Aile Sempozyumu – Süleyman Arslantaş
Genel Gündem Son Sayımız Yazarlar

Aile Sempozyumu – Süleyman Arslantaş

17-18 Mayıs 2014’de Ankara’da gerçekleşen Sempozyum, Medeniyet Vakfı tarafından tertiplenmiştir. Doğrusu şimdiye kadar birçok sempozyum, konferans, panel izledim. Gerek tertip açısından ve gerekse tebliğlerin anlaşılabilirliği açısından bu kadar sade, anlaşılabilir, düzenli olanına pek rastlayamadım. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Anlatılan doğrularla amel etmeyi Allah cümlemize nasip etsin inşallah.

Açılış konuşmasının ardından başlayan birinci oturumda “semavi dinlerde aile” başlıklı bir sunum tebliğcinin gıyabında okundu. Doğrusu mukayeseli, ancak Hristiyanlık, Yahudilik ve İslâmi açıdan her üç kesimin de aileye yaklaşımlarında ortak paydalar öne çıkmakta. Tıpkı bugün her üç dinin mensuplarının aileyi negatif olarak ele almalarının ortak payda oluşturduğu gibi! İkinci sunum kendisini ilk kez gördüğüm ve tevazuu boyutu önde olan Prof. Ahmet Taşgın’ın “Kur’an’da Aileyi Oluşturan Arka Plan” başlıklı sunumu oldu. Aileye ilişkin temel Kur’an’î paradigmaların öne çıktığı sunum, sanıyorum Sayın Taşgın’ın tebliği bütünüyle okunursa önemli ipuçları elde ederiz. M. Beşir Eryarsoy ve Faruk Beşer Hocalarımız her zamanki gibi açık, anlaşılabilir, net mesajlarla aklımızı ve gönlümüzü doyurdular.

 

Birinci günün ikinci oturumu Prof. Orhan Çeker Hoca’nın; “İslâm Hukukunda Kadın Hakları” sunumuyla başladı. Orhan Hoca’nın önemli vurguları vardı. Bilhassa günümüzde kadın hakları konusunda feminist yaklaşımların neredeyse her şeyi alt-üst ettiğini vurguladığı konuşmasında dikkat çeken önemli cümlelerden birisi, “Kadının da boşanma hakkı vardır. Hakem Heyeti’nin vereceği kararla da boşanma gerçekleşebilir.” Bir diğer cümle, “Şahitliğin faziletle ilgisi yok. Şahitliğin yarım olması, faziletin yarım olması anlamına gelmez.” Boşanmada artışın, çokluğun nedeninin feminist kültür ve yaklaşımlar olduğunu vurgulayan Hoca, “Feminist kültürde kadın, erkeği rakip olarak görüyor. Bu konuda da İslâm’a dönülmeli ve evlilik okulları açılmalıdır. Ve bu okullardan mezun olmayanlara evlilik yasaklanmalıdır” gibi çarpıcı cümle ve tespitlerini sürdüren Sayın Çeker’e oturum başkanlığını yapan Prof. Hamdi Döndüren Hoca da değerlendirme cümleleri ile katkıda bulundu.

 

İşte onlardan birisi; Bakara Suresi 241. ayeti ele alarak ki ayet: “Boşanan kadınlar lehine ma’ruf bir şekilde faydalanma hakkı vardır. Bu, takva sahiplerine borçtur.” Hoca, ma’ruf ölçüler içerisinde kadının hakkı vardır. Yirmi yıllık bir kadın boşandığında sadece nafaka ile kapı dışarı mı edilecek? Ma’ruf kelimesi güncellenmelidir.

 

İkinci oturumun ikinci konuşmacısı Doç. Dr. Mustafa Tekin Hoca idi. “İslâm’da ve Günümüzde Kadın” konulu sunumunda çarpıcı ifadeler yer aldı. Bunlardan bazıları: “Batı’da insana nasıl bakılıyor?” sorusunu soran Tekin, cevap olarak: “Batı dünyasında insanı Rabliğe götüren uç bir konum vardır. İslâm’da insan tanımında tek bir insan vardır. Boyutları ve tercihlerinde insan farklılaşıyor. Beden memnuniyetsizliği. Evet, günümüzde kadın ve erkeğin bedenlerinden memnuniyetsizliği var. Bunun telafisi için yoğunlaşan işyerleri adeta yaygınlaşmıştır. İslâm’ın kadın ve erkeğe ilişkin dilini kaybettik. Oysa İslâm kadın ve erkeğin birbirinin velisi olduğunu vurgular. Kadın ve erkek birbirinin rakibi değil birbirlerini tamamlayan birer esastır. Bir diğer husus; aileyi perişan eden ekonomik özgürlük istekleri ve bağımsızlık tutkularıdır. Her konuda olduğu gibi yapmamız gereken şey yeniden aidiyetimize ilişkin dili yakalamaktır. Feminizmin dili ile kadın ve erkeğe yaklaşılmaz. Batılı feminist dilinden uzaklaşmak gerekir.” Sayın Tekin’in tebliği, bu çarpıcı tespitlerle sona erdi.

 

Üçüncü konuşmacı Prof. M. Mahfuz Söylemez Hoca idi. Doğrusu asr-ı saadet ve Hz. Peygamber’in (a.s.) hayatına ilişkin arı-duru anlayış ve yaklaşımı ile gönülleri hoşnut eden Sayın Söylemez, İslâm’dan önce kadın ve onun yerini belirttikten sonra ki özellikle sosyal açıdan kız çocuklarına reva görülen muamelenin arka planına ilişkin çarpıcı tespitler var idi. Kız çocuklarının öldürülmelerinde ekonomi ve güvenlik gibi nedenlerin öne çıktığını ifade etti dersem herhalde cahiliye Araplarının yaklaşımları netleşmiş olur. İslâm’da aile ve kadın konusunda ise Hz. Peygamber’in (a.s.) annenin önemini belirten hadisinden bahsettiler. Sahabelerden birisi Rasulullah’a; “Rasululllah (a.s.), kime hizmet edeyim?” sorusunu Hz. Peygamber (a.s.), “Annen, annen, annen” diye cevap verdiğini ifade ettiler. Günümüzde huzurevleri, yaşlı bakım evleri konusunda ciddi uyarılarda bulundu. Günümüzde kadın ve erkeğe psikolojik şiddet uygulandığını ifade ederken şu soruyu sormayı da ihmal etmedi: “Erkeğin fiziki şiddetinin arka planında kadının psikolojik işkencesi yok mu? İslâm Allah’ı (C.C.) merkeze yerleştirdi. Rab ve ilah olarak ancak O’na ibadeti ve O’nun emrine uymayı emretti.”

 

İkinci oturumun son konuşmacısı Bekir Sağlam Hoca oldu. Bekir Hoca “ailede huzur nasıl olur?” sorusu ile başladığı konuşmasını; öncelikle huzurlu bir aile için birinci şık “anlamak, anlamak, anlamak” olarak özetlerken “Evlilikte tesadüf yok. Kalpleri ısındıran Allah’tır. Konuşabilen aile olmak, ailede konuşmak. Aile bireyleri birbirleriyle ne kadar çok kaliteli şeyler konuşursa o aile huzurlu olur. Telefon, tv, internet vb. bunlar bir kuşatma ve bunlar huzurlu bir ailenin huzurunun önündeki engellerdir.” Özetle Bekir Hoca’nın konuşması pratik, uygulanabilir, hayatın içinden bir konuşma oldu.

 

Üçüncü oturumdaki konuşmacılar da yine güncel aile sorunlarına eğildiler. Prof. Abdullah Özbek “Çalışan Kadın ve Aile” başlıklı sunumunda: “çalışan kadının çalışmasının bütünün içerisinde yer edeceğini” ifade ettiler. Yine kadının eğitiminden çok erkeğin eğitimine önem verilmesinin altını çizdiler. Doğrusu Sayın Özbek’in bu cümleden muradını yeterince anlamadığımı itiraf etmeliyim.

 

“Kentleşmenin Aile Üzerindeki Etkileri” başlıklı bir sunum yapan Prof. Celaleddin Vatandaş sorgulayıcı bir sunum ortaya koydu. Ve isabetli de oldu, mesela Batının kadına yaklaşımını ifade ederken: “Kadına değer veriyorum derken, kadının değerini bedenine indirgeyen Batı, kadının insanî değerlerini sorgulayacak kadar kadını istismar etmektedir.” Ve yine camii ile ilgili olarak: “caminin kent yaşamındaki yeri, modern kültürle birlikte yerle bir edildi. Bugün birey kente gelirken sosyal bağlarından ve ahlakî ilkelerinden neredeyse soyutlanarak geliyor. Sosyal, ekonomik, kültürel değerlerini terk ederek geliyor. Ve tabi birey ve hatta onun da ötesinde geldiği kentte atomize oluyor. Kent yaşamındaki kira, ulaşım, iletişim, masraflar beraberinde sosyal değişimi de getirdi. Ve bu çalışma ihtiyacı kadının da çocuğun da istismarına zemin hazırladı. Bireyin kente gelmesiyle onun hareketlerini, ihtiyaçlarını belirli bir eğitim süresinde normalize eden mekanizmaların olmayışı bugün bizleri çok farklı bir kent dokusuyla yüz yüze getirdi. Bizler gövdelerimizi kente taşırken, ruhumuz, aidiyetimiz kırsalda kalıyor. Şehirleşme ve konut politikası ise bunu tetikleyen en önemli nedendir. Örneğin TOKİ konutları insan dokusunu bitiren unsurlardır.”

 

Gerçekten de kırsaldan kente göçüşün artıları-eksileri toplumumuzda yeterince tartışılmıyor. Sayın Vatandaş’ın sunumu belki tartışmamıza vesile olabilir…

 

Dr. Necdet Subaşı; “Ailenin Dönüşümü ve Yeni Bağlar” başlıklı tebliğinde: bugünkü yaşam koşulları ile dünün yaşam koşullarını mukayese etti. Mesela: “Dünkü gelin mi, bugünkü gelin mi mutlu? Geleneksel aile yapısı özenilecek bir yapı mı? Bugün evimizde uyguladığımız müfredatla nasıl bir aile ve eğitim amaçlanıyor? Keza: “ataerkil aile yapısının boşanmaya etkisi” ifadesiyle dünün ve bugünün boşanma, mutluluk vb. konularda düşünmeyi düşündürttü diyebilirim..

 

İzninizle yazımın bundan sonraki kısmını özet olarak vermek ve aldığım notları isim belirtmeden sıralamak istiyorum.

Feminizme göre kadının hakları vardır, sorumluluğu yoktur.

Feminizme göre erkek sürekli kadının haklarını yiyen bir varlıktır.

İslâm’da mülkiyet ayrımı esastır. Şimdi ise çağdaşlar mülkiyet ortaklığını getirmişlerdir. (Medeni Kanun’daki değişiklikle S.A)

Kadın nafakasını kocasından alır. Kadının sorumluluğu yoktur.

Kadının zekât konusunda havac-i asliyesi diye bir sorumluluğu yoktur. Bu tamamen erkeği ilgilendirir. Keza evin teşrifi erkeğe aittir.

Mehir kadının kazandığı en helâl kazançtır. Ve bunun tasarrufu kendine aittir.

Miras: “Hakkın kadar sorumluluk ya da sorumluluğun kadar mal vermeyi esas alır. Kadının mirasta erkeğin olduğunun yarısını alır.” hükmü yanlış anlaşılmaktadır.

Kadının çalışma zorunluluğu yoktur.

“Kadının çocuğunu emzirme zorunluluğu yoktur.” sözü yalandır. Bu Batıya karşı savunma refleksi ile söylenmiş bir sözdür. Diyaneten kadın çocuğunu emzirmek zorundadır.

Ailenin çözülmesi tesettürlü kadının modernizm içerisinde aidiyet kaybıdır.

Kadının erkeğe, erkeğin kadına hitabı, eskiden aileyi kuşatan bir hitab iken şimdi “ben merkezli” bir hitab oldu.

Müslüman kadın eşitlikçi ideolojiyi terk etmek mecburiyetindedir.

Evlerimiz otele dönüşüyor.

Yeniden evlerimize dönelim.

İlk 6 yaş çocuğun gelişimi için çok önemli. Anne, baba baskısı çocuğun kişilik gelişmesini engeller. Yaş ilerledikçe çocuklara yapılan yardım azaltılmalıdır.

Anne-baba olarak doğulmaz, anne-baba olunur.

Korkutarak eğitmekten vazgeçilmelidir.

Çocuğun eğitiminde anne-baba uyum içerisinde olmalı ve birbirlerine saygılı davranmalıdırlar. Tartışmak, hakaret birbirlerini aşağılamak gibi davranışlardan şiddetle kaçınmalıdırlar. Keza kıyaslamaktan da şiddetle uzak durulmalıdır.

Sahabe içerisinde 220 Abdullah vardı. Bunlardan Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Mesud, Abdullah bin Zübeyr’in çocuklukları Hz. Peygamber’in (a.s.) evinde geçmiştir.

Evlilik kariyere kurban edilemeyecek kadar önemlidir.

Eskiden aile büyükleri çocukların çokluğuna rağmen onlara hâkimdi. Bugün ise tek çocuk aileyi esir almaktadır. Müslüman bir aile, çocuk sayısı çok olan bir ailedir.

Her çocuk kendi rızkını beraberinde getirir. Bu anlayışa yeniden dönmek gerekir.

Boşanmanın sebepleri altı sınıf olarak ifade edilebilir:

a)    Eşler arası uyumsuzluk,

b)    Ailede liderlik kavramının kaldırılması,

c)    Yanlış davranışlar (aldatma gibi),

d)    Diziler içerisinde homo-piç, nikâh dışı ilişkiler içeren film ve diziler boşanmaya teşvik etmektedir,

e)    Şiddet,

f)     Şehir yaşantısı ve uyumsuzluk, evliliğin idealize edilmesi gibi nedenler.

Son oturum olan ve bayanların katılımı ile gerçekleşen oturuma katılamadığım için onlardan alıntı yapamadım. Ancak Sempozyum takip edebildiğim kadarıyla fevkalade başarılı geçti. Tertip heyetine, katılımcılara ve izleyenlere tekrar dört çocuk, dokuz torun sahibi bir aile reisi olarak teşekkür ediyorum. 1.6.2014

 

GRUBA KATIL