Edep, Hayâ ve İffetten Doğan Takva
Arşiv Genel Yazarlar

Edep, Hayâ ve İffetten Doğan Takva

Edep; hayâ, terbiye, iffet, zarafet, ağırbaşlılık, söz ve davranışlarında ölçülü olma, iyi ve güzel ahlak gibi manalara gelir. Güzel terbiye ve güzel huylarla vasıflanmaktır. Utanılacak şeylerden, insanı koruyan melekedir.
Edep, bütün hâllerde istikamet üzere bulunmaktır. Efendimizin (sav) bir lakabı da “Habib-i edib”, çok edepli ve çok sevgili demektir. Edepli insanlar, daima sevilenlerdir.
Edep, akıl ve hikmete muvafık hareket edip Cenab-ı Hakk’ın istediği gibi yaşamaktır. İnsan için edep, büyük şereftir. Edep, insanın süsüdür; zıttı ise “isaet”tir; kötülük yapmak, terbiyeye aykırı davranmak, demektir. Yapılınca insanı güzelleştiren amellerin tamamı, Efendimizin sünnetleridir.
Efendimiz (as) buyuruyor ki “Kıyamet günü bana en yakın olanınız, huy ve ahlak olarak en güzel olanınızdır.” (Tirmizi, Birr, 7). Kısacası edep, insanın ölçülere uygun güzel söz, hareket ve davranışlarından ibarettir.
Ne güzel demiş ilmin kapısı lakabıyla anılan Ali Bin Ebi Talib (ra), “Edep, aklın suretidir.”
Hayâ, utanma duygusu olup utanç verici durumlardan sakınmak ve nefsin süfli arzularını terk etmektir. Rabbimiz, Kalem suresi 4. ayette şöyle buyurur: “Şüphesiz sen, yüce ahlak üzeresin.”
Yine bir hadis-i şerifinde Resulullah Efendimiz (sav), “Başka maksatla değil, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diye buyuruyor (İmam-ı Malik, Muvatta, Hüsn-ü Huluk).
Efendimiz buyuruyor ki “Utanmadıktan sonra dilediğini yap.” (Buhari, Enbiya 54, Edep 78; Ebu Davud, Edep 6; İbni Mace, Zühd 17).
İffet ve hayâ; imanın sonucudur, korunmasıdır. İçte oluşan güzelliklerin, dıştan gelecek tehlikelere karşı korunma kalkanlarıdır. Takva da öyledir fakat o, her şeyden ve herkesten kişiyi korumaktır. İffet ve hayâ, lokaldir; her şeyi tamamen kapsamaz. Ama her şeyi tamamen kapsayan, takvadır. İffet; ahlak davranışları, sözde ve eylemde tutarlılıktır.
Hayâ; olgun davranmadır, sakınmadır, korunmadır, kendini tutmadır. Şeytan, insana hayâsızlığı emreder (Araf suresi, Bakara suresi). Şeytanın bizimle ilgili projelerinden biri de hayâyı yıkmaktır. Çünkü hayâ yıkılınca insan korumasız, perdesiz kalır. Zayıflar, yok gibi olur. Varlığı ve yokluğuyla fark edilmez hâle gelir.
İffet ve hayâ, imanın ziynetidir. “Süsüdür” demiyorum, süs yetersiz kalır, ziynette değer vardır; ziynet, asaletle kardeştir, manevi ziynetidir, takısıdır; bunlar, imanla tamamlanır. Günümüzde şeytan ve dostları, insanımızı en çok iffet, hayâ ve edep noktasından vurdular. Epey de yol aldılar. Bir insanda hayâ ve iffet olmazsa ondan bir şey daha kalkar, o da “huşudur.”
Takva, bir insanın hayatında yoksa ondan iffet, edep ve hayâ duygusu kalkar. İffet ve hayâ, imanı korur; takva da iffet ve hayâyı korur. Takvanın iki yönü (ucu) vardır: Allah’tan gelenlere ve peygamberimizden gelen emirlere karşı bize güç verir. Ciddi bir koruma oluşturur. Şeytan ve dostlarından, bir de nefsimizden gelenlere karşı koruma oluşturur.
Takvayı kaldırdığımızda kış günü, ince bir gömlekle dışarıda gezen adama benzeriz. Balık adamlar, suyun derinliklerine dalabilmek için özel elbiseler giyerler. Yoksa vurgun yerler. Uzay adamları da aynıdır, onlar da koruyucu elbise giyer. Takvayı, kulluk kitabımızda rabbimiz, dışa dönük yönüyle elbise, içe dönük yönüyle azığa benzetir. Bizim imanımızın korunma elbisesi, takvadır; hayâ, edep, iffet bunun alt aşamalarıdır. Bu üç kavram da imanın sonucudur. İman yoksa bunlar yoktur. İman azalırsa insanda hayâ, iffet azalır. Dışarıdan içeri bakarsak “ben müminim” diyenlerde takva elbisesi olacak ki hayatta iffet donanımı olsun.
Hayâ; utanma, sıkılma, kendini koruma, arsızlaşmama duygusudur. Hayâsı azalınca kişi, kendini salar, gevşer. Tesettür bile hayânın sonucudur. Bu konu, sadece hanımlar için değil, erkekler için de aynıdır. Baktığına, yediğine, içtiğine, dikkat etmenin hayâsı azalır.
Gözünü koruyamayan, kalbini koruyamaz. Kalbini koruyamayan, imanını koruyamaz. İmanlarımız sağlıklı mı acaba, hastalıklı mı? Hasta insan, nasıl ayakta duramazsa iman da aynıdır.
Efendimiz, bunu bize öğretiyor. Elbiselerimiz kirlendiği gibi imanlarımız da eskir, kirlenir: “İmanlarınızı yenileyiniz, la ilahe illallahı çoğaltınız.”
Müslümanlar, durup durup kelime-i tevhidi inşa edecekler, hayatlarında dönüp dönüp kelime-i tevhidle yenileyecek; kırılanları, pörsüyenleri düzeltecek, onları ıslah edecek, iyileştirecek, takviye edecekler takvayı.
Nereden Başlamalıyız?
Göz terbiyesi, yeme, içme, dil ve dudak, akıl terbiyesi vs. Gözünü koruyamayan, korunamaz kesinlikle. Günahtan sakınmaktır. Aslında saklanmaktır, sakınmanın adı.
Hayat, insanı her daim kirletir. Önem verdiğimiz her şeyi koruyoruz. Ama imanımızı koruyamıyoruz. İmanımızı korumamız için hayâ ve iffetimizi koruyacağız. Hayâ ve iffet; imanın meyveleridir. İmanın en güzel özelliğidir. Hayâlı insanların özellikleri vardır.
Nedir bunlar? Onları, şu özelliklerinden anlarız:
Az güler, az konuşurlar. Müslümanları sever, arkadan konuşmazlar. Yıkıcı eleştiri yapmazlar. Öz eleştiri yapmayanın, eleştiri yapmaya hakkı yoktur. İnsanlarla ilişkileri iyidir. İnfakı çok severler. Sözlerine çok dikkat ederler. İmanla iffet, imanla hayâ ve bu ikisiyle takva ortaya çıkar ve korunur. Hayâ (edep), dışarıdan gelecek kirlere karşı kendimizi tutma eylemidir, özelliği, bariyeridir.
Nur suresi 30 ve 31. ayetlerde rabbimiz şöyle buyuruyor: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; iffet ve namuslarını korusunlar. Bu, onlar için daha temiz ve daha nezih bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların bütün yaptıklarını en iyi bilmektedir. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; iffet ve namuslarını korusunlar.” Bu ayetlerde direkt ve dolaylı işaretler vardır. Çünkü gözün korunmaması demek, gözün diğer ucu olan kalbin korunmaması, demektir. Kalple göz arasında, daha ismi konulmamış bir koridor var; bir insan, gözünü koruduğu zaman, kalbini korur ve hayâlı davranır. Bunun sonucunda hâl ve hareketi iffetli olur.
Gerçek hayâ, Allah’tan utanmaktır. Kişi Allah’tan utanırsa kimsenin görmediği yerde de edep ve terbiye sınırlarını aşmaz. Hayâ, insanın, fıtratının ahlaki yönüdür. İmandan kaynaklanır. Akıl, imanı; iman, hayâyı gerektirir. İman zaafa uğradıkça hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azaldıkça ahlak bakımından yıkıma uğrar. Bunun için Efendimiz: “Hayâ, imandan bir şubedir.” demiştir. Hazreti Ömer (ra), “Siz, hiç dikenli yolda gittiniz mi?” diye soruyor. “Evet, ne yaparsınız? Paçalarımızı toplarız, dikenlerden uzak durur, korunmaya çalışırız.” buyuruyor.
Edep ve hayâ, çok önemlidir. Bunlar yıkılırsa Kur’an ve sünnet ağlar. Hayâ ve edep, ilk kalemizdir. İlkin hayâ bozulmaya başlar, bozulursa yavaş yavaş diğerleri de bozulur. Edepsizlikte geçici bir zevk vardır, insan bundan tadabilir ama yapmamanın lezzeti, kat kat fazladır. Geçici zevklere sırt dönmeyince asıllarına kavuşamayız. Bu anlamda Efendimiz, büyük hayâ ve edep sahibiydi. Efendimiz, “Allah’tan hakkıyla hayâ edin.” buyuruyor. Hayâ, ikiye ayrılır:
1. Fıtri olan, haram olan yerlerini açmaktan utanmaktır. Yaratılırken insana verilir.
2. İnsanın başkasını rahatsız etmekten, başkasını utandırmaktan sakınması ve ahlaki bakımdan edep ve terbiyedir.
Efendimiz, “Hayâ, imanın nizamıdır. Bir şey, nizamı bozulunca parçalanır ve dağılır. Dinin ahlakı, hayâdır.” (İbn-i Mace).
İmam Şafii; harama nazar, nisyan verir, demiştir. İnsanın, utanınca kan basıncı artar, artınca yüzü kızarır. Ancak vicdani dili olan, utanır. Bazı yerlerde emir, yasak ve haram sınırları olmaz, onların olmadığı yerde hayâ ortaya çıkar. Bazı şeylerden “Allah yasakladı” diye değil, normal olarak utanırız. Kulun Allah’a karşı utanması lazımdır. Haram; insanın, Allah ile bağının en zayıf olduğu noktada gündeme gelir. İnsanla Allah’ın arası güçlendi mi, yasağa ne gerek vardır? “Sevmiyor musun ya rabbi? Ben utanırım, bunu yapmama sen razı değilsin. Ben, nankörlükten utanırım ya rabbi, nasıl küfredeyim, inkâr edemem.”
Bakınız, iman hayâya nasıl taşındı. Ya rabbi, sen haram kıldığın için yapmıyor değilim, sana karşı utanmaktan utandığım için, sana bakacak yüzüm olmaz, onun için yapmıyorum. Hay olan, maddi hayatın değil sadece, manevi hayatın da (hay) sahibidir.
İffete Örnek Şahsiyetler:
* Meryem’in iffeti. “İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem’i de an.” (Enbiya suresi, 91).
* Yusuf’un yırtık gömleği. Kendisini zinaya çağıran kadın: “Ben onun nefsinden murat almak istedim ama o iffet ve ismetine sımsıkı bağlı kaldı. Ey rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir.” (Yusuf suresi, 32-33).
* Mağaraya sığınan üç kişiden birinin başına gelenler.
* “Ya Resulullah, hangi insan daha hayırlıdır, diye soran bir sahabeye, nefsi ve malıyla cihat eden kimse, insanların şerlerinden emin olmak için vadilerden bir vadiye sığınıp rabbine ibadet etmekle meşgul olandan daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
Edep, üç açıdan önemlidir. Bunlar; fert, toplum ve ibadetlerdir. Resulullah (sav) buyuruyor ki “Büyüklerini saymayan, küçüklerini sevmeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Es-Sünen). “İnsanları menzillerine koyunuz.” (Ebu Davud).
Bir gün Efendimiz, ashabına soru soruyor ve diyor ki “Bana öyle bir ağaç gösterin ki onun hâli, Müslümanın hâli gibi olsun. Bu ağaç, her zaman rabbinin izniyle meyve verir, yapraklarını da dökmez.” İçlerinden bir tek Abdullah İbn Ömer’in aklına gelir bu sorunun cevabı ve der ki “Benim kalbime hurma ağacıdır, diye doğdu fakat orada Ebu Bekir, Ömer gibi şahsiyetli, yaşları büyük sahabe olduğu için cevaplamadım.” (Müslim). Bu mübarek sahabenin, küçücük yaşındaki edebine şahit oluyoruz.
* Meclislere girerken selam vermek. (Nur Suresi, 27)
* Meclislerde “yer açın, genişletin” denince yer açın, “kalk” denince hemen kalkınız. (Mücadele suresi, 11)
* İzin alınmayınca büyüklerin yanından ayrılma. (Nur Suresi, 62)
* Meclislerden ayrılırken “Resulüm! Rabbinin hükmü yerine gelene kadar sabret. Çünkü sen, bizim himayemizde, gözetimimiz altındasın. Her kalktığında rabbini hamd ile tespih et.” (Tur suresi, 48)
* İnsanlarla konuşurken “İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara suresi, 83)
Kısacası her söze katılma ve başkalarıyla ilgili sorulara cevap verme arzusu, iyi bir huy değildir. Zira denmiştir ki sana sormayana cevap vermen, cevap vermeyecek kimseye bir şey sorman veya seni dinlemeyene konuşman edepli olmak değildir. İslam, insanın fıtratına en uygun hayat tarzıdır. Bu hayatın içerisi hayâ ile imar edilmiştir. Tatbikatı, hidayetin öncüsü, âlemlere rahmet olarak gelmiş olan Muhammed aleyhisselamdır.
En emine (cc) emanet olunuz.
Sümeyye DEMİRCİ

GRUBA KATIL