İsrail’in Suikastleri Direnişi Yok Edemeyecektir
Arşiv Genel Yazarlar

İsrail’in Suikastleri Direnişi Yok Edemeyecektir

Orta Doğu yakın tarihi, İsrail’in işlediği suikastların, direnişi yok etmek adına hiçbir işe yaramadığını açıkça göstermektedir.

İsrail ordusu, Beyrut’un Dahiyeh semtinde gerçekleştirdiği devasa hava saldırısıyla Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrallah’ı öldürdükten sonra, Nasrallah’ın “artık dünyayı terörize edemeyeceği” müjdesini vermek ve “zaferle” övünmek için X platformuna çıktı.

Evet, siz de takdir edersiniz ki son bir yılda Gazze’de katledilen 40.000 kişinin faili Nasrallah’tı ve son bir haftada Lübnan’da 700’den fazla insanı da o öldürdü. Artık kimsenin korkmasına gerek yok, Nasrallah artık dünyayı terörize edemeyecek. Siz yataklarınızda rahatça uyurken İsrail sizin güvenliğinizi sağlamak için dünyayı teröristlerden temizliyor.

Ve İsrail, Nasrallah’ın ortadan kaldırılmasını örgüte kesin bir darbe olarak pazarlarken Orta Doğu tarihine kısa bir bakış atarsak bu tür cinayetlerin şaşırtıcı olmayan bir şekilde, direnişi ortadan kaldırmanın aksine, daha da sağlamlaştırdığı apaçık ortaya çıkıyor.

Örneğin, Hizbullah’ın kurucularından ve ikinci genel sekreteri Abbas El-Musavi, 1992’de Güney Lübnan’da, İsrail helikopterleri tarafından gerçekleştirilen suikastta karısı ve beş yaşındaki oğlu ile beraber öldürüldü. İsrail bu olayda da kanlı başarısı için kendini hemen tebrik etti ancak kutlama için çok erkendi. El-Musavi’nin suikastının ardından Nasrallah genel sekreter seçildi ve Hizbullah’ı sadece Lübnan’da değil, tüm bölgede önemli bir güç hâline getirdi.

Onun liderliğinde Hizbullah, 2000 yılında İsrail’i Lübnan topraklarından kovdu, böylece 22 yıllık acımasız işgale son verdi. Yine 2006’da İsrail’e karşı 34 günlük savaşta, düşmanına başarılı bir şekilde karşılık vererek İsrail ordusuna aşağılayıcı darbeler indirdi.

Bu süreçte, İsrail’in Hizbullah figürlerini öldürme konusundaki saplantısı, grubu zayıflatmak için pek işe yaramadı. Örneğin 2008’de Suriye’de Hizbullah komutanı İmad Muğniye’nin MOSSAD-CIA tarafından ortaklaşa öldürülmesi, onu Hizbullah sempatizanları arasında daha da efsanevi bir hâle getirdi.

Bunlara ek olarak Filistin liderlerine yönelik onlarca yıldır devam eden sayısız suikastlardan da söz etmek gerekiyor. Bunların hiçbiri Filistinlileri, davalarından alıkoyamadı. Associated Press (AP), Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) birkaç liderinin 1973’te İsrail komandoları tarafından “daha sonra İsrail’in en üst düzey ordu komutanı ve başbakanı olan Ehud Barak liderliğindeki bir gece baskınında” Beyrut’taki dairelerinde öldürüldüğünü yazmıştı. AP raporuna göre, Barak’ın ekibi “İsrail işgali altındaki Batı Şeria’daki FKÖ operasyonlarından sorumlu olan Kamal Adwan’ı; FKÖ’nün yürütme komitesi üyesi Muhammed Youssef Najjar’ı ve FKÖ sözcüsü, karizmatik yazar ve şair Kamal Nasser’i öldürdü”. Bu cinayetler, saygın Filistinli yazar, şair ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin sözcüsü Ghassan Kanafani’nin 17 yaşındaki yeğeniyle birlikte Beyrut’ta MOSSAD tarafından öldürülmesinden bir yıl sonra gerçekleşti.

Bu ve diğer önde gelen Filistinli şahsiyetlere yönelik suikastlar, Filistin direniş hareketini pek de engellemedi. 1980’lerde ve 2000’lerde birinci ve ikinci İntifadaların gösterdiği gibi, Filistinliler onları örgütleyecek siyasi veya askerî liderler olmadan da kitlesel halk ayaklanmaları başlatabildiler.

Sonrasında, İsrail geleneksel direniş gruplarını şiddetle dağıtmaya çalışırken yenileri ortaya çıktı. İşgalcilerin, başlangıçta FKÖ’ye karşı bir denge unsuru olarak ortaya çıkmasından memnuniyet duyduğu HAMAS da bunlardan biriydi. Sonunda, HAMAS da kendini İsrail’in suikast stratejisinin hedefinde buldu; bu strateji her zamanki gibi, iddia edilen hedeflerine ulaşamadı.

1996’da İsrailliler, HAMAS mühendisi Yahya Ayyaş’ı cep telefonuna patlayıcı yerleştirerek öldürdüler. Bu saldırı belki de İsrail’in Lübnan genelinde çağrı cihazlarını ve diğer elektronik cihazları patlattığı son terörist girişiminin habercisiydi.

Sonra Mart 2004’te Gazze’de, tekerlekli sandalyesi üzerindeyken helikopter saldırısıyla öldürülen Şeyh Ahmet Yasin, HAMAS’ın kurucularından biriydi. Halefi Abdülaziz Rantisi ise bir aydan kısa bir süre sonra İsrail’in hava saldırısında öldürüldü.

Tüm bunlara ek olarak düzenli İsrail askerî saldırılarına ve sürekli suikastlara ek olarak üç kıyametvari savaşa katlanmasına rağmen HAMAS, 7 Ekim’de İsrail’e saldırı gerçekleştirebilecek kadar kapasite oluşturmayı başardı.

Son olarak ise Temmuz 2024’te HAMAS’ın siyasi şefi İsmail Heniye -Gazze’de ateşkes anlaşmasının başmüzakerecilerinden biri ve uluslararası alanda “ılımlı” olarak kabul edilen- suikastı, Filistinlilerin soykırıma karşı direnişini azaltmadı. Ancak Heniye suikastı ile İsrail, toplu katliamlara ara vermeyeceğini de tescillemiş oldu.

Lübnan Hizbullah’ının var oluşu da on binlerce Lübnanlı ve Filistinlinin öldürüldüğü 1982’deki İsrail’in Lübnan işgaline dayanır. “Celile Barış Harekatı” olarak adlandırılan işgal, görünüşte Lübnan’daki İsrail karşıtı direnişi ortadan kaldırmayı amaçlıyordu ancak doğal olarak direnişi daha da güçlendirdi.

Bu harekatı meşrulaştırmak için öne sürülen savaş sebebi, İngiltere’deki İsrail büyükelçisi Shlomo Argov’a yönelik bir suikast girişimiydi. Argov hayatta kaldı fakat “Celile Barışı”nın hedefindeki Lübnanlı ve Filistinliler, bu “barış” operasyonunda Argov kadar şanslı değillerdi.

Siyonistler ve destekçilerinin ahmakça gözden kaçırdıkları bir gerçek var: Buradan çıkarmaya çalıştıkları halk, en az onlar kadar zeki ve onlardan daha cesur.

Son yüz yıllık Orta Doğu tarihi bize gösteriyor ki İsrail ve destekçileri, buradaki halkları katlederek hiçbir sonuca varamamıştır. Yine açıkça görülüyor ki her suikast ve her katliam, bölgede yeni bir direniş örgütlenmesi başlatmıştır.

Belen Fernandez, Al Jazeera English, 29.09.2024

Çeviren: İsmail CEYLAN

GRUBA KATIL