Çin ve Avrasya’yı bağlayan büyük köprü, Doğu ve Batı kültürünün buluştuğu alan, medeniyetin en net kesiştiği noktası, Doğu Türkistan’dan bahsediyorum. Bu kadar güçlü özellik ‘büyük güçlerin’ dikkatini çekmekte de gecikmedi.
Ticaret yolunun merkezi olarak da kabul edilen Doğu Türkistan, hep en büyük güçlerin mücadele sahasıydı. Bu günlerde, hemen her gün konuştuğumuz ‘Doğu Türkistan’ meselesi de tam olarak bu noktada siyasî ve etnik bir mesele olmaktan uzaklaşıyor.
Tarihsel sürece bakalım…
Yüzyıllar önce Çin, Hun devletinin sağ kolu Doğu Türkistan’ı almak için Hunlar ile 70 yıl süren ciddi bir mücadeleye girmişti. Aynı mücadele, 2. Göktürk Devleti zamanında da Çin’in Orta Asya’ya girme planıyla ortaya çıkmıştı. Çin’in 639’da yerleştiği Doğu Türkistan’dan çıkışını ise tam 115 yıl beklememiz gerekecek ve uzaklaşma Talas Savaşı’yla başlayacaktı…
Doğu Türkistan, tarih boyunca mücadele alanı olmaktan kurtulamadı, yüzyıllar önce başlayan gelenek 2000’li yıllara kadar taşındı.
19. yüzyılda İngilizlerin The New Great Game planı yani büyük oyun, Rusya ve İngiltere arasında Orta Asya’da verilen mücadele olarak tanımlandı. Peki, Çin, bu işin neresinde dersek, bu büyük oyunda yalnızca iki aktör yoktu; unutulan üçüncü aktör Çin’di. Hatta bugünkü Orta Asya’nın sınırları, bu üç gücün mücadelesi sonucunda belirlendi. Ve bu büyük oyun neticesinde Doğu Türkistan, 1884’te ilk defa bir özerk eyalet olarak, Çin’in idaresi altına girmişti.
1949 Nisan ayında ABD, Doğu Türkistan’da bir devlet kurma projesi ortaya koydu. Fakat dönemin SSCB lideri Stalin bunu fark edince, Komünist Çin Ordusu ile irtibat kurarak, Doğu Türkistan’ı bir an önce işgal etmesini teklif etti ve 1949’un sonuna doğru Doğu Türkistan, Çin tarafından işgal edildi.
Tarih tekerrürden ibarettir. Yani bundan sonra da büyük güçler Doğu Türkistan merkezli birtakım sorunlarla karşılaşacak diyebiliriz.
“Türkistan iki dünya eşiğidir” (Magcan Cumabayev).
Dünya üzerinde birçok ülke, zengin kaynakları olması nedeniyle çok sayıda sorun ve baskıyla karşılaştı. Şüphesiz bu ülkelerden birisi de Doğu Türkistan. Doğu Türkistan’ın en önemli hazinesi ise konumunun fazlasıyla stratejik olması. Pamir, Altay, Yandı Dağı olmak üzere üç dağın kuşattığı alan, dünyadaki nadir örneklerden birini ortaya çıkarıyor. Özgün konum bununla da sınırlı kalmıyor. Doğu Türkistan’ın Çin’e bakan tarafı dümdüz. Bahsettiğim düzlük, Doğu Türkistan’a sahip olanın Çin’in batısından kuzeyine kadar hâkim olması anlamına geliyor. Bu arada bu, Çinli General Zo Zu Thang’ın yorumu…
Çin, Doğu Türkistan’ın dağlarını da fazlasıyla önemsiyor. Bu dağlar arasında Orta Asya yani Batı Türkistan’ı bağlayan geçitler var. Şu anda Çin bu geçitlere hâkimiyet kurmuş durumda. Burada görünen o ki, Doğu Türkistan’ın işgali olmadan Çin büyüyemez. Zo Zu Tang, 1884’te kritik bir söz daha söyledi. ‘Çin’in güçlenmesi, Kuzeybatı olmadan olamaz.’ Tang, burada tabi ki Doğu Türkistan’dan bahsediyor.
Peki, Doğu Türkistan’ın güvenliği neden bu kadar önemli?
Çin’in kalkınması ve istediği güce ulaşabilmesi için güvenilir bir ortam oluşturması şart. Doğu Türkistan’daki bu istikrarsızlık, Çin’in temel çıkarlarıyla zıt düşüyor. Bu nedenle, Çin’in ilk görevi, Doğu Türkistan’ı istikrara kavuşturmaktır, diyebiliriz. İstikrara kavuşturmanın en ilkel yolu ise baskıcı politikalardan geçiyor. Çin’in yaptığı tam olarak bu. Doğu Türkistan’daki istikrarsızlık, Çin’in hem kalkınma hem de güvenlik politikalarına zarar veriyor. Avrasya, ayrıca Çin’in hem hammadde deposu hem büyük pazar konumunda. Bu nedenle Çin’in en çok dile getirdiği stratejisi, “Bir Kuşak Bir Yol” projesi..
Bir Kuşak Bir Yol; Çin’in hem Avrasya’ya çıkış yolu hem de 21. yüzyıldaki en güçlü politikası. Bu konuda Çin’in resmi görüşü ise şu şekilde: “Tayvan’da bir sorun çıkarsa, Doğu Türkistan ve Orta Asya’yı etkilemez. Orta Asya’da bir sorun çıkarsa Tayvan’da mutlaka sorun çıkar. Tayvan ile Çin, aynı ırk ve aynı kültürü paylaşıyor, sorun çıkarsa bile gelecekte nasılsa geri alabiliriz. Fakat Doğu Türkistan, tamamen farklı bir ırktan olduğu için geri alma şansı neredeyse hiç yok.” Bu arada, Çin’in Avrasya’dan çektiği enerji hattı, ulaşım hattı, demir yolu hattı Doğu Türkistan’dan geçiyor. Bu da tüm süreci hızlandıran önemli bir etken.
“Kırım, Kazan heder oldu,
Tuna, Kafkas beter oldu,
Türkistan’da neler oldu?
İşitmedi kulağımız.”
(Ziya Gökalp)
Bölgedeki, yabancı gazeteci, iş adamları hatta öğrenciler bile çoktan ülkelerine zorla gönderilmiş durumda. Bir kaynak, durumu şöyle açıklıyor: “Müslümanlar; yiyecek, içecek ve nimetlerin Çin Komünist partisi tarafından verildiğini kabul etmiyorlar. İnsanlar, bütün nimetlerin ve her şeyin Allah tarafından verildiğine inanıyorlar. Bu insanlar, sadece bu tür düşünceye sahip oldukları için tutuklanıyorlar. Bu, onların en büyük suçları…”
Peki, Doğu Türkistan’daki soykırımın nedenleri hakkında neler biliyoruz? Öncelikle alandan bahsedelim. Doğu Türkistan’ın 1.828.418 km2 olan yüzölçümü, Çin topraklarının 1/6’ini oluşturuyor. Yani bu, kalabalık Çin için bulunmaz bir alan…
Doğu Türkistan’ın coğrafik konumu da fazlasıyla kritik. Büyük Türkistan’ın doğusunda bulunan Doğu Türkistan; Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan, Pakistan ile Hindistan olmak üzere sekiz ülke ile sınırdaş oluyor. Böylece Çin’in, en çok sınır komşuya sahip eyaleti olma özelliğine sahip. Çin’i batıya bağlayan stratejik konumu dolayısıyla, “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin karadan çıkış noktası, Doğu Türkistan…
Çin ekonomisinin %60’ının Doğu Türkistan coğrafyasındaki doğal zenginliklerden temin edilmesi de önemli bir veri. Çin’in topraklarından çıkarılan 148 çeşit madenin 118’i Doğu Türkistan topraklarında yer alıyor. Bu da Çin’in toplam maden ocaklarının yüzde 85’ini oluşturması demek.
Umut denizi olarak adlandırılan Tarım havzasının, 10,7 milyar ton petrol kapasitesi olduğu tahmin ediliyor. Jeologların şu ana kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metreküp doğalgaz kapasitesi olan üç yatak ortaya çıkarıyor.
Doğu Türkistan’ın stratejik öneminden de bahsedelim: Doğu Türkistan’ı ilk işgal etmek için öne sürülen fikir, 1887 yılında Çin-Mançu sarayında şu şekilde ifade edilmişti: “Sincan’ı elimizde tutarsak Moğolistan’ı koruruz, eğer Moğolistan’ı elimizde tutarsak Pekin’i koruruz.” Asya’nın yükselişi ve dengelerin çatışması, Doğu Türkistan’ın coğrafi konumunun önemini net olarak ortaya çıkarmakta, hatta ispatlamaktadır.
Biraz da Doğu Türkistan’ın son durumundan bahsedelim. Çinlilerin başlattığı toplama kampları 2014’ten bugüne kadar devam etmekte ve yaklaşık 5 milyondan fazla Doğu Türkistanlı bu kamplarda tutulmaktadır. Çin’in zorla tuttuğu Müslüman kardeşlerimizle ilgili iddiası ise ‘eğitim verdiklerine’ yönelik. Ancak bu kamplarda verilen şeyleri araştırdığımızda ise karşımıza çıkan bilgiler şu şekilde: Birincisi, her gün yüksek sesle Çin’in milli marşını okutmak. İkincisi, bunlara Çince öğretmek. Üçüncüsü, domuz etlerini yedirmek, aynı şekilde içki içirmek. Kısacası bu kampların esas amacı, kamplardaki kardeşlerimizi tamamen dinden çıkarmak, asimile etmek, orada öldürerek ya da onları tamamen bitirmektir.
Değinilmesi gereken diğer bir konu ise çocuklarla alakalı. Yani yüz binlerce çocuğu, ayrıca kamplara yerleştirerek asimile etmeye başlamışlardır. Dışarıda kalan milyonlarca genci ve kadınları ise Çin farklı eyaletlerine taşıdılar.
Diğer bir husus da dünyadaki meşhur markaların fabrikalarında Doğu Türkistanlı gençlerin bedavaya çalıştırılıyor oluşu. Onların ürünleri ise bu sayede dünyaya rahat rahat satılıyor.
Onun dışında 2016’dan 2019’un sonuna kadar yıkılmış olan ya da kafeye, dinlenme mekânlarına çevrilmiş olan cami sayısı, 10.000’den fazladır. Ayrıca Çin, başörtüsünü, Kur’an-ı Kerim’i, dini kitap ya da Uygurca bir kitap olsun, hatta sadece bir seccade olsun hepsini toplamış, yakmış ve yıkmıştır.
El-Cezire kanalında bir muhabirin 18 yaşındayken hapishaneye düşmüş olan bir bacımızla röportajı bulunmakta. Hapse girmesinin sebebi sorulduğunda bacımız, şu şekilde cevap veriyor: “Tek suçum var; o da kendi ailemdeki 2 çocuğu ve komşumun 2 çocuğunu bir araya toplayarak Kur’an-ı Kerim öğretmiş olmam.” Tek suçu bu. Ramazanda oruç tutayım, diye bir şey yememiş ve mecburen yemek yemeye zorlanmış. Yemeği yemediği içinse çok ciddi dayak yemiş. Namaz kıldığı, abdest aldığı, teyemmüm yaptığı görülürse çok kötü dövüyorlarmış. Bu bacımız; teyemmümsüz, abdestsiz işaretle namaz kılmaya başlamış. Onu gördükten sonra tekrar dövmüşler. Sonunda elleriyle ayaklarını birlikte bağlayarak bırakıyorlar. Sırf birkaç gün namaz kılamasın diye. Bahsettiğim bacımız, yıllarca bu şekilde yaşamış ki bu zulmü yaşayan yüz binlerce insan var.
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin yaşamış olduğu bu zulmü çocuklarınıza anlatın, akrabalarınıza anlatın, toplumunuza anlatın. Hiç olmadı, dua edin. Doğu Türkistan’ın İslam dünyasından talep ettiği tek şey budur.
Peygamberimiz’in (sav) hadis-i şerifinde bize buyurduğu gibi:
“Kim, bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu, imanın en zayıf derecesidir” (Müslim, İman 78).
Yusuf KELEŞ
Arşiv
Yazarlar
Dünyanın En Büyük Açık Hava Hapishanesi: Doğu Türkistan
- by Yusuf Keles
- 21 Ocak 2022
- 0 Comments
- 0 Views