Arsızlığa Cesaret Zinaya Aşk Dediler
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Arsızlığa Cesaret Zinaya Aşk Dediler

Bu yazıda, erdemli ve iffetli insanların telaffuzunda bile zorlanacakları ve yutkunacakları, duyduklarında ciddi anlamda rahatsız olacakları, ahlak, kültür ve medeniyet sınırlarını zorlayan, bir kavmin yeryüzü sahnesinden silinmesine sebep olan yüz kızartıcı ve yüz karartıcı fiillerine, fıtrata aykırı ve  insanlık dışı bir maraza, batı toplumlarından ithal edilen bir sapıklığa ve sapkınlığa affınıza sığınarak atıfta bulunacağım. Gündemi takip edenler tarafından ne demek istediğim, bu melaneti anlatma bağlamında kullandığım kifayetsiz kalan kelimelerden zaten anlaşılmıştır.

Hareketlerinin adını yazarak bu temiz sütunu kirletmek istemiyorum ama gündemi takip edemeyenler için memleketin ne günlere şahit olduğunu, neler olup bittiğini bilmeleri açısından ima edeceğim. Anlayabiliyor musunuz? Müslümanlıkla yoğrulan bu yurtta, eşcinsellik iddiasında bulunanlar İstanbul’da sözde 23. Onur(!) (aslında onursuzluk) haftasını kutluyorlar ve bunun için caddelerde yürüyüş yapıyorlar. Neymiş, bu bir tercihmiş, özgürlükmüş, hakmış teraneleri. Ya Rabbi! Bu ne biçim bir hadsizlik, terbiyesizlik, adilik, bu ne biçim bir asilik, havsalam almıyor. Çıkıp Ramazan günü üç ayları da pis ağızlarına alarak kutsallarımıza hakaret ediyorlar. Bir pankartlarına “şabanla recebin aşkına ramazan engel olmaz” yazarak kudurmuşluklarını, satılmışlıklarını gösteriyorlar. İşin en ilginç tarafı ise “namusa leke” söz konusu olunca silahları çeken bir kesimin ve maalesef bazı Müslümanların çeşitli gerekçelerle oy vererek meclise gönderdiği bazı vekillerin bu ahlaksızlığa destek vermeleri ve beraber yürümeleridir.

Bu pisliği icra edenleri sosyolojik, pisikolojik, ekonomik vd. açılardan derin derin analiz etmeye gerek yoktur. Sonuç ortadadır.

Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.

 Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı.

 Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

 Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.

 Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.

 Şüphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardır.” Hicr 72-77

Diğer taraftan sözüm ona  bilim merkezi olan ODTÜ de, bir grup öğrenci sözde mezuniyet törenlerinde Ramazan ayına hakaret ediyor. Ramazan ayında camilerin minareleri arasına asılan mahyalara gönderme yaparak hazırladıkları pankarta “On bira yın mezunu” yazarak Camiyi, minareyi, ramazanı, orucu alaya alıyor.

Zamanlamaya ve alaya aldıkları kutsala dikkat edelim. Bilinçli bir şekilde organize oluyorlar, özenle düşünerek pankartlar hazırlıyorlar, cadde ve sokaklara ağızlarından salyaları akarak iniyorlar. Bir de toplumun bütün kesiminden destek alıyoruz imajını vermek için birkaç açık kadına tesettür giydirerek onlarla pozlar veriyorlar. Evet, bütün bu olanlar bize batı emperyalizmi ile siyonizmin, Müslüman halkları öncelikle manevi ve kültürel olarak kuşatma daha sonrada işgal etme ittifaklarını hatırlatıyor. Düşmanlar tecrübeli. Önce ahlakı önemsiz ve ilkellik olarak sunuyorlar, sonrada ahlaksızlığı hak ve özgürlük olarak savunuyorlar. Daha sonra… manzara ortada.

Bu hadiseler karşısında inanmış ve itminan bulmuş kalpleri derin teessüre sevk eden ve acı veren asıl mesele ise, Müslümanların bu olanlara seslerini çıkarmamaları, meydanlara inmemeleri ve bu gidişe dur diyememeleridir. Peki neden? Artık Müslümanların bozulmasını istemedikleri kurulu düzenleri var. Dünya nimetleriyle tanıştılar ve bu nimetler hoşlarına gitti. Bu nimetlerin ellerinden gitmesini istemiyorlar. Şuan bunlarla oyalanıyorlar. Maneviyat mı? Zaten namazlarını kılıyorlar, oruçlarını tutuyorlar, ara sıra üç beş kuruş infak da yapıyorlar. Yukarıda bahsedilen hadiselere karşı sorumlulukları ve en büyük tepkileri ise kalpleriyle buğzetmek ve dilleriyle lanet okumak.

Düşmanın en büyük güç kaynaklarından biride ümmetin parçalanmış, bölük pörçük olmuş, tepkisizleşmiş, hissizleşmiş hal-i pür melalidir. Bugün ümmeti oluşturan cemaatler, cemiyetler vs. basit meseleler yüzünden birbirleriyle çekişip ayrılığa düşüyorlar. Böyle olunca da çözülüp yılgınlaşıyorlar. Bu ise düşmanın işine yarıyor. Bu hakikati Rabbimiz şöyle ifade ediyor: “Allah’a ve Resulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” Enfal 46.

Üstat M. Akif halimizi bakın ne kadar veciz bir şekilde özetliyor: “ his yok, hareket yok, acı yok… leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin”

Yeniden tevhidle, Kur’anla, İslam’la canlanarak ayağa kalkmalıyız. Rabbimizin sırtımıza yüklediği sorumluluk bilincini kuşanarak nefsimize ve neslimize sahip çıkmalıyız. Gençliğin elinden tutmalıyız. Ve bu yolda şehadet şerbetini içenlerin haykırışlarına kulak vermeliyiz.   “Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? (Şeyh Ahmet Yasin)

 

 

GRUBA KATIL