İsrail’in Kudüs’teki dini mekânlarda statükoyu değiştirme çabaları bölgesel bir çatışmayı tetikleyebilir.
Beş Nisan’da, işgal altındaki Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da, İsrail askerlerinin ibadet eden Filistinlileri acımasızca dövdüğü şok edici görüntüler ortaya çıktı. Acımasız şiddet, İslam’ın üçüncü en kutsal yerinde en az 12 Filistinlinin yaralanmasına neden oldu ve halkın öfkesini körükledi.
Gerginliğin daha fazla tırmanmasına karşı bir uyarı olarak Gazze ve Lübnan’dan roketler atıldı; ancak İsrail dinlemedi. Ertesi gün, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Harem-i Şerif’e yönelik şiddetli bir saldırı daha yaptı. İşgal güçleri bununla da yetinmeyerek Gazze ve Lübnan’a hava saldırıları düzenledi.
Şimdiye kadar, Amerika’nın Filistin’de yeni bir şiddet tırmanışını önleme çabalarının başarısız olduğu oldukça açık ve bir kez daha, sorumlu Filistin tarafı değil.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun çaresizce iktidara tutunma çabası, gerilimi daha çok körüklüyor ve bu durum işgal altındaki Doğu Kudüs dâhil olmak üzere şiddeti ve istikrarsızlığı tetikliyor.
ABD diplomasisi başarısız
Bir yılı aşkın bir süredir işgal altındaki Filistin topraklarında tansiyon yüksek. İsrail güvenlik güçleri, Filistin kasaba ve köylerine aralıksız şiddetli baskınlar düzenlerken, silahlı Filistin direnişi özellikle Cenin ve Nablus’ta aktif durumda.
Birleşmiş Milletler, İsrail ordusunun 30’u çocuk olmak üzere en az 170 Filistinliyi öldürmesi ve en az 9.000 kişiyi yaralaması nedeniyle, 2022’yi işgal altındaki Batı Şeria için son 16 yıldaki en ölümcül yıl olarak adlandırdı. Bu yılın ilk iki ayı, 13’ü çocuk olmak üzere 65 Filistinlinin öldürülmesiyle 2000 yılından bu yana en şiddetli ay oldu.
Bu yıl, Müslümanların kutsal ayı Ramazan, Yahudilerin Fısıh Bayramı ile aynı zamana denk geliyor. Dolayısıyla yılın bu zamanının şiddet için başka bir patlama noktası olacağı açıktı. Bu hızlı şiddet tırmanışı endişesiyle ABD himayesinde durumu sakinleştirmeye yönelik tedbirlerin müzakere edildiği iki bölgesel toplantı düzenlendi.
26 Şubat’ta Filistinli, İsrailli, Ürdünlü, Mısırlı ve Amerikalı yetkililer, Akabe’de bir araya geldi. Zirveden sonra yayınlanan ortak bildiri, “daha fazla şiddeti önlemek için sahada gerilimi azaltma” taahhüdünü ve İsrail’in Filistin topraklarında yeni yasadışı yerleşim birimlerine altı ay süreyle izin vermeyi durdurma taahhüdünü vurguladı.
19 Mart’ta Şarm El-Şeyh’te, Filistinli ve İsrailli yetkililerin Kudüs’teki kutsal mekânların statükosunu “hem sözde hem de uygulamada” sürdürmeyi taahhüt ettikleri ve “hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin gerekliliğini” vurguladıkları başka bir toplantı düzenlendi. Ancak Netanyahu hükümeti, statükoyu ne sözde ne de uygulamada destekliyor. İsrail başbakanı, İsrail’in Ürdün’ün kutsal yerlerin koruyuculuğunu tanımasının, tarihi bir hata olduğunu açıkça ifade eden aşırı sağcı güçlerle ittifak halinde.
Aslında 2023 gerginlikleri, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Harem-i Şerif’e girmesiyle başladı ve Filistin genelinde halkın öfkesini kışkırttı. Onun gözetimi altında ve İsrail işgal güçlerinin koruması altında İsrailli yerleşimcilerin Müslümanların kutsal alanına yaptığı baskınlar yoğunlaştı.
Ben-Gvir ve hükümetteki diğer aşırılık yanlıları, Netanyahu’nun yolsuzluktan hapse girmekten kurtulması ve iktidarda kalması için tek şansı. Bunu biliyorlar ve işgal altındaki Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere uyguladığı şiddeti mümkün olan her şekilde desteklemek ve yeni gerekçeler ortaya koymak amacıyla her fırsatı değerlendiriyorlar.
Netanyahu, bu durumdan ziyadesiyle memnun. Ona göre şiddet, görevdeki altıncı dönemini mahveden hükümet karşıtı protestoların dikkatini dağıtmak için yararlı bir yöntem.
“Din savaşı”
Savaşın, İsrail’in çıkarına olmadığı çok açık. Şu anda Batı Şeria’daki Filistin direnişi artışta. İran’ın bölgedeki askeri varlığı ve diplomatik dominasyonu artıyor. İsrail, İran’ın etkisini dizginlemeye çalışmak için düzenli olarak Suriye’yi vuruyor. Hizbullah’ın varlığı ise Lübnan sınırını da hesaba katmayı gerektiriyor.
Netanyahu’nun İsrail güvenlik teşkilatını dinleyip dinlemeyeceği ise başka bir soru.
Öte yandan, Gazze’de Hamas bu saldırılara karşı ölçülü bir tepki almaya çalıştı. İsrail’i Mescid-i Aksa’ya yönelik yeni baskınlara karşı uyardı. Hamas, İsrail’le çatışmanın ana arenası olarak gördüğü Batı Şeria’daki Filistin direnişine zarar vermemek için gerilimi tırmandırmak istemiyor. İşgal altındaki topraklardaki silahlı saldırılar, İsrail makamlarını, Gazze ile karşı karşıya gelmekten çok daha fazla endişelendiriyor.
Hamas’ın şu anki stratejisi, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları önlemek için Batı Şeria, Kudüs ve İsrail’deki tüm Filistinlileri seferberliğe teşvik etmek ve direnişi sadece Gazze’den ibaretmiş gibi gösteren global algıyı kırmaktır. Bununla birlikte, Hamas, özellikle İsrail’in ibadet edenlere yönelik acımasız şiddeti devam ederse, kendisini baskı altında bulabilir. Filistin halkı, Filistin Yönetimi’nin zayıf kınamalarına ve eylemsizliğine karşı şimdiden öfkeyle tepki gösterdi.
Dolayısıyla şiddet tırmanırsa, Hamas, daha sert bir duruş sergilemek ve İsrail’e yönelik roket ateşini yoğunlaştırmak yönündeki popüler talebe uymak zorunda kalabilir. Böylece İsrail’in Mescid-i Aksa’ya düzenlediği baskınlarla tetiklenen 2021 Gazze savaşı tekrarlanabilir. Ancak bunun ötesinde bir tırmanış da ufukta görünüyor.
İsrail’in kutsal mekânlardaki eylemlerinin bir “dini savaş”ı tetikleyebileceğine dair defalarca uyarılar yapıldı. Ocak ayında Ürdün Büyükelçisi Mahmud Daifallah Hmoud, BM Güvenlik Konseyi’ne İsrail’in Harem-i Şerif’e yönelik saldırılarının “yaklaşık iki milyar Müslümanın duygularını” kışkırttığını ve “dini bir çatışmayı” ateşleyebileceğini söyledi.
Netanyahu hükümetinin El-Aksa’daki saldırgan eylemleriyle, El-Halil’deki İbrahimi Camii’nde olduğu gibi, Filistinlilerin kutsal bölgeye erişimine kısıtlamalar getirmeye çalıştığına dair artan bir endişe var. (O dönemden sonra Cami, İsrailli yetkililer tarafından, bir Yahudi yerleşimcinin 1994’te 29 kişiyi öldürerek ibadet eden Müslümanlara ateş açmasının ardından sözde daha fazla şiddeti önlemek için Müslümanların ve Yahudilerin ziyaret edebilecekleri bölümlere ayrılmıştı.)
Şimdiye kadar sadece Arap devletleri, Avrupa Birliği ve ABD tarafından göstermelik kınama açıklamaları yapıldı. Arap ve Batılı sermayelerin anlamadığı şey şu ki, İsrail’in eylemlerine şimdi sert bir yanıt verilmezse, Netanyahu’nun aşırı sağcı müttefikleri, Müslümanların (ve Hıristiyanların) kutsal mekânlarını ele geçirip yerleşme çabalarında daha da ileri gitmek için daha çok cesaretlenecekler.
Global kamuoyu, Harem-i Şerif’teki saldırganlıklara göz yummaya devam ederse, Siyonistler, er ya da geç tüm bölgeyi havaya uçuracak bir fünyeye dönüşecekler.
Adnan Abu Amer
(Dr. Adnan Abu Amer Gazze Üniversitesi Politika Bilimi Bölüm Başkanı)
Al Jazeera English, 08-04-2023
Çeviren: İsmail Ceylan