Bismillahirrahmanirrahim…
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin!
1-Ölüm gelmeden önce hayatın. 2-Hastalık gelmeden önce sağlığın. 3-Meşguliyet gelmeden önce boş vaktin. 4-İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin. 5-Fakirlik gelmeden önce zenginliğin. (Buhari Rikak:3, Tirmizi Zühd :25) Hiçbir vecize, hiçbir aforizma bu kadar muhteşem olamaz. Sadece bu hadis bile bir nasihat olarak insana bir ömür boyu yeter de artar. Gerçekten de insanlar yaşadığı hayatın değerini, önemini, kıymetini ancak ve ancak kaybettiği zaman anlayabiliyor. Kıymetini bilmediğimiz, yitirince gerçek değerini anladığımız önemli değerlerden biri de hiç şüphesiz gençlik çağıdır. Gençlik, bireyin hayatının en önemli zaman diliminden biridir. Bedensel gücün zirveye ulaştığı, zekâ seviyesinin zirve yaptığı gelişim dönemidir. Şöyle ki; bilimin ve ilim ehlinin ortak görüşü olarak insan gelişimiyle ilgili şöyle ifade edilmektedir. Yaklaşık olarak; 20-25 yaş arası beden gelişiminin, 25-35 yaş arası zekâ gelişiminin, 35-45 yaş arası da vicdan gelişimin tamamlandığı zaman aralıklarıdır. Gençlik çağı enerjinin, hareketin, çalışmanın, azmin, gücün ve mücadele potansiyelinin bulunduğu en önemli gelişim dönemidir. Birey aslında gençlik yıllarında ortaya koyduğu çabanın sonucudur. Buna dayanarak, şu iddiada bulunabiliriz; bir toplumun geleceğini inşa eden gençliktir… Bugün, dünün gençlerinin, yarında bugünün gençlerinin eseri olacaktır. İçinde yaşadığımız medeniyetin ulaşmış olduğu gelişim düzeyi, dünün gençlerinin çabasına, mücadelesine paralel olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim değişmeyen evrensel kanunlardan biridir. Bugün, düne, yarında bugüne mecburdur ve zaman zorunlu olarak bu döngüyle meydana gelir. Yüce Allah’ın sünetullah’ında medeniyetlerin varoluşu, tıpkı insanlar gibi, doğma, büyüme, yaşama ve yok olma gibi zamansal bir sürece tabiidir. Yeni olan eskiyecek, var olan yok olacaktır. Gençlik de insanın ömrünün ilkbaharıdır. Yüce Allah (c.c.) tarafından insana bahşedilen hayatın en hareketli yıllarını içeren bir bölümdür. Ancak ne yazık ki; Peygamber Efendimiz (sav) ‘in buyurduğu gibi insanlık; – İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin- kıymetini anlamıyor. Gençliğinin kıymetini bilmeden, amaçsız, hayalsiz boş şeyler uğruna harcayan kimselerin büyük bir pişmanlık duyacağı da kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak dinimizde ümitsizliğe yer yoktur. Her şeyin bir çözüm yolu da mutlaka vardır. Ve İslam, bizlere gençliğin ne kadar önemli olduğundan ve gençliğin nasıl ideal bir nitelikte olabileceğinden bahsetmektedir. İslam’ın ideal müslüman gençlik modelini, mutlak doğrular kitabımız Kur’an’ı Kerim’den ve Hz. Peygamber (a.s)‘ın rehberliğinde O’nun o pak, o güzide kıyamete kadar baki kalacak, sünnetinden anlamamız mümkündür. Sözgelimi Ashabı Kehf’in anlatıldığı Kehf suresinde, Hz. Yusuf (a.s)’ın Ahsan’ül Kasas yani (en güzel kıssa) olarak anlattığı Yusuf suresinde ve nice Peygamberlerin mücadelesini içeren nice ayetlerde gençlik ve gençlik çağı ile ilgili önemli bilgiler görmekteyiz. Yüce Allah’ın (c.c)’ın insanlığa önderlik, örneklik yapması için seçip, görevlendirdiği (Murselat- gönderilenler) Nebiler, Resuller, Elçiler’in gençlik çağında ortaya koydukları olağanüstü mücadele ve yöntemleri Kur’an’da sıkça karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca kıyamete kadar değişmeyecek olan son din İslam’ın, ortaya çıkışından, yükselişine ve yeryüzü hâkimiyetine kadar meydana gelen süreçte genç Sahabelerin inanılmaz çabalarının, gayretlerinin olduğunu kaynaklardan okuyabilmekteyiz. Sürekli insan kazanmaya odaklı olan Hz. Peygamber (sav ) Tevhid mücadelesinin ağır bir sorumluluk olduğunun bilincinde olduğundan, bu mücadelede büyük bedeller, büyük çabalar ortaya koyabilecek gençlerden azami derecede istifade etmiş, gençliğin sahip olduğu muazzam enerjiyi kanalize ederek onlardan tebliğ ve tevhid ordusu oluşturmuştur. Mekke dönemi İslami mücadelenin baş aktörleri olan Sahabelerin çok genç yaşta oluşu, Allah Rasulu (sav)’in gençlere önem ve değer verdiğinin de bir kanıtıdır. Örnek verecek olursak, Ali b. Ebi Talip 10, İbn Ömer 13, Zeyd b. Harise 15, Abdullah b. Mesut 16, Zübeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah 17, Abdurrahman b. Avf 17, Erkam b. Ebi’l-Erkam 17, Sad b. Ebi Vakkas 17, Musab b. Umeyr 18-20, Cafer b. Ebi Talip 22, Ebu Bekr’in kızları Aişe ve Esma, genç yaşlarda olan ilk müslümanlardan bazılarıdır. Kısacası Hz. Peygamber (sav) gençliği çok iyi anlayıp, onlarla sağlıklı bir iletişim kurarak, onlara değer vermiş, onlara önemli sorumluluklar ve görevler vermiştir. Böylece gençlerin sahip olduğu potansiyel enerjiyi İslami mecraya yönlendirerek, tarihe mal olmuş hakiki birer tevhid kahramanları haline dönüşmelerine yardımcı olmuştur. Gençlik doğru yönlendirildiğinde bir medeniyetin inşasında önemli bir role sahiptir. Ancak ideal müslüman gençliğin sıratı müstakime uygun bir hayat sürdürebilmesi hiçte kolay değildir. Çünkü gençliği sürekli aldatmaya, yanlışa yönlendirmeye, endişeye, kaygıya, umutsuzluğa ve günaha sevk etmeye, çalışan (nefs, şeytan, hayat tarzı) gibi faktörler vardır. Özellikle insanlık tarihi boyunca, yaşanılan çağın icat ettiği yanlış gelenekler, kültürler ve alışkanlıklar birer yaşam tarzı olarak gençliği aldatmada büyük bir öneme sahiptir. Yani gençliğin yetişme döneminde popüler kültür olarak ifade edilen yaşam tarzları müslüman gençliğin önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün tüm dünyada gençliğin, zihinlerinin küçük yaşta işgal edildiğini, yanlış biçimde manipüle edildiğini çok net olarak görebilmekteyiz. Geleceğe dair bir amacı olmayan, ideali olmayan, hedefsiz, tek endişesi hedonistçe zevk, mutluluk ve dünya menfaati olan bir gençlikle karşı karşıyayız. Maalesef durum gittikçe de daha kötü bir hal almaktadır. Böyle giderse, umutsuz ve karamsar bir gelecek bizi beklemektedir. Hatırlayacak olanlar bilirler. 1980’li yıllarda, Yazar; Emine Şenlikoğlu’nun gençliğin sorunlarını anlatan çok güzel bir kitabı vardı.(Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar). Bu kitap 80’li yıllarda gençliğin en büyük problemi olan; İman, itikat sorunlarını ifade eden bir içeriğe sahipti. Çünkü o günlerde gençliği, etkisi altına almaya çalışan, ateizm, komünizm, inançsızlık gibi enstrümanlar çokça kullanılmakta ve gençliğin imanını ifsat etmek için bilinçli olarak çok ciddi çalışılmaktaydı. Söz konusu yazarımız da gençliğin önündeki en büyük tehlike olarak gördüğü imansızlığa karşı böyle bir kitap hazırlamıştı. Hakikaten de o çağın gençliği böyle bir tehlikeyle karşı karşıya idi. Ancak şimdi günümüze baktığımızda gençliğin karşısında çok daha büyük bir tehlike olduğunu görüyoruz. Günümüzde bazı sosyologlar, çağımızı endişe ve kaygı çağı olarak nitelendirmektedir. Bugün modern popüler kültür, kitle iletişim araçlarını çok etkin biçimde kullanarak, gençliği sürekli günaha, harama davet etmekte, boş, amaçsız, hedefsiz bir yaşam tarzını genç zihinlere enjekte etmektedir. Yaşama amacı daha fazla dünyalık, daha fazla zenginlik, daha fazla zevk elde etmek olan bir gençlikle karşı karşıyayız. Yani; karşımızda gençlerimizin geleceğini, gençlerimizin gençliğini kaygılarla, endişelerle çalmakta olan bir hayat tarzı var. Sürekli olarak devam eden sınav kaygısı, iş kaygısı, geçinme endişesi, daha iyi bir iş, daha iyi bir hayat, iyi bir aile iyi bir gelecek kurma gibi kısır döngüye girmiş bir gençlikle karşılaşmak, hakikaten çok üzüntü verici bir durum. Üstelik bu konuda ailelerinde bilinçsiz tutumlarının ve yetersiz çabalarının olmasının yanı sıra, amacı sırf beyin körelten eğitim sisteminin yanında yetmezmiş gibi bir de çevresel faktörlerin etkisiyle günah bataklığına sürüklenen bir gençlik olduğuna teessüfle şahit olmaktayız. Modern yaşam tarzı, adeta ideal genç bireylerin gelişiminde büyük bir öneme sahip olan eğitim sürecini, gençliğin gelişiminin önüne büyük bir engel olarak, koymuş görünmektedir. Gençlik döneminin neredeyse tamamı iyi bir iş, iyi bir maaş alma kaygısıyla geçen, hayatı sadece zevk eksenli gören bir nesil bilinçli olarak uçuruma sürüklenmekte ve bizlerde bu tehlikeli sürüklenişe sadece şahit olmaktayız. Bugün müslüman gençlerin durumu da pek farklı sayılmaz. Çünkü onlarda aynı sorunları, aynı kaygıları hisseder durumdadırlar. İnandığı gibi yaşayamayanlar, yaşadığı gibi inanmak zorunda kalırlar. Küçük yaştan itibaren, ciddi anlamda bir sıkıntıya maruz kalmayan, istediği her şeyi ebeveynlerinin aracılığıyla elde eden, beyni sürekli, spor, aşk, zevk, eğlence vb. argümanlarla zehirlenen bir nesille maalesef karşı karşıyayız. Hayatı boyunca kendisine hiç bir önemli sorumluluk verilmeyen, yorgunluğun ne demek olduğunu fedakârlığın ne olduğunu ve paylaşmanın önemini bilmeyen bencil, egoist bir nesil yetişmektedir. Aslında durumun vahameti ortada olmasına rağmen yeterince ciddiye alınmıyor. Bugün gençliğin problemi tarihteki tüm sorunlardan ve engellerden daha büyük. Neden mi? Çünkü Şeytanın insanı aldatmak ve cehenneme yüzüstü sürüklemek için kullandığı tüm araçlardan, tüm yöntemlerden daha fazlasını modern hayat teknolojik araçları sayesinde normal hayatın içerisine bunları alışılagelmiş bir biçimde yerleştirmiş ve bunları hayatın doğal bir parçası haline getirmiştir. Emin olun, şeytan elbette boş durmuyor, durmayacak, tatilde yapmayacak ama bugün teknoloji sayesinde işi kolaylaştığı içinde çok daha rahat olduğunu iddia edersek herhalde yanılmış olmayız. Ancak tüm bunlara rağmen inancımız bizlere en zor sorunlara karşı mutlaka bir çözümün var olduğunu, her şartta en kötü en karamsar tabloda dahi bir ümidin var olduğunu öğrettiği için, ümit var olmaya devam edeceğiz. Müslüman gençliği cennete ulaştıracak doğru yaşam tarzını yeniden canlandırmak için tüm müslümanların (ümmetin alimleri, bilim adamları, düşünürleri, yazarları, liderleri, ebeveynleri ve tüm fertleri) üzerine düşen sorumlulukları hakkıyla yerine getirmeli ve hiç zaman kaybetmeden hemen harekete geçmelidir. Kaldı ki bu çabayı ortaya koyunca, yeniden İslam’ın yeryüzüne hâkim olması için büyük bir engel de aşılmış olacaktır. Unutmayalım; geleceğin inşası bugününün gençlerinin elleriyle olacak. Nasıl ki; bugün dünkü gençliğin elleriyle şekillendiyse gelecekte bugünün gençleriyle inşa edilecektir. Nasıl yönetilmek isteğimiz, bugünkü gençliğe yapılan yatırımla alakalıdır. Yüce Allah (c.c) Nur’unu mutlaka tamamlayacaktır. Biz bu şekilde inandık ve bu şekilde iman ettik. Ancak bizim payımıza düşen de sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmek olacaktır. Rabbimiz; bizleri ve gençlerimizi günahlardan, haramlardan, faydasız işlerden, yararsız çabalardan, amaçsız, hedefsiz ve boş yaşamaktan, tembellikten, malayaniden, büyük kaygılardan, yersiz endişelerden, korkaklıktan, cimrilikten ve gençliğini boşa harcayanlardan beri-uzak eylesin… Amin…
GÖKHAN DURMAZ