Adalet, düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir.
İslam’da adalet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak, demektir.
İslam, bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere de yer vermemiş, sevgi ve nefrete uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin ve fakir ayrımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne almış bir adalet anlayışı getirmiştir (İslam Ansiklopedisi).
İslam’da sosyal adalet, Seyyid Kutup’un deyimiyle üç temel prensibe göre sağlanmaktadır:
İlk olarak mutlak vicdan özgürlüğü.
İslam, ruhları tek bir olan Allah’a kulluk etme ve ondan başkasına boyun eğmeme, Allah’tan başka hiçbir kimsenin kendisi üzerinde herhangi bir hakkı yetkisi ve hâkimiyeti olmadığına, yerde ve gökte Allah’tan başka kimsenin rızık verme gücünün olmadığına, kendisiyle Allah arasında şefaatçi bulunmayacağı bilincine vardırarak insan ruhunu özgürlüğüne kavuşturur.
Kur’an’da: “De ki eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evler size Allah’tan, resulünden ve onun yolundaki bir cihattan daha sevimli ise Allah emrini (azabını) getirinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola eriştirmez.” (Tevbe, 24) buyurur.
Allah teala, tek bir ayette tüm lezzetleri, arzu ve duyguları, insan ruhundaki zaaf noktalarını, bir araya getirmektedir.
İşte sayılan bu şeylerden kendini kurtarıp özgürlüğünü kazanan bir ruh, İslam’ın arzu ettiği ruhun kendisidir. Tüm bu alçaltılmış şeylerden kurtulmuş ve dizginleri eline almış olan nefis, mutlak özgürlüğe kavuşmuştur.
İkinci olarak mükemmel insani eşitlik.
İslam, tüm beşer cinsinin menşei ve gidişatı itibariyle bir ve tek olduklarını, ölümde ve hayatta eşitliğin hepsinin hakkı olduğunu, hukuk ve buna bağlı diğer görevlerde bir ve beraber olduklarını kanıtlamak ve kesinlikle bunları uygulanır hâle getirmek için gelmiştir.
İnsanların hem dünyada hem ahirette yasa önünde, Allah’ın huzurunda eşit olduklarını ortaya koymak, üstünlüğün sadece güzel ve iyi davranışlarla, asaletin de sadece Allah’ın emir ve yasaklarına bağlı kalmakla, takva ile sağlanacağını belirtmiştir.
Üçüncü olarak sosyal dayanışma.
Tüm anlamıyla insanın hiçbir kayıt altında olmaksızın, özgürlüğün sınırsız ve uçsuz bucaksız bir şekilde tadını tattığı bir hayat sistemi düşünülemez, zaten doğru da olmaz.
Yine mutlak manada vicdanın hiçbir baskı altında kalmaksızın özgür olduğu, hiçbir kaide ve şarta bağlanmaksızın mutlak anlamda eşit olduğu bir hayat tasavvur edilemez ve bu da doğru olmaz. Çünkü bu tarz bir düşünce, esasen toplumun ya da bireyin yıkılması için yeterlidir. Böyle bir sistemde ne toplum kalır ne de bireyin kendisi.
İslam; sosyal dayanışmayı, tüm yönleriyle kişinin kendi nefsini şehevi isteklerden men ederek arıtıp temizlemesi ile kendisiyle olan dayanışmasına ya da rabbimizin buyurduğu üzere: “Rabbin kendisinden başkasına kulluk etmemenizi, anne babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa uğrarsa onlara ‘öf’ bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanadını ger ve de ki rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları esirge.” (İsra, 23) kişinin ailesiyle olan dayanışması sağlanmıştır.
Yine bireyin, toplum ile olan dayanışmasında, kitap ve sünnet çerçevesinde iyiliği emrederek, yoksulu doyurmaya teşvik ederek aynı zamanda gördüğü kötülüklere engel olmaya çalışması sağlanmıştır.
Yetimin malını, rüştüne erinceye kadar koruma altına alıp toplumun yoksullarına, ihtiyaç sahiplerine, geçimini sağlayacak derecede gelir temin ederek, toplumla olan dayanışmasını isteyerek adil bir toplumun oluşmasını sağlamıştır.
İşte şu üç temel prensibe göre -mutlak vicdan özgürlüğü, tam ve kâmil anlamda insan eşitliği, sosyal adalet- güvenilir manada sosyal dayanışma ile ayakta durur.
Netice itibariyle yazarın (Seyyid Kutup) adil bir toplumun oluşması için bize sunmuş olduğu tüm bu bilgiler sonucunda biz de eğer adil bir toplum istiyorsak önce fertlerin kendini düzeltmesi, sonrasında toplumun düzelmesi için gereken çabayı göstermemiz gerekir. Aksi takdirde beklenen adalet asla gelmeyecektir.
Mümine KARAKUŞOĞLU