameliyesiyle doğru orantılıdır. Kalbi katılaşmış olanların, infak bilincinden yerle gök kadar uzak ve cimrilik hasletine de bir o kadar yakın olduğu aşikârdır.
Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur: “Kulların sabahı gördüğü her gün, muhakkak iki melek iner. Bunlardan biri şöyle der: ‘Allah’ım! Hayır yoluna harcayana (harcadığının) yerine başkasını ver!’ Diğeri ise şöyle der: “Allah’ım! Malını esirgeyip cimrilik edenin malını telef et.”
Hadiste görüleceği üzere infak edilen şeylerin karşılığında başka şeylerin verileceği haberi vardır. Bu hadiste, malın telef olması için edilen dua, yüce Allah’ın insanoğluna bahşetmiş olduğu maldan, “farz” kılınmış olan payı infak yerine, cimrilik etmesinden dolayıdır. Yoksa burada melekler malı biriktirip elinde tutan herkese beddua etmektedir, manası kastedilmemektedir.
Peki, malın telef olması nasıl gerçekleşecektir?
Dünya malı, maddi ve manevi olarak telef olabilir. Maddi olarak yangın, hırsızlık, kaybolma vb. felaketlerden dolayı yok olabilir. Manevi olarak da sahip olunan maldan bereketin alınmasıyla gerçekleşir. Bu en kötüsüdür. Kişi, elinde var olsa dahi o maldan bir hayır göremez. Sadece sahip olunan malla da sınırlı kalmaz. Yuvasında, ailesinde, çocuklarında, namazında, inancında bu bereketten yoksun kalacaktır. Huşu kaybı yaşayıp her şey onun için monotonlaşacaktır. Bu durumdan yüce Allah’a sığınırız.
Kulun kalbinde mal sevgisi ağır bastığında yakin körelip ahirete yönelik şevk, arzu zayıflayacak ve her türlü hayırdan mahrum olan bir gafile dönüşecektir. Kalbin dünyası tamamen “tül-i emel”e dönüşecektir. Dünyalık amaç, onun için tek gaye olacaktır.
“Allah yolunda infak edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” Ayete dikkat ettiğimizde yüce Allah’ın azgın toplumları helak etmesinin sebeplerinden birinin de “infak” etmeyi terk etmeleri olduğunu anlıyoruz. Bu durumdan yüce Allah’a sığınırız.
İnfak, yüce Allah nezdinde o kadar mühimdir ki “gıpta” edilecek iki zümreden birini teşkil eder. “Allah’ın mal verdiği ve onu hak yolda harcamasını sağladığı kişi.” Gıpta edilir, çünkü genel olarak zengin olan kişiler, azgınlığa sapar, bütün yönelişi eğlencedir ve fısk u fücur işlerler. Sahip olunan servet, kişiyi saptırır. Ancak infak ehli, hayırdan başka bir şey için yaşamaz. O yüzden kendilerine gıbta edilir.
“Mallarını, Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir danenin durumuna benzer.” Böyle bir ecirle vadolunan birine gıpta edilmez mi? Yüce Allah, bizleri de bu amellere muvaffak kılsın.
“De ki şüphesiz rabbim, rızkı kullarından dilediğine genişletir ve darlaştırır ve bir şeyden ne infak eder iseniz o, onun mukabilini verir ve o, rızık verenlerin hayırlısıdır.”
Kul, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu malını, yüce Allah’ın razı olacağı yerlerde infak ediyorsa yüce Allah’ın vaadine de güvenmelidir. Çünkü ayette, yüce Allah, onun karşılığını kesinlikle vereceğini belirtmektedir. Bu karşılığın ise misli mi yoksa katbekat fazlası mı olacaktır, bilemeyiz. “Allah’ım! Başıma gelen bu musibetten dolayı bana ecir ver ve o musibetteki kaybımın yerine daha hayırlı bir şey nasip et!” Hadisinde de işaret edildiği üzere olumlu, olumsuz her şeyin karşılığında bir ecir bekleriz. Dolayısıyla infak etmekten korkmamalı ve İblis’in vesveselerine karşı uyanık olmalıyız.
İnfak hasassiyeti “anlık” olan bir duygudur. O an aklımızdan günümüz dünyasının Ebubekir’i, Osman’ı, Abdurrahman ibn Avf’ı (radıyallahu anhum) vs. olmak geçer ama ne hacet! Maalesef imanımız yetmez! O an “Onlar da insan biz de insanız.” düşüncesinin bir yanılgı olduğunu anlayabiliriz. Evet, insan olarak aynı şekilde yaratıldığımızda müşterekiz. Ama bu kadar, ötesi yok. Keşke haddimizi bilebilsek! Kibrimizin esiri olmasak!
Biraz zaman geçtiğinde kalpteki infak ateşi sönebilir. Kalpleri, amalar sarmalar! Bazen öyle bir an olur ki ev, araba, kıyıda birikenler vs. gözden çıkarılabilir. Ama o an aklımıza; çocuklarımız, evlerimizin asla bitmek bilmeyen “asli” ihtiyaçlarımızın listesi vs. gelebilir.
Yüce Allah, insanoğluna malı, bir imtihan olmak üzere vermektedir. Acaba hayır üzere mi yoksa şer üzere mi olunacaktır? “Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer fitnedir. Allah’ın katında ise büyük mükafat vardır.”
Ayete dikkat ettiğimizde dünya metaının, çocuk nimetinin önüne geçirildiği görülecektir. Hâlbuki insanoğlunun nazarında çocuğa olan düşkünlüğün önüne hiçbir şey geçemez. Bu bizim bakış açımızdır. Hâlbuki yüce Allah indinde mala, mülke düşkünlük, çocuk sevgisinden de önce gelmektedir.
İblis, bazen bizleri çok basit bir nedenle bile infak amelinden uzaklaştırabilir. Lakin yüce Allah’ın rahmet ettikleri, kalplerini hayırla doldurdukları müstesna. Yüce Allah’tan infak noktasında hızlı olabilmeyi dileriz.
Yüce Allah, şükreden bir kulundan bahşetmiş olduğu nimeti çekip almaz. Tabii imtihan olunması müstesna. Şükür, malın bereketli olmasındaki en büyük etkendir. Şükretmenin en güzeli, Allah için infak etmektir. Allah katında, amellerin en güzellerinden biri de, açlık dönemlerinde ve ihtiyacın en çok olduğu günlerde infak etmek ve yemek yedirmektir. Aç kalmış birini doyurmak, yüce Allah katında o kadar önemlidir ki bizatihi “ayet” indirmiştir: “Yahut aç, açık bir yoksulu doyurmaktır.” İnfak etmenin türlü türlü çeşitleri vardır. Yeter ki kulun kalbinde, infak bilinci yeşersin.
Hiçbir üzüntü belirtisi olmadan bilfiil isteyerek ve gönül rahatlığıyla verilmiş olan sadaka, infak; imanın alametlerindendir. “O müttakiler ki gayba inanırlar, namazı da doğruca kılarlar ve kendilerini merzuk ettiğimiz şeylerden de infakta bulunurlar.”
İstemeyerek ve zorlanarak verilen sadaka ise münafıklığın alametidir. Yüce Allah, münafıklar hakkında şöyle buyurmaktadır: “İnfaklarının kabul olunmasına engel olan tek şey; onların Allah’a ve rasulüne karşı kâfir olmaları, namaza yalnızca tembellik içinde gelmeleri ve ancak isteksiz bir şekilde infak etmeleridir.”
Velhamdülillahirabbilâlemin.
Selam ve dua ile.
Sercan AKBAYRAK