Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a, salat ve selam nebilerin sonuncusu ve resullerin efendisi Hz. Muhammed’e, onun ehl-i beytine, bütün ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilikte onlara uyanlara olsun.
Zayıflayan, sönmek üzere olan ruhlarımızı oruç ile canlandıran Rabbim, iman eden asil ruhları, kendisiyle irtibatı güçlü kılmayı, oruç ibadeti ile murat etmiştir.
Aç kalmanın ne tür bir faydası olur ki insana? Sabahtan akşama kadar aç kalmak, nasıl olur da ibadet şekline dönüşür? Allah bir şeyi farz kılmış ise bilelim ki onda mutlaka hem dünyevi hem de uhrevi fayda vardır.
Farklı inançlarda, belli bir süre aç kalmanın ibadet olarak görüldüğünü ya da metafizik bazı faydalarının olduğuna inanıldığını biliyoruz. Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerde, ruhani ve bedeni arınma, tanrıya yaklaşma amacı vardır. Budizm gibi inançlarda ise bu bir ibadet değil, zihni ve bedeni disipline etme yöntemidir.
Müslüman için bu kadar mühim bir ibadetin; doğru bir şekilde, Allah ile bağlantı kurularak gerçekleştirilmesi gerekir. Niyet, yalnızca ve yalnızca Allah için olmalıdır. Aksi takdirde kişi, sadece aç ve susuz kalmaktan başka bir şey yapmamış olur ve büyük bir ziyana uğrar.
Oruç, ümmet-i Muhammed’e hicretin 2. yılında farz kılındı: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 183).
Allah, kendisine iman edenleri, şeytana ve nefsine karşı oruçla korumuştur. Yaratıcı, yarattığını en iyi bildiği için, ona bu savunma mekanizmasını vermiştir. “Umulur ki sakınırsınız.” Yani tutacağınız oruçlar sizi fuhşiyattan, kul hakkı yemekten, zalimlikten, tembellikten kısacası hayvani bütün şeylerden sakındırsın, diye umuyorum.
Din anlaşılmadan oruç anlaşılır mı? Bozuk bir akideyle, sapık fikirlerle harabeye dönmüş bir kalple orucun hakkı verilebilir mi? İman edenin önce sağlam bir akideye sahip olması gerekir. Çünkü mana kavranılmadan fiiliyatın pek bir değeri olmaz. Hangi ibadetten bahsedersek bahsedelim, yüzümüzü daima akideye çevirmek zorundayız.
Laiklik, sosyalizm, komünizm gibi beşeri ideolojilerin yılmaz savunucusu olup zombileşen birinin tuttuğu oruç -böyle birinin oruç tutma olasılığı düşüktür, diyelim ki tuttu-yerini bulmuş, amacına ulaşmış olur mu?
Bidat bataklığına batmış, neredeyse her güne bir bidat çıkaran bir zihniyetin tuttuğu orucun, Allah katındaki kıymeti nedir?
Yerin ve göğün sahibinin malikliğini reddedip kanun koyuculuk oynayan şarlatanların orucu, Allah’a yükselir mi?
Senenin 11 ayı boyunca her türlü pisliğe bulaşıp ramazan ayında “mümin” rolüne giren bedbaht, nasipsiz fasıkların orucu ne hâldedir acaba?
Önce tevhidi anlamadan, Allah’ın bizden nasıl bir Müslümanlık istediğini kavramadan ve hayatımıza geçirmeden ibadetlerimiz eksik olur. Hakikat budur! Anlamadığınız dinin size sunduğu şeylerde kusur arar ve kusurlu olursunuz.
Elbette ki oruç, iman eden bazıları için bir başlangıç olabilir, yani bir fırsat sunabilir. Ancak istisnalar ve sosyolojik gerçeklik, kaideyi bozmuyor. Oruç, müminlerin arınma ibadetidir. Senenin 11 ayı boyunca hiç yıkanmayan ya da kısmen yıkanma fırsatı bulan birinin, bir ay boyunca her gün yıkandığını düşünün. Bu, muazzam bir şey! Allah’ım! Sen ne kadar merhametlisin! Sen, kullarının cennete girmesini ne kadar istiyorsun! Sana karşı mahcubuz. Bizi affet! Oruç, sadece Allah için tutulduğunda fayda sağlar, aksi takdirde susuz ve aç kalmaktan başka bir şey olmaz.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor: “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari).
İnanarak ve daha çok para kazanacağımızı umarak köle gibi çalıştığımız bu dünya hayatında, gelin biz müminler, inanarak ve sevabını Allah’tan umarak ramazandan tertemiz çıkmış olalım. Öyle bir ibadet ki oruç, bedeni aç bırakıyor, ruhu doyuruyor, cehenneme giden yolu kapatıp cennet kapılarını açıyor. Namaz, zekât, hac ibadetlerini hatta cihat amelini kendin için yapıyorsun ama oruç, sadece ve sadece Allah içindir. Onun için aç kalıyor, vaktini onu zikrederek geçiriyor, Ona derin bir saygı içerisine giriyorsun. Ne muazzam bir ibadet!
Allah resulü, kutsi bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir ancak oruç müstesna. O, benim içindir ve onun mükâfatını ben vereceğim.” (Buhari) “Onun mükâfatını ben vereceğim.” Suphanallah! Meleklerin bile bilmediği oruç amelinin karşılığını, mahşer günü Rabbimizin huzuruna çıktığımızda sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz, mülkün maliki, tuttuğumuz orucun karşılığını kat kat verecektir.
Tarlada sıcağın altında, yerin altındaki madenlerde en zor şartlarda çalışıp aynı zamanda orucunu hakkıyla tutan ile sabahtan akşama kadar ağzında küfür eksik olmayan, kul hakkını yiyen, gıybetçi ve kovucuların orucu Allah katında bir olabilir mi?
İbadetlerimizin Rabb’e ulaşması için gayret etmeli ve sağlam bir akideyle güçlü bir köprü oluşturmalıyız. Amellerin kabulü, sağlam bir akideye ve ihlasa bağlıdır. İşte o zaman ruhumuzun özgürlüğünü hissederiz. Dünya ile ilgili hiçbir kaygısı olmayan, günü ve yılları tevekkül ile geçiren, başına gelen bela ve musibetleri hamd ile karşılayan, aşırı doymuş bir ruhun sahibi oluruz.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Oruç, kalkandır. Oruçlu, kötü söz söylemesin, cahillik yapmasın. Eğer biri ona sataşırsa veya kavga ederse ‘Ben oruçluyum.’ desin.” (Buhari). Bu hadis, orucun koruyucu ve ıslah edici olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Oruç, eğiticidir ve üstün meziyetler kazandıran bir ibadettir. Nefsi kontrol altına alma, öfkeyi bastırma ve karşı tarafın saldırısını bertaraf etme gücü verir. Bir ay boyunca bu oruç kalkanını hakkıyla kuşandığımızı düşünelim, işte bu yüzden günahların affedileceği müjdesi veriliyor.
Ne zaman sona ereceğini bilmediğimiz hayatımızı, oruç ile süslemeliyiz. Sadece ramazan orucu değil, belirli günlerde tutulan oruçlar da vardır: Pazartesi ve perşembe oruçları, şevval ayında 6 gün orucu, zilhiccenin ilk 9 günü, muharrem ayının 9 ve 10. günleri (aşura günü), eyyam-ı biyd (Her ayın 13, 14 ve 15. günleri)…
Allah’ın bize lütfettiği ve ecrini kendisinden başka kimsenin bilmediği bu ameli, ruhumuzun bir parçası hâline getirmeliyiz.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Cennette ‘Reyyan’ adlı bir kapı vardır. Kıyamet günü oradan yalnızca oruçlular girecektir. Onlar girdikten sonra bu kapı kapanacak ve bir daha hiç kimse oradan giremeyecektir.” (Buhari). Oruç, o kadar değerli bir ibadettir ki cennete giriş için ona özel bir kapı vardır. Orucu hakkıyla, farz ve nafilelerle eda eden kişi, Allah’ın izniyle bu kapıdan girecektir. Allah için aç ve susuz bırakılan beden, Reyyan (suya doymuşluk) kapısından selam yurdunun sonsuz nimetlerine kavuşacaktır.
Oruç, bedeni aç bırakmanın, ruhu doyurmanın, nefsi terbiye etmenin ve maneviyatı sivriltmenin adıdır.
Rabbim, bütün Müslümanlara Reyyan kapısından girmeyi nasip etsin. Âmin!
Rüstem AYILMAZDIR