Abid Olunmadan Abide Şahsiyet Oluşmaz
Arşiv Genel Yazarlar

Abid Olunmadan Abide Şahsiyet Oluşmaz

Hamd, sena, teşekkür âlemlerin rabbi olan yüce Allah’a; salat ve selam da biricik örneğimiz, rehberimiz, önderimiz, öğretmenimiz olan Hz. Muhammed’edir.

“De ki şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir.” (Enam, 162).

Kapitalist, materyalist hatta emperyalist bir dünyada anlam ve yaşam kavgası vermektedir insan.  Zihinler günbegün değişmekte, kişiler değişmekte, insanlar değişmekte, şartlar değişmekte, değişim bile değişmektedir. İnsan, kendine bir yol çizebilmenin derdinde olmaktan ziyade, başkaları tarafından oluşturulmuş, sınırları, düzeni belli belirsiz bir dünyada hareket etmeye çalışmaktadır. Yani özgür iradesini kullanamadığı garip anlayışlar, inanışlar, düşünceler, söylemler, eylemler…

İnsanları ayakta ve zinde tutan, inançlarıdır. Hasta bir insan, iyileşeceği ve sağlıklı hâline kavuşacağı inancıyla doludur ve kendini canlı tutan, bu inancıdır. Gurbetteki bir insan: sevdiklerine, memleketine döneceği inancıyla doludur ve bu umutla hayata bağlanır. Öğrenciler, sınavlara hazırlanırlar ve bir gün bu çalışmalarıyla iyi bir geleceğe, iyi bir sonuca ulaşacaklarının inancını taşırlar. Onları diri tutan bu düşünceleri, inançlarıdır. Anne ve baba adayı olanlar; dokuz ay boyunca evlerine renk, şenlik ve farklılık katacak kendilerine yeni bir dünya, yeni bir insan, yeni bir umut olacak yavrularının hayaliyle, heyecanıyla, umuduyla ve tatlılığıyla yaşarlar. Ve daha birçok kişiye, birçok olaya dair benzer örnek sunabiliriz.

Peki, gelinen bu garip çağda, insanlar kendilerini ne ile doyururlar, ruhlarını diri tutan hayat bağları nelerdir? Neden bütün haberlerde; kazalar, cinayetler, boşanmalar, kavgalar, savaşlar, ölümler, katliamlar vb. sunulur ya da öne çıkar? Birçok sebep sunulabilir veya birçok cevap verilebilir bu sorulara. Ama aklıselim olan her kişi için, derin düşünenler için, bu debdebelerin, karışıklıkların, olmazların, aymazlıkların, düşüşlerin, kalitesizliklerin, yersizliklerin, insansızlıkların, insafsızlıkların sebebi insanların İslamsızlıklarıdır. Nasıl ki cihan devleti Osmanlı hanedanı ya da devlet erki maneviyattan, Allah’tan uzaklaşmaya; maneviyata, yaratana karşı olan hassasiyetlerinde paslanmalar ve pörsümeler zuhur etmeye başladığı anlarda gerilemeye ve çökmeye başladıysa işte aynı şekilde, insanlar da maneviyatlarından, asli değerlerinden, fıtratlarının kabul edip ön gördüğü yaşam tarzından el etek çekmeleri dolayısıyla yukarıda saydığımız nasipsizliklere duçar olmuşlardır. Yine bu bağlamda, örnekler çoğaltılabilir.

Evet, iyi bir tercih ve teslimiyetle kabul gören hayatı kapsayan, ömrü bereketlendiren, yaşamı yaşam yapan, diri olmanın remzi, damarların atışını bir çeteleye bağlayan aziz dinimiz İslam, bağlılarını güzelliklerin doruğuna çıkarır. Bu, kalbi rahatlatan, zihni durulaştıran ve gönle rahmet yağdıran ibadetlerle, itaatlerle olur. Günde beş kez, zaman temizlenir abdestlerle ve namazlarla.

Kişi, sevgiyle adım atar yeryüzüne. İşte bu sevginin doruk noktası başını bağladığı, varlığı yere eğdiği ve bu eğme hâlinin yoğunluğunca huzur bulduğu, kendine geldiği nokta, ibadetleridir. Yani yüceler yücesi bir gücün, bir varlığın hayatı kuşattığını, ördüğünü, hayatlar içerisinden en güzel ve değerli hayatı kendisine bahşettiğini fark etmesi… Kendi kendine yetersizliğin, yüce olana yakınlaşıldığı müddetçe anlam ve değer bulmanın, ona muhtaç olmanın, vakitleri ona göre ayarlamanın en ulvi paye olduğunun bilinci, muhabbeti, derdi ve sevinci, anlamlara sığmaz bir anlam ve tanım taşır bağrında.

Her daim gözetildiğinin, ömrünün her karesinin kayda alındığının bilinci, insanları daha doğru, daha düzenli, daha dikkatli, daha faydalı ve daha kurtarıcı işlere, uğraşlara, gayretlere yönlendirir. Oruç, kalkandır mesela. Hiçbir insan müeyyidesi ile oruç tutulmaz, tutulmamalıdır da. Oruç, kişinin özgür iradesi, kabulü, içtenliği ve inancıyla kuşandığı bir ibadettir.

Kurban mesela… Hayatı, varlığı ve sorguyu yaratana daha yakın durmak, onun çizdiği çerçeveler, değerler, sistemler sadedince yol almaya sevk olunmanın vesileleridir.

Sonra, güzel ve doğru sözlü olmak… Hem insanları hem de yaratanı memnun edecek bir davranıştır; sözlerin en güzelini söylemek ve yalana bulaşmamak, harbi olmak…

Eli açık olmak vardır bir de. Yalnızca kendisi için yaşamayı unutturan bir eylemdir sadaka, zekât, infak… Ne kadar verirse insan, o kadar kendine gelir, o kadar kendi olur, o kadar huzur bulur, o kadar sağlamlaşır, samimiyet, bağlılık, sebat depolar inancına…

Kardeşlikleriyle hayata anlam katar inananlar. Tüm bu sayılanlar, ibadet ve yakınlaşma bilinciyle yapılır ve faillerine kazanç getirir. Hiçbir hesabın eksik görülmeyeceği bir güne hazırlıktır, ciddi bir hazır kıta oluştur, tüm bu yapılanlar.

İşte bunalımların, ahlaki çöküşlerin, boşvermelerin, sadece kendi için yaşama anlayışlarının olabildiğince kol gezdiği, boy gösterdiği şu zaman diliminde, insanı; kuşatıcı, kurtarıcı vasıflar, ameller ve uğraşlar, bunlardır.

Hesap bilinciyle yaşamayı öğrenmelidir insan ve bunu öğretmelidir tüm çevresine, ulaşabildiklerine, uğraşabildiklerine ki hem kendi kurtulsun hem de tüm tanıyıp bildikleri. Eksik, kusurlu ve kısıtlı olduğunun farkında olarak yaşayan insanlar, yüce olana ve onun yüce hükümlerine sımsıkı sarılmaktan başka çıkar yol bulamazlar, bulmamalıdırlar. Bencillikten ve “ben” için yaşamaktan çıkmak, kâra adım atmaktır. Ümmet olmak, vahdeti yaşamak, “ben”den “biz”e yol almak suretiyle gerçekleşir. Kârın asıl adı budur, asıl tadı buradadır.

İbadetler; hayatımızın süsüdür, kir pas bırakmaz, solmaz, pörsümez özelliktedir. Tadı, daima damakta kalır ve gün içerisinde onlarla yenilene yenilene hayat dantelası örülür. İç ve dış düşmanlarımız olarak bizi rahat bırakmayan, kalplerimizi ve ayaklarımızı kaydırmaya ant içmiş nefis ve şeytana karşı koruyucu kalkandır ibadetlerimiz. Abid olan kazanır, abide arkadaş olan kazanır, abid olunmadan abide şahsiyet oluşmaz. Ne mutlu bunda muvaffak olanlara!

Ebu Süfyan Sahr İbn-i Harp (ra), Bizans kralı Herakliyus ile aralarında geçen uzun konuşmayı naklederken şöyle dedi: “Herakliyus, o (peygamber olduğunu söyleyen) adam size neleri emrediyor, diye sordu. Ben de sadece Allah’a kulluk ediniz, ona hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terk ediniz, diyor ve bize  namaz kılmayı, sözde ve işte doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor, dedim.” (Buhari, Bed’u’l-Vahy 6, Salat 1, Sadakat 28; Müslim, Cihat 74).

Rabbimiz, cümlemizi hakkıyla imanın lezzetine varan, ibadetlerine sımsıkı sarılan, kulluğunun bilinciyle hayata ciddiyetle tutunan ve yalnızca kendi rızasını gözeten salih kullarının safında kılsın. Amin.

Fatih PALA

fatihpalafatih@gmail.com

 

GRUBA KATIL