“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.”
Bakara : 154
Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz, bu, mutlak ve değişmez İlahi bir hakikattir. Allah’ın yazdığından başkası başımıza gelmeyeceği de bir başka değişmez hakikattir.
İslam’ın hükümlerinin yeryüzünde egemen kılınması da biz Müslümanlara Allah tarafından verilmiş bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek için mücadele etmek, bu yolda şehid düşmek kadar önemlidir. Çünkü Rabbimiz tarafından yeryüzünün imar edilmesi, İlahi adaletin yeryüzünde hâkim kılınması, fitnenin yeryüzünde yok edilmesi ve dinin bütünüyle Allah’a ait olması görevi asla ertelenmeyecek önemli ve kutsal bir görevdir. Zaten yaratılış amacımız olan kulluğun/ibadetin de anlamı budur.
Filistin toprakları, aslında bütünüyle Ortadoğu, halkı Müslüman olan ülkeler, insanlık dışı toplu katliamlara ve siyasi suikastlara 1948’den beri defalarca uğramıştır. Çok gerilere gitmeye gerek yok, daha dün 30 Temmuz akşamı Beyrut’ta gerçekleştirilen saldırı ve katliamın henüz dökülen kanları bile kurumadan insanlık dışı yeni bir katliam İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleştirilmiştir. Hamas lideri İsmail Heniye, üstelik Siyonist güçlerle savaş halinde olduğu iddia edilen belki de tek ülke İran’da katledilmiştir.
Ne yazık ki İran, birçok önemli komutanı, bilim adamı ve hatta C. Başkanı Reisi’nin bile katledildiği ama ciddi hiçbir adımın atılmadığı bir ülkedir. Sadece pişman edeceğiz, ağır bir yenilgiyle karşı karşıya bırakacağız türü açıklamalarla halka umut vermenin dışında hiçbir şey yapılmamıştır. Nitekim yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan da “İran İslam Cumhuriyeti; toprak bütünlüğünü ve şerefini savunacak, terörist işgalcileri korkakça eylemlerinden dolayı pişman edecektir” açıklamasını yapmıştır. Bu tür tehditleri Ocak 2020’de Kasım Süleymani, Aralık 2023’de Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Razi Musevi, Nisan 2024’de Şam Büyükelçiliğinde üst düzey iki general vb. katliam ve suikastlar esnasında ve sonrasında çokça duyduğumuz ama gereği yerine getirilmeyen açıklamalar olarak tozlu raflardaki yerini almıştır.
Aynı şekilde Mayıs 2024’de helikopter kazasında ölen -aslında öldürülen- C. Başkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan sonrasında da aynı tür cümleler kurulmuştu. Kaza nasıl oldu, arkasında kim/ler var unutuldu, daha doğrusu unutturuldu!
Dolayısıyla geçmişten beri işlenen her katliamdan sonra bu sondur, iki devletli çözüm, ateşkes, barış çokça gündeme getirilmiştir. Ama 1948’den beri katliamlar, suikastlar bitmediği gibi ateşkes, barış teraneleri de gündemden düşmüş değildir. Oysa Siyonist İsrail asla barış istemez, çünkü barış, Siyonist terör devletinin sonunu getirir.
Beyrut ve özellikle de İsmail Heniye katliamından işbirlikçi hain Arap ülke yöneticileri; kral Abdullah’tan, Sisi’ye; M. b. Selman’dan M. b. Zayid Nehyan’a kadar hepsi sorumludur ve elleri kanlıdır. Siyonist katiller ve küresel küfür güçler ne kadar sorumlu ise onlar da o kadar sorumludurlar.
Ayrıca öldürülen komutanlarının, siyasi liderlerinin sonrasında her defasında vuracağız, kıracağız, pişman edeceğiz diyen ama hiçbir şey yapmayan İran da Hizbullah da sorumludur.
Şimdi ise en çok tedbirlerin alındığı var sayılan bir tören için Tahran’da bulunduğu bir esnada İran’ın en çok tedbir aldığı düşünülen ya da alması gereken Tahran’da İsmail Heniye katledilmiştir. Üstelik tören binasına çok yakın -iddialara göre 130 metre uzaklıktaki- bir binada katledilmiştir İsmail Heniye!..
1 Nisan Şam’daki saldırıdan sonra 2 Nisan günü Hamaney “Gerekli karşılığı vereceğiz. Onları cezalandıracağız” demişti. İran’ın 13 Nisan’da, adresi belli danışıklı döğüş dedikleri tarzda Siyonistlere karşılık verme şekli eleştirildiğinde de Hamaney dahil İranlı yetkililer, “Bu iş şu an sonuçlandı sayılır. Eğer İsrail bir hata daha yaparsa İran’ın karşılığı daha ağır olacaktır. ABD bundan uzak durmalı” demişti.
Şimdiye kadar bu sözlerin gereği yapılmadı. Ama hiç olmazsa bu katliamdan dolayı İran’dan, İran’ın dini lideri Hamaney’den Siyonist düşmana hakkettiği “ağır bir karşılık” verilmesi bekleniyor. Hamaney, bu son olayla ilgili olarak “İsmail Heniye ülkemizde katledildi, intikamını almak da bize düşer” açıklamasını yapmıştır. Bu tür açıklamaları çok dinledik! İran’dan istenilen ve beklenilen, Siyonist katillere ister kendisi ister vekilleri kanalıyla ciddi, acıtıcı ve kritik bir hedefe yönelik bir karşılık vermesidir.
Eğer böyle bir karşılık vermezse İran’ın da vekillerinin de bölgede yüzüne bakacağı ve elini sıkacağı kendi mensupları da dahil hiç kimse bulamayacaktır. Ve bu alınlarına sürülmüş kara bir leke olarak kalacaktır.
Ancak kendi başkentlerinde Hamas liderini koruyamayanlar Siyonist İsrail’e ve destekçilerine karşı hiçbir şey yapamayacaklardır. Ama bilinmelidir ki korkunun ecele faydası yoktur. Siyonist katiller boş durmayacak yeni yeni suikastlar ve katliamlar için planlar yapacaklardır. Siyonistlerin bu planları sadece Filistinlileri ya da Araplara yönelik olmayacaktır. Adım adım herkese ve her ülkeye dokunacaklar ve o zaman da iş işten geçmiş olacaktır.
Ayrıca İran şimdi ve hemen gerekli adımları atmaz ve Siyonist İsrail’e kendisi ya da vekilleri kanalıyla hak ettiği bir karşılık vermezse, kendi sonunun başlangıcı olacaktır.
Aynı şekilde Nasrallah’ın sadece sözde kalan ve ciddi hiçbir yanı olmayan biz zaten Siyonistlerle savaş halindeyiz demesinin bir anlamı da yoktur. Merkezlerinde Hamas’ın liderlerinden Salih Aruri katledildiğinde benzer konuşmalarla geçiştirildi ve unutturuldu. Peki ya dün 30 Temmuz akşamı Genelkurmay Başkanı Hizbullah’ın ikinci adamı konumunda olan Fuad Şükrü’ye yönelik saldırıyı nasıl unutturacaklar! Eğer unuturlar ya da unutturmaya çalışırlarsa bilinsin ki Hizbullah’ın kendisi de unutulacaktır!..
Bu katliamlardan, ticaretiyle, limanlarından gönderilen petrol tankerleriyle, devam eden diplomatik ilişkileriyle, Siyonist İsrail’e istihbarat sağlayan Kürecik’e rağmen sadece tehditler savuran, Karabağ’a, Libya’ya nasıl girdikse oraya gireriz diyen Türkiye sorumlu değil mi? Karabağ’ı, Libya’yı ya da Siyonist İsrail’e girme tehdidini savurmadan önce limanlarını kapatması, siyasi, iktisadi ve askeri ikili bütün ilişkileri kesmesi, Kürecik’in kapılarına kilit vurması gerekmiyor mu? Bunları yapmayan Türkiye’nin Karabağ’ı ya da Libya’yı örnek vermesi sadece daha önce olduğu gibi lafta kalacaktır. Ama sorumluluktan asla kurtulamayacaktır.
Evet şehidler ölmez!
Şehidlik Rabbimiz nezdinde büyük bir makamdır, elbette bunlar doğrudur ve Rabbimizin emirleridir. Ama şehidlerin şehid ediliş amaçlarının gerçekleştirilmesi, geri kalanlara bir yük, bir mükellefiyet olarak miras kalmaktadır. Bunun gereğini halen yaşayanlar yerine getirmek zorundadırlar.
Dolayısıyla yapılması gereken iki şey var; biri susmak ve teslim olmak, diğeri ise topyekûn mücadele etmek!
Susmak, teslim olmak bırakın bir Müslüman’a, aklı başında olan vicdan sahibi hiçbir insana yakışmaz.
O halde yapılması gereken ise her hâlükârda ve her vesileyle mücadele etmektir. Vicdan sahibi ama özellikle de Müslümanların yaşadıkları her ülke, Siyonistlere ve destekçisi ülkelere dar edilmelidir! Şu ana kadar yapılan hiçbir eylem Siyonistlere geri adım attır(a)mamıştır. Bu düşünülmeli ve yeni neler yapılabilir üzerinde kafa yorulmalıdır. Dolayısıyla sadece eylemlerle yetinilmemelidir! Kendimizi kandırmayalım, karşımızda insanlıkla, insani değerlerle hiç ilgisi olmayan Siyonist katiller ve Gazze’de işlenen bunca katliama rağmen meclislerinde alkışlayan katiller güruhu bulunmaktadır. İnsanlıktan nasibi olmayan bu katiller güruhuna sözün, lafın hiçbir anlamı yoktur. Siyonistlerin ve küresel emperyal güçlerin anladığı tek şey güçtür. Güç kullanılmadan bu katiller güruhuna geri adım attırmak mümkün değildir.
Evet, şehidler ölmez!
Biz inanıyor ve ümid ediyoruz ki İsmail Heniye şehiddir. Rabbimizin onu şehidler kervanına katmasını ümid ve temenni ediyoruz.
Bizlere düşen ise, bu şehidin ve diğer şehidlerimizin dökülen kanlarıyla bu katiller güruhuna, işbirlikçi hain bölge ülke yöneticilerine gerekli dersi vermektir.
Biliyor ve inanıyoruz ki, “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir” (Tevbe, 9/51).