Sabah yedide işe gidiyoruz, akşam yedi gibi dönüyoruz, on iki saat dışarıdayız. Bu yorgunluğu atmak için yedi saat uyuyoruz, bir Pazar tatili için altı gün çalışıyoruz. Enerjimizi, fiziksel gücümüzü, aklımızı dünyalık için harcıyoruz. Nihayetinde bunları bırakıp, iki metre kareye rıza gösteriyoruz.
Kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Ben bu dünyaya ne için geldim? Yedi saat uyumak için mi geldim? Bir Pazar tatil yapmak için mi geldim? Dünyalık için bir ömür vermeye mi geldim? Ömrümü tükettiğim dünyalıkları evlatlarıma bırakmak için mi geldim? Benim maddiyat ve dünyalıktan başka gayem olmalı değil mi?
“Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık, onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık” (İsra 70). Ayetin de belirttiği gibi bu üstün ve şerefli yaratığın maddiyat ve dünyalıktan başka hedefleri, gayesi olmalı değil mi? Elbette olmalı, yaşama gayemiz, Allah (cc) rızasını kazanmak olmalıdır.
Bir benzetme yapacak olursak, Rabbimiz, bizleri bir Ferrari, bir Porsche olarak yarattı. Bu üstün arabanın vazifesi, katı atık toplama aracı olmamalı, nakliye aracı olmamalı, bu araç moloz taşımamalı. Böylesine üstün teknoloji, üstün özellik, üstün vasıfları olan bir aracın, sıradan, vasat işler için kullanılması uygun olmaz, üretim amacına aykırı kullanımı, uygun olmaz. Amaç dışı kullanım olur, böylesi bir durum araca zulüm olur.
“Meleklere, âdeme secde edin, dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler, yalnız iblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten kâfirlerden idi” (Bakara 34).
Meleklerin dahi secde ettiği üstün vasıflı yaratığın, yaşama gayesi, katı atık toplamak olmamalıdır. Moloz taşımak olmamalıdır, daha yüksek gayelerimizin olması gerektiğinin farkına varmamız gereklidir. İnsanoğlu, yaratılmışların üstünüdür ve bu üstün varlığın gayesi, biraz değerli maden biriktirmek, banka cüzdanında daha fazla sıfır olması veya birden fazla beton yığınına sahip olmak değildir. Ne toplarsak toplayalım nihayetinde bize verilen sadece iki metrekare toprak parçasıdır. O bile bazılarına nasip olmuyor.
İnsanoğlu, bir yolcudur; ruhlar âleminde başlayan yolculuğumuz, anne rahminde devam etti, sonra da şimdiki dünya âlemindeyiz. Yarın berzah âleminde olacağız, sonra da ahiret âlemine devam edeceğiz.
Yolculuğa çıkan birinin taşıması gereken sadece bir valizdir. Yolcu olanın fazla yük taşıması, onu yorar ve yavaşlatır. Yolcunun görevi, yola devam etmektir. Dünya âlemi sadece yoldaki bir moladır. Mola yerine ikamet edecekmiş gibi düzen kurulmaz, yolcunun taşıyamayacağı kadar yanına yük alması, villa, yazlık, lüks araba, onu yorar.
Müslümanın villası, yazlığı, lüks arabası olmasın, demiyorum. Müslümanın gayesi bunlar olmamalı, diyorum. Müslüman, bunları biriktirmek için yaşamamalı, diyorum. Müslümanın bunlar için yaşaması, yaşama gayesini unutup lüks aracı ile katı atık taşıması, moloz taşıması gibidir, diyorum.
Müslümanın asıl gayesi, Allah (cc) rızasını kazanmak için bu dünyada kulluk vazifesini yerine getirmek olmalıdır. İnsanın yaradılış amacı, budur. Bu amaca yönelik yaşam sürmeliyiz. Bizler, bu dünyada Rabbimize kulluk için yaratıldık.
Rabbimiz, yaratılış gayemizi yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 56) diye açıklamıştır. İnsanoğlunun yaratılış sebebi, Allah’a (cc) kulluk etmektir. Diyebilirsiniz ki hocam, dünyadan hiç zevk veya tat almayalım mı?
İnsanoğlunun durumu şuna benziyor: Üniversite sınavına girmiş bir öğrencinin, kendine verilen süre zarfında, bu kadar süre problem çözmek çok zor, ben biraz gözlerimi dinlendireyim, bir şeyler atıştırayım, daha vaktim var, nasıl olsa çözerim soruları, kendimi bu kadar yormayayım, demesine benzer.
Ne yazıktır, bu hataya ben de dâhil, hepimiz düşmekteyiz. Daha zamanımızın olduğu zannına kapılıyoruz. İnsanoğlunun ömrünün uzadığı, seksen küsura çıktığı söyleniyor. Ankara-Karşıyaka mezarlığının yaş ortalaması, otuz üç. Ben de seksen yaşıma daha çok var, avuntusu içindeyim. Ölenlerin yaş ortalamasının otuz üç olmasını, yaşayanların yaş ortalamasının seksen küsur olması denklemini, anlayabilmiş değilim.
Dünyamızda, insanlar bir buluş, bir icat yapıyorlar ve bunun patent hakkını alıyorlar. Bu ürün veya icadın kullanım hakları, icat eden kişiye aittir. Yani ürün hakkında yetkili ve tasarruf sahibi, patent hakkını elinde bulunduran kişidir.
Günümüzde Müslüman olduğunu söyleyen fakat İslam’ın kuralları ile yönetilmek istemeyen büyük bir çoğunluk var. Ayrıca deist düşünce, yaratıcı olduğunu kabul etmekte fakat yaratıcı, evreni yarattı ve günlük işlerle uğraşmayacak kadar büyük olduğu için, tahtına çekildi, istirahat etmektedir. Dünya işlerini bizlere bıraktı, demektedirler.
Basit bir buluşta bile icat sahibi hak talep ederken, yaratılmışlar içinde şan, şeref ve üstün kılınan insanoğlunun üzerinde, Rabbimizin patent hakkı veya yetki sahibi olmaması düşünülemez.
Üstün özellik ve kalitede üretilmiş, üzerinde emeğiniz olan arabanızı sokak ortasında bırakıp, ne olursa olsun ben ilgilenmiyorum, der misiniz? Özenerek yaptırdığınız villayı, ben ilgilenmiyorum, ne olursa olsun, der misiniz? Kimse bunu demez, Rabbim de bizleri başıboş bırakmaz, kendi halimize bırakmaz. Değeri olmayan şeyler, başıboş bırakılır. Değerli olanlar; kasalarda, güvenli mekânlarda, koruma altında tutulur.
Rabbimiz de bizleri başıboş bırakmayıp verimli çalışmamız için, ahiret azabından korunmamız için, kılavuzumuz Kur’an-ı Kerim’i de Peygamber Efendimiz aracılığı ile bizlere göndermiştir.
Nasıl ki bir araca uygun bakımları yapılmaz ise, uygun yağları konulmaz ise, uygun yakıt kullanılmaz ise, çabuk bozulur, verimsiz çalışır, kısa ömürlü olur; Rabbimiz de üstün kıldığı insanoğlunun verimli, uzun ömürlü, sağlıklı olması için kullanma kılavuzumuzu da bizlere göndermiştir.
Aracımıza fabrikanın uygun gördüğü yağları koymaz isek, benzinli aracımıza mazot koyar ve fabrika üretti ve bana bıraktı, artık onun yakıtına ben karar veririm, aracımın yağ değişimini istediğim zaman ve istediğim yağı kullanırım dersek, o araç kısa zamanda elimizde patlayacaktır.
Rabbimizin üstün özellikte yaratmış olduğu insanoğlunun, kullanım kılavuzu dışında, insan unsuru kurallarla yönetilmesi, idare edilmesi, üstün özelikli insanın kısa sürede bozulmasına neden olacaktır. Bu dünyada kısa sürede bozulmasından daha vahimi, ahiret hayatını, telafisi olmayan cehennem azabı ile sonuçlanması ile son bulacaktır.
İnsanoğlunun yaşama gayesi, dünyaya geliş gayemize uygun olarak, hayat sürmemizdir. Üstün yaratılmış bu varlığın, basit hedefleri, amaçları, olmamalı. Üstün yaratılmış bu varlığın, üstün, yüksek hedefleri olmalı. Dünyada mal biriktirmek, sonra bunları dünyada bırakıp gitmek gibi hedefler, yaratılış gayemize zulümdür.
Üstün yaratılmış bu varlığın, geçici mekân, mülk ve zamana meyletmeyip, Allah’ın (cc) rızasını kazanmak, ebedi âlemde bırakıp gitmeyeceği, kısa bir mola olmayan, nihai mekânına, saraylar, villalar, köşkler gibi, hedefleri olmalı.
Rabbim, hepimizi; rızasını kazanan, resulünün şefaatine nail olan, Müslümanca yaşayıp kelime-i şehadetle çene kapatan kullarından eylesin.
(Not: Mealler diyanet işleri başkanlığı mealinden alınmıştır.)
Cefai DEMİREL