Biz Müslüman mıyız?
Gündem Son Sayımız Yazarlar

Biz Müslüman mıyız?

Yazının başlığı, 4 Nisan 2014 tarihinde Rabbine doğru yol alan Muhammed Kutup’un aynı isimli kitabından mülhemdir. (Yeri gelmişken, Rabbimizden tekrar tekrar rahmet diliyoruz bu âlim adamımıza.) Tabi bizim burada bahsedeceğimiz konu bu kitap olmayacaktır. Özeleştiri mahiyeti taşıyacak olan bu yazımız, biraz zülfiyare dokunabilir. Dokunması da iyi olur esasen. Zaten dokunulmadığı için, es geçildiği, önemsenilmeyip dikkat verilmediği için vuku buluyor ya birçok şey.

 

Kayseri’de ve memleketin başka vilayetlerinde yaşayan insanlar olarak bir şekilde hemen hemen hepimiz “Ankara’nın bağları da büklüm büklüm yolları/Ne zaman sarhoş oldun da kaldıramıyon kolları.” nakarat sözlerinin geçtiği ve haram eylemlerin hâkim olduğu -şarkı demeye dilim varmıyor; ama başka tanımı yok- şarkıyı duymuşuzdur. Genelde düğünlerde söylenerek çalınıp oynanan bir şarkı bu. Hasbelkader şahit oluyoruz bunlara; yoksa bizzat bu tür düğün merasimlerinden uzak durmayı inancımızın gereği olarak görüyoruz ve görmemiz de gerekir. Bu denli iğrenç sözlerin geçtiği daha nice şarkılar var ki, bunları anmak bile bizim için ar vesilesidir.

 

Düğün-dernek denip bu tür şarkı-türkülerle bir şeyler sergileniyor evet; ama bu tür fuhşi ve harami sözlerin öbek öbek sergilendiği şarkı-türkü adındaki bu kepazelikler, gençlerimizin kulaklarından düşmeyen kulaklıklarından, tâ kulaklarının içinden zihinlerine, beyinlerine ve yüreklerine işler hale gelmektedir. “Alt tarafı şarkı canım, ne olacak sanki?” diyerek meseleye duyarsız ve umarsız kalmak demek, gençlerimizin-çocuklarımızın bulanık ve zehirli zihinlerle, bulanık ve zehirli bir geleceğe doğru adımlanmalarına göz yummak demektir. Sanırım böylesi şerli bir geleceği, hiçbir ebeveyn görmek istemez; istememekle birlikte de buna asla katlanamazlar.

 

Bizler Müslümanlar olarak dualarımızda, Rabbimizden hep hayır dileriz, hayrı temenni ederiz. Aynı zamanda nesillerimizin de hayır sözler ve hayır işler üzerinde olarak hareket etmelerini isteriz. Bunlar, yalnızca dilek ve temenniden öteye geçmeyecekse -ki genel tabloda geçmediğini görüyoruz- bizim için cennet vesilesi olacak diye düşlediğimiz canımızdan birer can olan evlatlarımızı/gençlerimizi küfre, şirke, fuhşa, ahlaksızlığa teslim etmemiz affedilecek bir durum değildir. Yalnızca kendimizin iyi olması, yalnızca kendimizin ibadetlerimizi yerine getirmemiz yetmez, yeterli gelmez. Ya nesillerimiz? Ya evlatlarımız? Ya meyvelerimiz? Geleceğe çürük ve küflü meyve bırakmayı kim arzular? Bilmez miyiz ki, salih ve saliha evlat yetiştirmemiz, bizler için, Müslüman toplumlar için kapanmayan hayır kapısıdır. Onların yapacakları bütün iyi, hayırlı işler bize de dokunacaktır. Onların alacakları her hayır dua, bize de varacaktır.

 

İşte tüm bu kaygılı ifadelerimizle birlikte ‘Biz Müslüman mıyız?’ diye sormamızın sebebi, Müslümanca tavırlar sergileyemememizden geliyor. Doğarken fıtrat üzere, yani tertemiz ve berrak bir din olan İslam üzere dünyaya gönderilen biz insanlar, aynı temizliği son nefesimize kadar korumakla ve taşımakla yükümlüyüz. “Dünyaya bir kere geliyoruz, gönlümüzce yaşayalım” bedbahtlığına düşemeyiz. Düşenleri uyarmak bizim vazifemizdir. “Başkasından bana ne!” diyemez bir Müslüman, bir Muhammed Rasulullah’ın ümmetiyim diyen birey.

 

Bizler okuduklarımızla, yazdıklarımızla, söylediklerimizle ve yazının başında da üzerinde durduğumuz gibi “dinlediklerimizle” Müslümanız ve bunların tümünden hesaba çekileceğiz. Onun için “Şarkıdan ne olur?” dememeli ve bir Müslüman ve bir Müslüman evladı tertemiz olarak yaratılan kulaklarından asla ve asla yüce Rabbimizin razı olmayacağı çirkin ve çirkef sözleri geçirmemelidir.

GRUBA KATIL