İslam dünyasındaki son gelişmeler Medeniyet Vakfı’nın düzenlediği “İslam Dünyası ve Küresel Kuşatma” paneli ile ele alındı.
Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleşen panelin oturum başkanlığını yapan Yrd. Doç Dr. Ahmet Zeki İzgöer, İslam dünyasının içinde bulunduğu halin kendilerini üzdüğünü ifade ederek küresel emperyal kuşatmadan bir çıkış yolu aradıklarını ifade etti. İslam dünyasının her alanda yetişmiş insan kaynağının mevcut olduğunu söyleyen İzgöer, bu yetişmiş insanları gayrete getirecek, organize, sevk ve idare edecek bir yapıya sahip olunması gerektiğini dile getirdi.
“Çözüm Süreci ve Türkiye’nin Ortadoğu Politikası” – Ali Kaçar
Panelin ilk konuşmacısı “Çözüm Süreci ve Türkiye’nin Ortadoğu Politikası” sunumuyla Genç Birikim Dergisi genel yayın yönetmeni Ali Kaçar’dı. Çözüm sürecinin Oslo görüşmeleri ya da 28 Aralık’ta “Öcalan’la görüşüyoruz” açıklamasından önce başladığını söyleyen Kaçar, ilk görüşmelerin Peşmerge lideri Talabani ile Turgut Özal döneminde gerçekleştiğini ifade etti: “Talabani bir Alman dergisine verdiği röportajda Özal’ın kendilerine özerklik vereceğini söyledi. Askeri güvenlik tedbirleri ile Kürt sorununun çözülemeyeceğini anlayan Özal, çözüm için hukuki, siyasi, ekonomik açılımlara ihtiyaç duyulduğunu biliyordu. Bu dönemde Özal üç rapor hazırlattı. Raporu hazırlayanlar garip bir şekilde ortadan kaldırıldı. Çiller ve Erbakan döneminde de çözüm ile alakalı birtakım söylemlerde bulunuldu. Erbakan bu yönde somut adımlar atmak niyetindeydi ancak 28 Şubat darbesi ile Erbakan’ın bu adımları akamete uğratıldı.”
Tayyip Erdoğan’ın çözüm sürecine giden yolda farklı söylemler de bulunduğunu söyleyen Ali Kaçar, “Kürt realitesini tanıyorum”, “Kürt sorunu benim sorunum” diyen Erdoğan’ın baskılar neticesinde geri adım attığını ve “Kürt sorunu yok, PKK sorunu var” dediğini ifade etti. Kürt sorununun çözüme kavuşmadan iktidarını sürdüremeyeceğini anlayan Ak Parti’nin Oslo görüşmeleri ile çözüm sürecini tekrar başlattığını söyledi. “Britanya’nın araya girmesiyle tekrar başlayan çözüm sürecinin Silvan’da 14 askerin öldürülmesi ve Oslo görüşmelerinin sızdırılması ile akamete uğratılmak istendi. 2012 yılı PKK/KCK açısından final yılı olarak değerlendirildi. 2012’de PKK’nın Suriye kolu PYD’ye Suriye’de bazı yerlerin bırakılması ile alan hâkimiyeti kuran PKK, bu alan hakimiyetini Türkiye’ye taşımak istedi. Şemdinli’de olaylar çıktı ancak PKK hezimete uğradı ve istediklerini gerçekleştiremedi. Erdoğan’ın Öcalan’la görüşüldüğünü ifade etmesi sonrası farklı tepkiler oluşsa da çözüm süreci genel olarak kabul gördü. Öcalan’ın mesajını okunduğu 21 Mart Nevruz etkinliklerinde Öcalan, PKK’nın sınır dışına çekilmesini istedi. Bu süreçte PKK probleminin bittiği düşüncesi hakim oldu. Akabinde tutuklu bulunan KCK’lılar serbest bırakıldı, PKK’ya karşı askeri operasyonlar durduruldu ve birtakım düzenlemelerin yapılacağı duyuruldu.”
Farklı dönemlerde çözüm sürecinin kesintiye uğradığını söyleyen Kaçar, çözüm sürecinden aldığı güçle PKK’nın doğuda bir devlet gibi hareket ettiğini söyledi: “PKK’nın devlet gibi hareket etmesini sağlayan üç etken bulunmaktadır. Bunlardan ilki çözüm sürecinin sadece PKK’ya bağlanması ve sürecin Öcalan’ın iki dudağı arasında çıkacaklara bırakılmasıdır. İkincisi, Suriye’de PYD alan bırakılması ile PKK’nın alan hâkimiyeti bulmasıdır. Ortadoğu’da özellikle sınır komşusu Suriye’de sıcak savaş devam ederken PKK’nın tam anlamıyla silah bırakması düşünülemezdi. Üçüncüsü ise yol kesen, haraç toplayan PKK’nın emniyet güçlerine şikâyet edilmesine rağmen çözüm süreci zarar görür gerekçesi ile gerekli müdahalelerin bulunulmamasıdır. Kobani olayları ile gerçekleşen vahşette de bu etkenler büyük öneme sahiptir.”
“ABD’nin Ortadoğu Politikası ve Yeni Dengeler” – Kâzım Sağlam
Ali Kaçar’ın gerçekleştirmiş olduğu sunumun ardından Medeniyet Vakfı Başkan Yardımcısı, Araştırmacı Yazar Kâzım Sağlam’ın sunumuna geçildi. “ABD’nin Ortadoğu Politikası ve Yeni Dengeler” başlıklı sunumunu gerçekleştiren Sağlam, ABD’nin tarihi süreç içerisinde dış politikasında meydana gelen kırılmalara yer vererek dünya siyasetindeki etkinliğini anlattı. ABD’nin kendine ait bir halkı olmadığını söyleyen Sağlam, ABD’nin bir göçmenler ülkesi olduğunu ve İngiliz aklı ve Yahudi düşüncesiyle Amerikan siyasetinin gerçekleştiğini ifade etti: “ABD, basın aracılığıyla dışarıya verdiği imajla zulümlerini örtmeye çalışmaktadır. Yerli Amerikan halkına ve diğer dış ülkelerde yaptığı zulmü bu şekilde görünmez kılmak istiyor. Tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerde kendisinin zulme bulaşmadığını iddia eden ABD, sahaya inince tenkit ettiği ülkelerden dahi zalim olmuştur.”
ABD siyasetinin başkanlarının doktrinleri ile belirlendiğini söyleyen Sağlam Wilson prensiplerinin idealizmden çok realizme dayandığını belirtti. ABD’nin I. Dünya Savaşı sonrası dış politikayı öncelik olarak belirlemediğini ifade eden Sağlam, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin dünyayı yönetmek için Ortadoğu’ya yöneldiğini dile getirdi: “II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, Ortadoğu’daki petrolün varlığından haberdar olmuştur. İsrail devletinin kurulması ABD’nin himayesi ile gerçekleşmiştir. İlerleyen süreçlerde İsrail’in güvenliği ABD’nin dış politikasını yürütütürken hassasiyet gösterdiği en önemli konu olmuştur. Nato’nun kurulması, ABD’nin bölgeye yerleşmesine büyük katkı sağlamıştır. Soğuk Savaş döneminde kendisinden Kars ve Ardahan’ı isteyen Rusya’ya karşı Türkiye, ABD safında yer almıştır.
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin politikası Sovyet Rusya’yı çevrelemek idi. Bunun için iki önemli strateji gerçekleştirdi: Bunlardan birincisi Türkiye gibi komşu ülkeleri ekonomik olarak desteklemek, ikincisi ise dindar kesimi komünist ideolojiye karşı desteklemektir. Soğuk savaş döneminde dünyanın iki kutba bölünmesi gibi İslam dünyası ve Türkiye de iki kutba bölünmüştür. Truman doktrini ile Türkiye ve Yunanistan’a ekonomik yardımda bulunan ABD, diğer taraftan Rusya’ya karşı Avrupa Birliği’ni desteklemiştir.”
“ABD yaşanan süreçlerle Ortadoğu’da Fransa ve İngiltere’nin yerini doldurmuştur. İki önemli olay ABD’nin dış politikasındaki değişikliği göstermesi açısından önemlidir. Bunlardan biri Rusların Afganistan’ı işgali, bir diğeri ise İran’da gerçekleşen devrimdir. ABD, Ruslara karşı Afganistan’da çıkarları gereği mücahitleri desteklemiştir. Amerika karşıtı söylemde bulunan İran’a karşı ise Irak’ta Saddam’ı desteklemiştir ve Saddam bu destekle Kuveyt’i işgal etmiştir. Ancak bu desteği, Saddam’ın Suudi Arabistan’ı ve İsrail’i tehdit edecek kadar büyümesine izin vermemiştir. Bu sebeple Irak Savaşı başlamıştır.”
Konuşmasında Büyük Ortadoğu Projesine de yer ayıran Sağlam, BOP’un İslam düşüncesini bulandırma, cihadı karalama, İslam dünyasının uluslararası sisteme zarar vermeyecek şekilde dizayn etme gibi amaçlara sahip olduğunu söyledi. Konuşmanın devamında İran-ABD ilişkilerine de değinen Sağlam şunları söyledi: “ABD, İran’a karşı göründüğü halde İran’ı güçlendirmiştir. İran’ın Afganistan ve Irak gibi iki düşmanını ortadan kaldırarak bölgede İran etkisinin artmasına neden olmuştur. ABD, Türkiye ile müttefik olduğunu söyler ama Türkiye’ye karşı PKK’yı kışkırtır. Ancak bunu İran için yapmaz yani PKK’nın İran kolu PJAK’ı kışkırtmaz. ABD, Şiiliği güçlendirerek İslam dünyasını Sünni-Şii savaşına sürüklemek istemektedir.”
“İslam Ümmetinin Emperyal Kuşatmadan Çıkış Yolu” – M. Beşir Eryarsoy
Kâzım Sağlam’ın sunumunun ardından Medeniyet Vakfı Başkanı mütercim-yazar M. Beşir Eryarsoy’un “İslam Ümmetinin Emperyal Kuşatmadan Çıkış Yolu” başlıklı sunumu ile program devam etti. Konuşmasında İslam ümmetinin emperyal kuşatmadan çıkış yolunun ipuçlarını veren Eryarsoy, bu ümmetten istenen duruşun peygamberlerin temsil ettiği duruşun devamı olacağını söyledi: “İslam ümmetinin iki karakteristik vazifesi vardır. Bunlardan biri vasat ümmet olmamız, ikincisi ise İslam ümmetinin bütün insanlara karşı şahitlik etmemizdir. Arapça’da vasat kelimesi itidal, orta yol anlamını taşımakla beraber en üst, en yüce anlamlarını da taşımaktadır. Bu sebeple bizler vasat olmakla en üst, en yüce vasıflara da sahip oluruz. Ancak vasat ümmet olmamız yeterli olmayabilir. Biz Müslümanlar hayali yükümlülüklere sahip değiliz, bu nedenle sorumluluklarımızı gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Bizler Rabbimizin Hadid suresinde belirttiği gibi kitaba, mizana ve demire sahip olarak bu sorumlulukları yerine getirebiliriz. Güçlü olmaksızın ümmetin şahsiyetini, benliğini, haklarını ve diğer mazlumların haklarını korumamız mümkün değildir. Ümmetin düşüş nedenlerini ‘kitap, mizan ve demir’ eksenli bir değerlendirme ile ele almalıyız. Ümmet olarak çıkış yolumuz; kitabı, mizanı ve demiri kendimize mal ederek ve onlara hak ettiği değeri vererek mümkün olur.
İnsanlara şahit olmamız meselesine gelince; İslam hukukuna göre şahit olabilmemiz için adil olmamız gerekir. Bir kişinin adil olmasının belirtileri; kişinin büyük günah işlediğinin sabit olmaması ve küçük günahlarda ısrar etmemesidir. Ümmet, bunlara sahip olmakla şahitlik vasfını kazanır.”
Mevcut durumumu tespit ederken, ABD, İsrail ve emperyalizmin katkılarını unutmamakla beraber asıl etkenin kişiliğimizde yok edilen adalet vasfının olduğunu unutmamız gerekir. İçinde bulunduğumuz halin en önemli etkeni gerek birey gerek toplumsal gerekse gerekse ekonomik, siyasi alanda adalet vasfımızın zayıflamasından dolayıdır. Beşeriyete şahit olacak fert ve toplum olarak bizlerin, hayatın hiçbir karesini dışarıda bırakmadan adaleti sağlamamız gerekmektedir.”
Batının kabuklarının dışına çıktığı bir dönemde İslam ümmetinin kabuklarına çekildiğini söyleyen Eryarsoy konuşmasının devamında şunları ifade etti: “Bu emperyal kuşatmadan çıkacağımız hususunda ümitvar olmalıyız. Çünkü bizler tahrif olmamış kaynaklara sahibiz. Allah’ın kitabı ve Rasulullah (sav)’ın sünneti elimizin altındadır. Bizler ithal rejim ve sistemlerle yönetildiğimiz sürece, yer altı ve yer üstü kaynaklarımız elimizde olmadığı ve aile, toplumsal, ekonomik siyasi yapımız İslama göre yapılanmadığı sürece “en üstün” olamayız. Bunun için devamlı çalışma azmini göstermemiz lazım. Akif bir şiirinde şöyle demektedir:
“Çalış!” dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!”
Çalışma, gayret olmadan emperyal kuşatmadan çıkışımız mümkün değildir.”
M. Beşir Eryarsoy’un sunumunun ardından panel sona erdi.