Kalb-i Selim
Arşiv Genel Yazarlar

Kalb-i Selim

Âlemlerin rabbine hamd, ahir nebisi Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun. İnsanları sevme ve sevilme yetisiyle yaratan, hayatını idame ettireceği yere uygun kılan rabbimizin bizlerde var ettiği bir nimettir, kalp.

Sözlükte “bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” gibi anlamlara gelir. (Cevheri, I. Cilt , 204; Lisânü’l-ʿArab, “klb” md.)

Kalp, aynı zamanda değişken, hâlden hâle giren, dönek manasına da gelen bir kelimedir. Öyle bir uzuv ki kalp, bedenin ve ruhun karargâhıdır. Eğer o selamette olursa ruh ve beden selamette olabilir. Kalp hem hayrın hem şerrin hem tevhidin hem küfrün kaynağı ve alanıdır. Kalp, hikmete ve nura yataklık ediyorsa ruhu besler ve kişiliği olumsuzluklardan korur, güçlendirir.

Âlimlerimiz demişlerdir ki aklın konusu daha çok görünen âlem iken kalbin ilgi alanı ağırlıklı olarak fizik ötesi âlemdir. Ali (ra) efendimiz; aklın yeri kalptir, ziyadesi dimağdadır, der. Takvanın ölçüsü olduğu gibi, kıyamette de kişinin değer ölçüsü kalbe göredir. Ruhun merkezi kalptir. İradenin oluştuğu yerdir. Duygu odağı bilgi pınarıdır.

Efendimiz (sav) buyuruyor ki “İslam alenidir, iman ise kalptedir (kalpte taalluk eder); takva burada, takva burada, takva burada (eli ile kalbini gösterir).

(Ahmed bin Hanbel )

İsfahani “Kalp, inançların tarlası konumundadır. Kalpteki inançlar da tohum gibidir. Yüce Allah’ın kelamı ise tarlayı sulayan yağmura benzemektedir.” der.

Kalp, Allah ile kul arasında köprü mesabesindedir, Allah’ın arşıdır. Onunla buluşma zeminidir, eğer işgal altında değilse. Bu sebeple önemine binaen Resulullah (sav) bedende bulunan en önemli uzuvdan bahsetmiştir.

عَنْ عَامِرٍ قَالَ: سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) يَقُولُ: “…أَلاَ وَإِنَّ فِى الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، أَلاَ وَهِيَ الْقَلْبُ.”

Amirin En-Numân b. Beşîr’den işittiğine göre, Allah resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “…Bilin ki vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o, bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki o, kalptir.”(Buhari, İman, 39)

Kalbin beden için ne kadar önemli olduğunu, resulümüz bize ne güzel özetlemiş. Bütün amellerin uygulama kararının çıktığı yer, bu sebeple onun sağlığına çok dikkat etmeliyiz. Hidayet öncümüz Resulullah’ın (sav) yüzlerce hadis-i şerifi vardır, bize ulaşmış olan. “Şüphesiz Allah, sizin bedenlerinize ve şekillerinize bakmaz, kalplerinize bakar. ( Ahmed bin Hanbel)

Ayrıca Mutaffifin suresi 14. ayette “Hayır, bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini paslandırdı.” Kalp işlevselliğini paslanarak kaybedebiliyor. İnsanın kalp gözünü örten, günahlardır. Kalbin hassasiyet ve fonksiyonu durduğu gün, insanda taşlaşma fıtratının zıttına hareketler süreci başlar. İslam davasını ve davetini yüklenmiş olan bir müminin, onunla özel olarak ilgilenmesi gerekecektir. Kalbi donanım ve arınma yollarını öğrenip o çabada olması gerekir ki ölmeden önce ölmüş bir kalbe sahip olmasın. İbni Kayyumlar, Kuşeyriler, İmam Gazaliler ömürlerini bu çalışmaya harcamışlardır (r. anh.).

Allahu teala kitab-ı mübinde nasıl bir kalbe sahip olmamız gerektiğini, dünyevi varlıklarımız olan evlatların ve malların bize, onları kendi yolunda kazanıp harcamanın dışında, onlardan bir kazancımız olmayacağını haber vermiştir. Hiçbir şeyin fayda vermeyeceğini açıkça beyan etmiştir.

“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar.”

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨﴾اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ . Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna. (Şuara, 88-89)

Şirk, ısrar edilen büyük günahlar ve Allah’ın (cc) vaadine karşı şüphe içinde olmak gibi hastalıklardan uzak, tövbe ve istiğfarla sürekli arınan kalpler, selim kalplerdir.

Müfessirler ve muhaddisler, selim kalplerin ne olduğunu ya da ona ulaşmak için hangi tedavi yollarını takip etmemiz gerektiğini anlatmak için yüzlerce kitap kaleme almışlardır. Selim kalpler; işgal altında olmayan, satılmamış ya da kiraya verilmemiş kalplerdir. Bunların her biri, birer kitap olacak konulardır. Tevhide inanmamızın altında yatan hedef de budur. Şirk, aklı ve kalbi bozduğu için, haramdır. Tövbe etmeden ölen kişinin ebedî cehennemlik olduğu,  itikadi bir mevzu olarak rabbimiz tarafindan bize bildirilmiştir.

Kalplerin düşmanı olan şeytanı ve ondan korunma yollarını, nefsin nasıl arındırılacağını, kalplerdeki putlardan ve tutku hâline getirilen şehvetlerden arınma, öncelikle şu üç ilişkiye dikkat etmekle başlar. Kalbin kitap, kıble ve kabir ile ilişkisi nasıldır? Bunlara, yaşantıları ile cevap verebilenler, selim kalbe sahip olduklarını söyleyebilirler.

 KALBİN KİTAPLA OLAN İLİŞKİSİ

Kalbin kitapla ilişkisi nedir? Kitap, kişinin kalbinde yankı buluyor mu, onunla barışık mı?

 (Enfal-2) “Müminler ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.”

“Onlara çok merhametli Allah’ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar.” (Meryem-58) Kitabın yankı bulduğu barışık kalpler; onu okuyan, anlayan ve yaşayan kalplerdir. Kur’an’ın kontrolüne giren kalp, korunmuştur. Kişiyi kontrolü altına alır, sınırsız hürlüğün getirdiği kölelikten korur. Kur’ansız hayatlar, ölü hayatlardır. Rabbimiz, onu kalplere ve hayatlara şifa olarak indirmiştir. Kalbi kuşatılmış ve Allah’ın razı olmayacağı şeylerle doldurulmuşsa Kur’an, ona ulaşmaz.

Efendimiz (sav) buyurur ki öyle kimseler olacak ki okudukları Kur’an boğazlarından aşağı inmeyecek.” (Buhari). Kalplerin, Allah’ın zikriyle tedavi olacağını, mutmain olacağını yine Kur’an bize öğretir. Allah’ın zikri Kur’an’dır, hayat kitabıdır. Müntesiplerine hayatın tarzını öğretir. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur. Vahiy yurduna dönüşür. Bir Müslümanın, imanın gereğini yaşayabilmesi için Kur’an’ın terbiyesi olmazsa olmazdır. Kur’an’la barışmalı, arasını düzeltmelidir. Her gün mutlaka onu okuyup anlama çalışması olmalı, kalbin arınmasının birinci, olmazsa olmaz basamağı budur.

اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُؕ ﴿٢٨﴾

“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.”( Rad-28)

İbni Abbas’tan (ra) Resulullah (as) şöyle buyuruyor: “Ancak Allah’ın kitabıdır ki kalpleri kasvet, katılıktan sonra yumuşatır, rabbine yöneltir ve mutmain kılar; ölmüş kalpleri ilim ve hikmetle diriltir. (Tirmizi)

 KALBİN KIBLE İLE OLAN İLİŞKİSİ

Kıble, insanın yönünü döndüğü yer manasındadır. Kişinin yönü nereyedir? Dünya mı, ahiret mi? Her ikisi de mi? Ellbette ki biz Âdemoğlu, çift âlem sahibiyiz, tek yere odaklı donatılmamışız. Dünyayı, ebedî yere hazırlanma alanı olarak bilip orayı istikbalimize hazırlandığımız, kazanma alanı hâline getireceğiz ki asıl âlemde rahat edebilelim. Yüzümüzü döndüğümüz kıble ile yönümüzü döndüğümüz kıble örtüşüyor mu? Bunun sağlamasını ancak Resulullah’ın (sav) hayatını takip etmekle yapabiliriz. Hedeflerimiz, dünya odaklı olmamalıdır. Dünyada hedeflediklerimizin varış yeri başarısı da ahiret endeksli olmalıdır.

Yön tespitini baş gözüyle yapanlar yanılmıştır. Yön tespitini Kur’an ve sünnete, selefe göre yapanlar kazananlardır. Ayrıca kıblenin kalp ile ilişkisinde önemli bir tedavi yöntemi de namazların gereğini yerine getirmedir. Aslen tevhit eylemi olan bu ibadeti, sadece dinî bir ritüel durumundan kurtarıp kalbi Kâbe’ye taşımaktır. Böylece doğru, bilinçli bir yönlenme ile sağlam hedefe varılabilir.

KALBİN KABİR İLE OLAN İLİŞKİSİ

Kalbin en ciddi problemlerinden birisi de katılaşması, basiretinin kapanmasıdır. Bu katılıktan ve kasvetten kurtulmasının en önemli ilacı da ölüm gerçeğidir. Allah’tan uzaklaşan kalp, barındırdıklarıyla öyle hemhâl olur ki sanki ona bu son gelmeyecek gibi yaşar. Kalp, bu realiteyi içselleştirdikçe kitapla ilişkisi değişir ve kıblesi düzelir. Kalp güzelleşirse kabirde güzelleşir. Kalp, Allah’la öyle hemhâl olur ki olaylara, hayata bakışı değişir. Hayatı, ebedi âlemin rahatını kazanacağı bir yer olarak görür. Böylece kalbinde putlaştırdıklarının esaretinden kurtulur.

İnsanın, kalbinde barındırdığı tüm bağımlılıkları, onun putudur. Bu putlardan kurtulabilmek, doğru hedefe varabilmek için, yoldaki işaretleri çok iyi bilmek lazımdır. Kalplerin barındırdıkları, kişinin tüm kazanımlarıdır. Her birimiz, yüreğimizde taşıdıklarımıza bakalım, Bakara suresinde geçtiği gibi, onlara buzağı sevgisi içirildi. Bizi Allah’tan ayıran her şey, nasıl tağut oluyorsa kalplerin işgali için barındırdıklarımız da şirke düşmemize yol açabilir.

Kalpleri boş bırakmaya gelmez. İhlasla, ibadetle itminanın eksik kaldığı yeri; şehvetler, putlaşmış tutkular, servet ve şöhret sevgisi işgal edecektir.

Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz. Ömer (ra); kalbimi kaybederim, kalbime bir şey olur, diye diye sürekli tir tir titriyordu. Kalbini hastalıklardan, Resulullah’ı takip etmekle kurtarıyordu. Selim kalp, Allah sevgisinin egemen olduğu kalptir.

Şeyh İbn Teymiyye (ra) şöyle demiştir: “Düşmanlarım bana ne yapabilir ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o, benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Değil mi ki göğsümde Allah’ın kitabı ve resulünün sünneti vardır.” İmam,  ideallerin kalpte nasıl taşındığını ne güzel anlatır bize.

Rabbim bizleri hürriyete taşıyacak kalplere sahip olmanın izzetiyle, bizden öncekilerin hayatlarıyla hayat bulduklarımızın yolunda kılsın.

Kalplerdeki putlardan, şirkten, şeytandan ve avanelerinden korunmanın, şeytandan sakınmanın tek yolu Kur’an ve Resulullah’ın sünnetine tabi olarak, öğrenerek, yaşayarak kurtuluşa varılabilir. Sadece onları sevmek, bizi hakkıyla korumaz. Sevgi eylemle beslenir.

En emine emanet olunuz.

 Sümeyye DEMİRCİ

 

 

 

 

 

 

GRUBA KATIL