Bismillahirrahmanirrahim.
Fikrin değişmesi mi ayağın kayması mı? Türkiye’de Müslümanların sık sık sorduğu bir soru. Ya da ben öyle umut ediyorum. Fikrimiz mi değişiyor ayağımız mı kayıyor? Yüzeysel baktığımız zaman ikisinin de aynı şeyler olduğu düşünülebilir. Fakat ikisi aynı şeyler değil. Fikir değişikliği, sahip olduğun fikirden, düşünceden vazgeçip yeni şeyler düşünmen, yeni fikirleri kazanman şeklinde tanımlanabilir. Ya ayağın kayması. Bu hafif bir tanımlama ile olmaz sanırım. Ama ufak bir tanımlama yapma gereksimi duyarsak, sahip olduğun düşüncelerinin, fikirlerin, değerlerinin biz zati kendi düşmanlarının ayakları altına alman diyebiliriz. Hem de sadece ve sadece biraz daha rahat yaşamak için. –Dünya’ya rahat ve refah bir hayata geldik ya! Ufak bir şey rahat ve refah bir hayat olmasın demiyor bu kardeşiniz.- Tabi ki biz insanoğlu buna da kılıflar buluruz. Bilindiği gibi sistemin –demokratik, laik siyasi yapı ve bu siyasi yapının çarkının dönmesini sağlayan olmazsa olmaz kurumların- içinde yer almayan, bu din nasıl Rabbani ise bu dinin metodu da Rabbanidir diyen, kendine kaynak olarak Kuran-ı Kerim’i ve Resulün sünnetini alan birçok cemaat, camia, vakıf, dernek bulunmakta. Bu camialar izzetli bir hedefe izzetli bir yol ile varılacağını düşünen, buna inanan insanların bir arada olduğu camialar. Kendi rahatlıkları için kendi refahları için Allah’ın onlara emrettiği dinden taviz vermeyen camialar. -Tabi ki günahsız değil bu camialar. Eksiği ve noksanı olmayan sadece Allah’ın emirlerine tercih etmedikleri için, çağı okuyamamakla suçlanan ve sert, katı, ileri vs. anlamlarına gelen “Radikal” kelimesi ile adlandırılan camialar da bu camialar.
Hâlbuki bu camiaların düsturu “Allah’a çağıran, iyi işler yapın ‘Şüphesiz ben Müslüman’lardanım’ diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussilet suresi 33.Ayet) Yani sadece kendine “Ben Müslüman’ım” diyen insanların, mü’minlerin -inşaAllah- yer aldığı camialar. Sistem, sistemin siyasi yapısı ve bu yapıda her şeyin mubah görülmesi ortadayken, bu yapıların İslami hiçbir yapı ile alakası yokken, bu yapılarının metotlarının İslami olmadığı aşikârken yukarıda bahsettiğimiz camiaların içinde yer alan Müslümanların beraber yürüdüğü ağabeyleri, ablaları ve kardeşlerinin biraz daha rahat yaşamak için fikirlerinin değişmesi (?) –fikir değişir değişmez değil önemli olan nezaketin baki kalması- ve çok kısa bir zaman önce beraber yürüdüğü Müslüman kardeşinin dik durma çabasını görmezden gelmesi, tavizlerine kılıf bulması, kardeşine ithamlarda bulunup onları Müslüman isminden başka bir isimle adlandırılması ne kadar İslami? Bu yazıyı yazan kardeşinizin bir ilmi yok. Ama Müslüman kardeşine kendi yaptığına kılıf bularak ona ithamlarda bulunmasının İslami olmadığını söylememek için ilme de gerek yok sanırım. Uzun yıllar bu camiaların, cenahların içinde yer alan bir abi “Allah beni radikallerin şerrinden korsun” diyebilecek hale nasıl geldi? Beraber yürüdüğü Müslüman kardeşinin Radikal olduğunu ondan şer geleceğini düşünecek hale nasıl geldi? Ben düz bir mantıkla bir Müslüman’ın bir Müslüman’a şer ile gelebileceğini düşünmüyorum. Bu ithamlar aslında kimin daha “Radikal” (?) olduğunun göstergesi değil midir? Ya da bu ithamlar kendilerini şirin göstermek için midir? Neyse zanda bulunamayalım. Bu camialar tavizler veren Müslüman kardeşini itham etmezken, kendilerinin itham edilmesi ne kadar İslami? İşte kendimize sormamız gereken sorulardan biri de bu soru.
Belki de sorular sormaktan korktuğumuz ya da sorup da cevap veremediğimiz için dağılan birliğimiz bir araya gelmiyor. Belki de Rabbimizin istediği yolları kullanmadığımız için, tavizler verdiğimiz için bozulan birliğimizi toplayamıyoruz. Belki de ayaklarımız kayıyor farkında olmuyoruz!
“Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’ân’da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size Müslüman adını veren O’dur. Artık namaz kılın, zekât verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac Suresi 78. Ayet) Bize Müslüman adını veren Rabbimiz olan Allah. Kendine Müslüman diyen ve bunun gereği olduğunu düşündüğü için dik durmaya, taviz vermemeye çabalayan camialara “Radikal” benzetmesi yapmak, yapmadığı, kurmadığı cümleler için onları itham etmek kardeşinin hakkına girmektir. Müslüman, Müslüman’ın hakkı ile Rabbinin karşısına gitmemeli. Müslüman kardeşinin hakkını gözetmeli. Radikal dediğiniz ya da bu camiaların içinden dışarı bakan Müslümanlar kendilerine bu ithamları yapanları ötekisi görmemeli. Yazı biterken, bu yazı demokrasi yazısı değildir. Yukarıda bahsettiğimiz camialara “Radikal” diye ithamlarda bulunan onları sert, katı olmakla suçlayan ağabeyler, ablalar, kardeşler demokrasinin bir put olduğunun farkındalar, biliyorlar. Hatta birçoğumuzdan iyi biliyorlar. Bu yazı fikirler değişirken, nehir geçilirken nehirdeki sudan içmesinin tesiri ile kardeşine karşı nezaketini kaybedenler üzerine bir yazı. Nezaket baki kalır. Hiçbir ağabeyi, ablayı ve kardeşi hedef alan bir yazı da değildir. Kardeşiniz 22 yaşında ve Allah’a önce kendinin sonra bütün Müslümanların ayağını sahip kılması ve O’nun dini üzere kılması için dua ediyor. Rabbim ayaklarımızı İslam üzere sabit kılsın. Ben Müslümanlardanım diyenler etsin. Çürümüş, çürümeye mahkûm sistemlerin önündeki duvarları görmeyi nasip etsin. Seyyid Kutup (radiyallahu anh) Fi’zilal de Nahl Suresini tefsiri ederken son cümlede dediği gibi: “Allah’ın çizdiği şekilde Allah yolunda davetin usulü ve prensibi bellidir. Bu prensibe uyulup bu usül dairesinde hareket edildiği müddetçe Allah’ın vaadettiği gibi zafer muhakkaktır. Kim Allah’tan daha doğru söyleyebilir?” Rabbim bu dini bizim ellerimizle hâkim kılsın. Âmin. Dua ile.